Edirne F Tipi cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş, 5 Temmuz 2022 tarihinde “İğneyi Kendimize” başlıklı bir yazı kaleme almış. Yazıda, Türklerin hassasiyetlerinin Kürdler tarafından anlaşılması gerektiği uyarısı yapılıyor. T24’te yayımlanan bu yazı, farklı tepkilerle karşılandı.
Farklı tepkiler derken, 2010 tarihinde BDP’nin başına tepeden indirilen Selahattin Demirtaş’ı etkisine alan HDP bileşenlerinden Kemalist kanat, kendi eliyle yaratmak istediği algıyı hedefine ulaştırmak adına yazıyı olumlu buldu.
Bir de HDP’ye sorgusuz ve sualsiz bağlı olup bugüne değin hiçbir hassasiyeti dikkate alınmayan ve 5 bin köyü yakılmış, takriben 100 bin canını kaybetmiş, 2-3 milyonu işkence tezgahlarından geçmiş, 4-5 milyonu göç ettirilmiş, dili, tarihi, kültürü ve kimliği elinden alınmış Kürdler de bu yazıyı Kemalistler gibi aynı mantıkla olumlu buldu.
HDP ise, zaman geçirmeden bu yazıya kayıtsız kalmayıp “zaten Türklerin hassasiyetlerini anlıyoruz” dedi. HDP dediğimiz kurum, yukarıda yıkıma uğramış milyonlarca Kürdün oylarını alan sözcü konumunda bir parti. HDP kitlesi, kendi sözcüsü saydığı HDP’nin verdiği cevaba sessiz kaldığına göre, Demirtaş’ın bu yazısını olumlamış görünüyor.
HDP tabanını anlamak oldukça zordur. Bu tabanın bir eli, egemen devletlerin güdümünde olan silahlı PKK örgütünün eteğinde olup, diğer eli ne yaptığı belli olmayan ve güya silahsız bir mücadeleyi önceleyen liberal görünümlü Selahattin Demirtaş ile ulusolcu Kemalistlerin eteğindedir. Yani ne yapılmak istendiği, kimin neyi savunduğu ve işin nereye varılacağını algılayamayıp kafası öteden beri karışık bir tabandır. Demirtaş’a bugüne kadar kimler ne yaptırdı, hala kimler ne yaptırmak istiyor olayını bir türlü idrak edemeyen bir taban.
Kemalistlerin etkisinde olan Selahattin Demirtaş, işine geldiği gibi bazen Öcalan’ın alanında görünürken, bazen de silahlı PKK örgütünün alanında boy göstermektedir. HDP tabanı bu hileyi idrak edememektedir. Bu nedenle zımnen çatışma içinde olan bu üç kliğin arasında gezinen Demirtaş’tan ne ses çıkarsa onu alkışlarken, diğer yandan, çatışmalı üç klikten çıkan sesleri de aynı tonda alkışlamaktadır. Çünkü onları tabu haline getirdiğinden, kimin ne yapmak istediğini bilememek gibi bir algı sorunu yaşamaktadır.
Yazıya verilen tepkinin diğer şekli ise, Selahattin Demirtaş’ın iradesizliğine, liderlik vasfı yoksunluğuna ve pragmatistliğine yapılan vurgudur. Benim de tepkim bu yönlüdür.
Dikkat edilirse, Selahattin Demirtaş partiye tepeden indirildikten sonra, HDP’nin geldiği geleneğin program ve perspektifinde değişikliklere gidildi. Zımnen ayrı kulvarlarda koşturan Öcalan, PKK ve Kemalistler ayrı ayrı Demirtaş’ı aparat olarak kullanmağa başladılar. Dolayısıyla herkes kendine göre HDP’de köklü değişimler gerçekleştirdi. Böylece, Demirtaş’a tıngırdatılan bağlama eşliğinde eşcinsellerin, börtü-böceğin, fındık-fıstık, hamsi ve havuç üreticisinin hakları öncelendi. Akabinde Kürdlerin demokratik ulusal hakları geri plana itilip kırıntı düzeyine indirilerek, Kürd toplumuna benimsetildi. Tüm bunlar Demirtaş’ın sazı, sözü ve eliyle gerçekleştirildi.
HDP’nin içindeki üç kliğin zımni çatışmasında nemalanmayı iyi kavrayan S.Demirtaş’ın davranış biçimi tüm çıplaklığıyla göze çarpmaktadır. S.Demirtaş’ın durmaksızın alanlarında fink attığı kurumlardan biri olan PKK örgütünün perspektifine bakıldığında, özellikle İran’ın etkisinde hareket edip Kürdlerin devletleşmesini engellemekle görevlendirildiği görülüyor. Örneğin, Irak federal Kürdistan hükümetinin gerçekleştirdiği bağımsızlık referandumu sürecinde, PKK egemen güçlerin paralelinde hasmane bir tutum sergilemişti. O dönem HDP’nin Genel Başkanı olan S.Demirtaş da aynı şekilde hareket etmişti. Politik görüşleri hala olduğu gibi devam etmektedir.
S.Demirtaş, Öcalan’ın alanına da sıkça girip çıkmaktadır. Öcalan ise, canının bağışlanması karşılığında gelen geçen her kurum ve her hükümetle konjonktürel bir uyum içerisinde hareket etmeğe çalışmıştır. Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin etkisinde hareket ederek, Kürdlerin bağımsızlığını dipten reddederken, S.Demirtaş tarafından takdir edilmiş ve desteklenmiştir.
Yine, S.Demirtaş’ın manevra alanı içerisinde bulunan ve zaman-zaman dirsek temasına geçtiği bir avuç ulusolcu Kemalist, mevcut islamist iktidar tarafından zayıflatılan Kemalizmi kurtarmak maksadıyla HDP üzerinden Kürd oylarını devşirmekle görevli kılınmışlardır. S.Demirtaş ise, zaman-zaman onların vekalet savaşını yürütmüştür.
Bu üç unsur HDP içerisinde söz sahibi olmak için, zımnen birbirleriyle yaptıkları kıyasıya mücadelede S.Demirtaş daima kazançlı çıkmıştır. Dolayısıyla hangi klik konjonktürel bir başarı sağlamışsa S.Demirtaş onun sazını çalmıştır.
Tüm bu etkenler bir araya toplandığında, S.Demirtaş’ta görülen tek yetenek, Kürdlere özgürlük dışında, bir yığın aldatıcı ideolojik enkaz vadeden Öcalan, PKK ve Kemalistlerin bu yönlü buyruklarını yerine getirip istifade etmesidir. İstifade ettiği bu buyrukları da bağlama eşliğinde ve esprilerle topluma benimsetmesidir.
Yukarıda da sıralandığı gibi, Selahattin Demirtaş’ın kendine münhasır bir politik duruşu ve fikri yoktur. Onun bu yönü 7 Haziran seçimlerinde de ziyadesiyle görülmüştür.
7 Haziran seçimlerinde milliyetçi muhafazakarından liberaline ve solcusuna kadar birçok kesim Demirtaş’ın sazına esprilerine kanıp onu irade sahibi bir lider sandı. Ancak sanıldığı kadar irade sahibi çıkmadı. Çünkü seçimin hemen ertesi günü PKK örgütü silaha sarılıp Demirtaş’ın seçim meydanlarında dile getirdiği tüm söylem ve vaatlerini yerle-yeksan edince, Demirtaş’ın çıtı bile çıkmamıştı.
Seçim meydanlarında barış ve demokrasiye dair esip gürlediği vaatlerinin tamamını unutup sessizliğe gömülürken, kendisine atfedilen liderlik vasfından eser kalmamıştı. Hemen akabinde kendisine inanmak isteyen kitleleri yüzüstü bırakarak silahlı örgütün emrine amade olmaya devam etmişti.
Bir lider, öz güven ve öz fikir sahibi olabilme, çatışmaları yönetebilme, topluma güven ve ilham verebilme, adalet ve empatiye sahip olabilme gibi birçok yeteneğe sahip olmalıdır. Bu özelliklerin hiçbir tanesi bile Demirtaş’ta mevcut değildir. PKK örgütünün Kürd halkına dayattığı kimliksizleştirme ve sindirme politikalarına karşı bir defa bile olsun ses çıkarabilme cesaretini gösterememiştir. Gerek PKK tarafından olsun gerekse Öcalan ve Kemalistler tarafından olsun, verilen her emri harfiyen yerine getirerek adeta bir noter gibi tasdik ve tatbik etmiştir.
Bir İmralı ziyaretinde Öcalan’ın kendisini küçümseyerek “seni benim yerime hazırlıyorlar, sende buna hevesli görünüyorsun, fakat ben liderlik tedbirimi çoktan aldım, bunu bil” deyip açıkça sopayı gösterince, Demirtaş: “estağfurullah efendim” deyip bir çocuk gibi usulca başını öne eğerek bir tek laf bile edememiştir.
Kürd halkının ulusal talepleri ancak bağımsız bir devlet temelinde çözülebileceğini savunan Leyla Zana ve benzeri şahısların ismi PKK, Öcalan ve Kemalistleri oldukça rahatsız etmektedir. Bu nedenle Öcalan, İmralı’da gerçekleşen başka bir görüşmede “şu Leyla Zana kendini öldürtmek mi istiyor” deyince, S.Demirtaş yine herhangi bir tepki vermemiştir. Bu nasıl bir korkaklık, bu nasıl bir iradesizliktir. S.Demirtaş bir lider olarak bu vahim durum karşısında vermesi gereken tepkiyi maalesef verememiştir.
Selahattin Demirtaş siyasi yaşamında Öcalan’ın paralelinde bir perspektif çizmeği daha çıkarcı bulmuştur. Çünkü Öcalan’ın HDP tabanında bulduğu karşılığın ağırlığını fark edebilmektedir. “Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez” misali, Öcalan’ın limanına gemisini demirlemeyi daha fazla tercih etmiştir. Unutulmamalıdır ki, Öcalan’a sarılanın ne özgüveni, nede öz fikri ve iradesi vardır. Bu tiplerden biri de S.Demirtaş’tır. Hendek olayında da aynı iradesizliği göstermişti.
Sokakta konuşulanlara göre, Öcalan’a verilen talimatın Cemil Bayık tarafından tatbik edilmesiyle bazı yerleşim birimlerinde hendek kazılmasına karar verilmişti. Göz göre-göre şehir merkezlerine taşınan silahlara ve hendeklerin kazılmasına nedense devlet tarafından göz yumulmuştu. Çünkü büyük bir oyun oynanıyordu. Buradaki temel amaç, verilecek bir gözdağıydı. Hendek kazımanın ağır sonuçlar doğuracağını sokaktaki adam kestirebiliyorken, HDP lideri S.Demirtaş’ın bunu tahmin edememesi mümkün değildi. Projenin bir parçası olarak, sonradan oralara yığdırılan tank ve toplarla büyük bir can ve mal kaybına yol açılmıştı. PKK örgütünün karanlık simalarından biri olan Duran Kalkan, bu faciadaki rollerini masumlaştırmak için verdiği beyanatta: “devletin acımasız şekilde hareket edeceğini tahmin edememiştik” diyecekti.
Bu acı tablonun ortaya çıkmaması için, Demirtaş bir parti lider olarak, o hendeklerin kazılmaması için baştan girişimlerde bulunup binlerce insanın ölmesini engelleyebilirdi. Çünkü böyle bir sıfatı ve politik gücü vardı. Ama, emrin büyük yerden geldiğini bilen Demirtaş, buna teşebbüs etme cesareti gösteremedi. Sonuç itibariyle kendisinin de seyirci kaldığı büyük bir facia tüm dünyanın gözü önünde yaşanmış oldu. Liderlik karizması ile vizyonunun olmadığı bir kez daha görülüyordu.
Hendek olayının başlangıcından sonuna kadar, olup biten her şey tüm çıplaklığıyla ortadayken, aktüel laflarla günü kurtarmaya çalışan S.Demirtaş, gerçeklere dokunma konusunda dut yemiş bülbüle dönmüştü. Ve hala bu konudaki sessizliğini sürdürmektedir. Kısacası, üç-beş edimsel lafın dışında hiçbir irade göstermeden olayı unutup bağlamasını çalmağa devam etmektedir. Çünkü orada öldürülen çocuklar onun değildi, Öcalan’ın ile Cemil Bayık’ın ise, hiç değildi!
7 Haziran seçimlerinde S.Demirtaş yine vizyonsuzluğunu ortaya koyarak, mevcut iktidarla bir müzakere teşebbüsünde bulunmaya bile gerek duymadan, Kemalistlerin vekalet savaşını yürüttü. Kemalistlerin fikir babası olduğu bir sloganla seçim meydanlarına çıkarak, T.Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” dedi. Gerek Erdoğan gerekse Öcalan, bu durumdan oldukça rahatsız olmuşlardı. Kemalistlerin direktifiyle hareket eden Demirtaş, böylece soluğu cezaevinde almıştı.
Cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş, savuna geldiği çizgisini yansıtır yazılar yazmağa devam etmektedir. Son günlerde kaleme aldığı “İğneyi Kendimize” başlıklı yazısından anlaşıldığı kadarıyla, cezaevinden çıkması karşılığında, olası verilen bir direktif göze çarpmaktadır. Yani Kürdlere uslu durun demek istemektedir. Kürdlere: siz hassasiyetlerinizi alın çöpe atın, tıpkı bağımsız Kürdistan fikrinin çöpe atıldığı gibi bir söylemde bulunmaktadır. Dolayısıyla, Türklerin hassasiyetleri daha önemlidir ve tüm hassasiyetlerini anlamak zorundasınız, demek istemektedir.
Genel Başkanlık sürecinde daima yönlendirilen S.Demirtaş, geçmişte Kürd toplumuna birçok ideolojik enkaz ile ulus bilincini zayıflatıcı nağmeler empoze ettiği gibi, bağlama eşliğinde bu nağmeyi de şimdiden empoze etmeğe başladı denebilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.