Elican ve Seyidxan’nın başkaldırısı dahil olmak üzere, Cumhuriyet döneminde baş gösteren lokal ve lokal ötesi Kürd isyanlarından birçoğunun ortaya çıkış sosyolojisi irdelendiğinde, İTC (İttihat Terakki Cemiyeti) iktidarının Ermeni partileriyle ortak yürüttüğü Kürd karşıtlığı temelindeki işbirliği ürününün günümüze sirayet eden payı göz ardı edilmez. Bu bakımdan, “İTC-Ermeni Partileri” işbirliğine değinmeden bu kaotik ve dramatik durumun anlaşılması mümkün değil. Dolayısıyla, konunun yerli-yerinde anlaşılması açısından, süreç örgüsüne etraflıca bakılmalıdır. Konuya bu perspektiften yaklaşıldığında, Rusya ile Osmanlı imparatorluğu arasında 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos antlaşması gereğince, Ermeni ve diğer azınlıklara tanınan imtiyazlar konusu Osmanlı’yı zora soktuğu açıkça anlaşılıyor. Çünkü, Ermeni örgüt ve bileşenleri neredeyse bu antlaşma tarihinden itibaren, batı Asya topraklarında Kürd’lerin çoğunlukta olmasına rağmen bir Ermeni devleti kurma fikrini öne sürmeye başlıyordu. Rusya imparatorluğu nezdinde olmak üzere, uluslararası destek arayışına koyulan Ermeni’lerin, Kürd topraklarında bir Ermeni egemenliği kurma girişimlerine karşı, Kızıl Sultan Abdulhamid gibi Kürd’lerin de tepkisine neden olmaktaydı. Ermeni’lerin bu yönlü girişimlerine karşı, Kürd’lerin gösterdiği tepki, sultan Abdulhamid’in gösterdiği tepkiyle örtüşmüyordu. Sultan Abdulhamid; Ermeni’lerin bu yönlü hedeflerini bertaraf etmek ve Çarlık Rusya’nın olası etkisini kırmak için, İngiliz’leri safına çekmek amacıyla, Rus’ların sıcak denizlere inmesi durumunda, ortadoğudaki İngiliz çıkarlarını baltalayabileceğini öne sürüyordu. Doğrusu, İngiliz’ler de aynı paralelde bir öngörüye sahipti. İngiltere’nin başını çektiği batı egemen devletleri tarafından Ermeni’lerin de yaşadığı Doğu Anadolu bölgesinde Rus etkisinin azaltılması için, Osmanlı devletinin bölgedeki nüfuzunu koruyabilecek olan uluslararası Berlin konferansı 13 Haziran 1878 tarihinde düzenlendi. Azınlıkların haklarını ihtiva eden 61. maddeye göre Ermeni’lere tanınacak muhtariyet hakkı, Ermeni nüfusunun az olması nedeniyle geçersiz sayılması önceden planlanmış gibi görünüyordu. Ayastefanos antlaşmasından itibaren, Ermeni’lerin hedefinde, Kürd’lerin anayurdunda bir Ermeni devletinin mutlaka kurulması mantığı hiç dinmedi. Süreci bu mantaliteyle sürdürmeye çalışan Ermeni bileşenleri, Kürd aristokrasisini giderek karşısına alıyordu. Genelde Çarlık Rusya’nın desteğiyle, Osmanlı’ya karşı toprak talep eden Ermeni’lere karşı, Sultan Abdulhamid, Ermeni’lerin Kürd topraklarında bir Ermeni devleti kurma niyetinde olduğu savını Kürd aristokrasisine empoze ediyor, onların desteğini kazanmaya çalışıyordu. Bir bakıma, Sultan Abdulhamid Kürd örgüt ve aristokrasisine, Ermeni’lere karşı Osmanlı’nın vekâlet savaşını yürütmelerini istiyordu. Bu şekilde, Ermeni’lerin batı Asya’da bir Ermeni devleti kurma girişimini Kürd’lerin eliyle engelleyip ortaya çıkabilecek olası olumsuzlukların tümünü Kürd’lere yıkmak niyetindeydi. Dolayısıyla, birbirine kırdırıp güçsüzleştireceği iki halkı daha kolay yöneteceğini düşünüyordu. Şeyh Ubeydullah ve benzeri Kürd ilerigelenleri bu teklifi temelden reddediyordu. Ermeniler ise, II. Meşrutiyet devriminde “gayrimüslim” azınlıklara zeytin dalı uzatan İTC iktidarıyla sıkı ilişkiler kurup, Kızıl Sultan Abdulhamid’in karşısına dikildiklerini kamuoyuna açıkça deklere ediyordu. II. meşrutiyetin ilanından sonra, Ermeni komitelerinden Taşnaksütyun ve Hınçak gib diğer irili-ufaklı Ermen partileri de yasallaşıp faaliyetlerine hız veriyordu. Haddizatında, Ermeni’ler bağımsız bir Ermenistan’a gidecek yolda, İttihatçı’ları atlama basamağı olarak hesaplıyordu. Ermeni bileşenlerinden özellikle Taşnaksütyun ve Hınçak partisi bu konuda etkin rol oynuyordu. İttihatçılar ise, iktidarlarını güçlü kılmak ve batı Hıristiyan dünyasının desteğini kazanmak için, Ermeni’lerle sıkı işbirliği içerisine giriyor, diğer yandan tıpkı Sultan Abdulhamid gibi Ermeni ve Kürd halkını karşıkarşıya getirme amacını güdüyordu. Ermeni bileşenleri ise, gün geçtikçe İTC’nin tüm entrikalarına adeta alet oluyordu. Özgürlükler vaadiyle yola çıkıp kurucuları arasında Abdullah Cevdet ve İshak Sükuti gibi iki Kürd’ün de bulunduğu İTC giderek tekçi-Türkçü bir anlayışa yelken açınca, Kürd örgüt ve aristokrasisinden müteşekkil bileşenler, İTC’yle ilişkilerin sınırlandırıp Saray’la aynı safta yer almaya başlıyordu. Mevlanazade Rıfat gibi özgürlükçü gazeteci ve siyasilere yönelik suikast ve cinayetler işlemeye başlayan İTC’nin artık Kürd’lerle bozulan ilişkisini fırsat bilen Ermeni partileri, Meclis-i Mebusan’da güçlenerek birçok bakanlık elde ediyordu. Ermeni’ler, Kürd’lerin kuvvet ve mecalını kırmak için, İTC ile Kürd’lerin günden güne bozulan ilişkilerinden istifade ederek, Hamidiye Alayları’nın lağvedilmesini İTC’ye önerir. Ermeni’lerin önerisiyle, Hamidiye Alayları’nın İTC tarafından lağvedilmeye çalışılması, yâda tamamen silahsızlandırılması girişimi, Kürd’lerin sert tepkisine neden oldu. Tepkiler karşısında geri adım atan İTC, Hamidiye Alayları’nın geçerliliğini kabul etsede, Hamidiye birliklerini ağır silahlardan arındırıp ismini “Aşiret Hafif Suvari Alayları” olarak değiştirdi. Ermeni’lerin İTC nezdinde talepleri birer-birer yerine getiriliyor, yasal düzenlemelerle sivil Kürd halkının tümü silahsızlandırılıyordu. Bu duruma mukabil olarak İTC tarafından sivil Ermeni halkının geneli silahlandırılıyordu. İTC’yle olan ittifakın verdiği cesaret sarhoşluğuna kapılan Ermeni’ler, köy meydanlarında Kürd’lere parmak sallayıp hergün ölüm tehditleri savuruyordu. Kürd’ler ile Ermeni’ler arasında oluşan keskin kutuplaşmalar giderek Kürd’lerin aleyhine dönüşüyordu. Ermeni’lerin teşvikiyle Kürd ilerigelenlerinden birçoğu birer-birer öldürülüyor, hapse atılıyor, yâda sürgüne yollanıyordu. Böylece Kürd toplumu sistematik bir şekilde sindirilip başsız bırakılmak isteniyordu. İlk başta, ünlü Kürd beylerinden Rıza’yé Xélıt ile Seid’é Nado’nun babası Nadır ağa gibi önemli Kürd ilerigelenlerine karşı suikast ve entrikalar düzenlenerek öldürme işine başlanıyordu. Musa Beg’é Xoyti gibi önemli beylerden birçoğu sudan bahanelerle cezaevlerine atılırken, sayısızca ağa, bey ve Şeyh ise sürgüne yollanıyordu. 1912 yılına gelindiğinde, İTC ile Ermeni partileri arasında anlaşmazlıklar baş gösterse de, ilişkilerini aksak seviyelerde sürdürmeye devam ediyorlardı. Kürd’lere yönelik estirilen şiddet ve baskılar İTC ile Ermeni partilerinin ortak pratiğiyle sürerken, 1914 yılında Bitlis’te Kürd Mele Selim isyanı patlak veriyordu. Ermeni bileşenleri, bu Kürd isyanında İTC saflarında yer alarak, isyanın bastırılmasında rol oynadı. Bastırılan isyanın lideri Mele Selim ve taraftarlarından Seyyid Ali ile Şeyh Şahbeddin’in idam edilmesinden hemen sonra, Ermeni bileşenlerinin bağımsız Ermenistan’a gidilecek yolda atlama tahtası olarak gördükleri İTC’nin eliyle bir paçavra gibi kenara atılacaktı. Oysaki İTC öteden beri kendi hedeflerine ulaşmada Ermeni bileşenlerini atlama tahtası olarak kullanmıştı. Böylece İTC ile Ermeni partileri arasında uzun süren kirli ilişkiler nihayetinde son bulmuştu. İTC’nin eliyle dışlanan Ermeni bileşenleri rotayı Rusya ve diğer Hıristiyan dünyasına çevirdiyse de, sadece 3-4 ay sonra İTC tarafından tümden tehcire tabi tutulup yüz binlercesi öldürülecekti. İTC ile Ermeni partilerin beraberce Kürd ağa, şeyh ve beylerine dönük öldürme, hapsetme ve sürgün etme gibi şiddet içeren politikaları zamanla devlet geleneği haline gelerek, cumhuriyet döneminde de sistematik bir şekilde devam etti. Özellikle Şeyh Sait isyanından hemen sonra bu durum giderek vahim bir hal aldı. Sudan bahanelerle sayısızca kişi öldürülüyor, sürgüne yollanıyor ve hapse atılıyordu. Örneğin, öldürülen sayısızca Kürd beylerinden Seyidxan, Elican, Hesenan’lı Halit bey, Cemil’é Çeto, Şeyh Abdurehim (Şeyh Said’in kardeşi), Fetullah beyin oğlu Sertip bey (Bavé Lalo) gibi daha pekçok kişinin ismi sıralanabilir. Bu tür hukuksuz politikalar karşısında seçeneksiz kalan birçok ağa, şeyh ve bey, dağlara sığınıp isyan bayrağı açıyordu. Yakın Kürd tarihinde isimleri çok defa zikredilen Elican ile Seyidxan beyler de bunlardan bazılarıdır. Ermeni tehcirinin baş mimarlarından Talat, Enver ve Cemal Paşa’ların Mondros Mütarekesinden bir ay sonra 1 Kasım 1918’de bir Alman torpidosuna binerek yurt dışına kaçmalarıyla İTC dağılma sürence girecekti. İTC’nin ülke çapında yarattığı ağır tahribattan ötürü Doğu ve Güneydoğu anadolu bölgesinde kıpırdanamaz durumdaki Osmanlı ordusunun yerine, Kürd aşiretlerden müteşekkil gönüllü milis güçler ülke savunmasında yer alıyordu. Rus ve Fransız güçlerini sınır dışına püskürten Kürd milis güçleri içerisinde; Seyidxan, Elican, Seid’é Nado, Xalıt beg’é Heseni, Sıléman’é Ehmed, Kerem’é Kolağası, Musa beg’é Xoyti, İsa beg’é Qoti, Bışar’é Çeto, Evdılmecid beg’é Sipki, Bıro Heské Télli, Temır’é Şemki, Cemil’é Çeto, Seyyid Rıza, Kör Hüseyin paşa, Seid’é Nursi, Haco ağa, Hüseyin beg’é Takori, Ahmed’é Perixan’é, ve Eli’yé Unıs gib pek çok Kürd ilerigelenleri yer alarak cephede çok sayıda kayıp vermişlerdi. Örneğin Rus’lara karşı savaşan Seyidxan’ın Derviş ismindeki abisi ile amcası çocuklarından dört kişi cephede öldürülüyor. Yukarıda isimleri sayılan ağa, bey ve şeyhlerin cephede çok sayıda yakınları ya öldürülüyor, yâda esir düşüyordu. Ülke savunmasında ağır bedeller ödeyen bu insanların tamamına yakını Ankara hükümetinin kuruluşundan sonra değişik dönemlerde ve sudan bahanelerle ya tutuklanıyor, yâda sürgüne yollanıyordu. Elican ve Seyidxan’ın aşağıda değineceğimiz isyan öyküsü bu uygulamalara tepki olarak gelişmesi tüm olup bitenlerin tam da özetidir. Elican ile Seyidxan’nın öyküsünü anlatırken, başkaldırılarının neden ve sonuçlarını yukarıda belirttikten sonra, Türkiye’den Suriye’ye, Suriye’den de Türkiye’ye geçiş süreçlerini de kısaca ele alacağız. Bunun yanı sıra, Malazgirt’ten Kamışlo şehrine kadar takip ettikleri güzergâh boyunca karşılaştıkları zorluklar ve girmek zorunda oldukları askeri çatışmaları ve nasıl öldürüldüklerinin kronolojisini çok kısa ve özet olarak geçeceğiz.
Elican, Karayazı bölgesinde meskûn olan Berazi aşireti beylerinden Bışar beyin torunu ve hacı Ağa’nın oğlu olup, Karayazı ilçesine bağlı Hespreş köyündendir. Babası Hacı Ağa, I. Dünya savaşı yıllarında Hamidiye alay komutanı Hesenan’lı Fetullah beyin alayında yüzbaşıyken, Malazgirt civarında Rus’larla yapılan savaşta hayatını kaybeder. Rus ordusu karşısında tutunamayan Fetullah beyin alayı dağılınca, muhacir olarak ülkenin muhtelif illerine göç ederler. Elican ve amcasının çocukları ise, Kayseri’ye göç eder. Mustafa Kemal, Fransız’lara karşı Milis güç oluşturmaları için birçok Kürd ilerigelenine adamlarıyla haber ulaştırdığı gibi, Elican’a da adamlarını yollar. Elican, Mustafa Kemal’in direktifiyle 200 kişilik bir Milis güç oluşturarak Çukurova bölgesine iner. Kırk gün süren savaşta, Ceyhan ırmağı bölgesi ile Aladağ vadilerini Fransız ve Ermeni lejyonlarından tamamen kurtardıktan sonra, tekrar köyüne döner. Elican 1926 senesinde bir cinayet sebebiyle, kardeşleriyle beraber kısa bir süre Muş’ta hapis yattıktan sonra tahliye edilince, küçük kardeşi Abdulbaki cezaevinde kalır. Bitlis hapishanesine nakledilen Abdulbaki, bir müddet sonra firar edip Ağrı dağına Bıro Heské Telli’nin yanına gider. Edo’yé Azizi’nin Ağrı dağında haksız yere öldürülmesine çok üzülür ve Ağrı dağı’ndan ayrılır. Asker, Abdulbaki’nin kısa bir müddet Ağrı direnişine katılıp geri döndüğünden haberdar olur. Bu arada Şeyh Sait isyanı sırasında Şeyh Sait’ten Elican’a gönderilen bir mektup da devletin eline geçmişti. Elican, kardeşi Abdulbaki’nin geçmişte Ağrı isyanıyla olan ilintisi ile, ele geçen mektup’tan ötürü devlet tarafından öldürülebileceğini söyler ve dağa çıkar. Elican ile kardeşlerinden Feyzula, Evdılhemid, Evdılbaqi ile oğlu Mıhemedreşid ve birçok akrabasıyla beraber toplam 35 kişilik bir grupla dağa ilk adımını atar. Kısa bir süre sonra, Çepé köyü civarında bir askeri alayla çatışmaya girer. Günboyu süren çatışmada 12 asker, 2 başçavuş yaşamını yitirir, 30 asker, 2 başçavuş ve 2 yüzbaşı sağ yakalanırken, Elican’nın iki arkadaşı da yaralanır. Seyidxan’nın da kendisi gibi Malazgirt bölgesinde başkaldırdığını duyan Elican, 35 suvarisiyle yönünü Malazgirt’e çevirir. 16 yaşındaki Fesih’é Mıhé de yolda Elican’nın grubuna katılır. Birkaç gün sonra Malazgirt’e vararak 15 kişilik süvarisi bulunan Seyidxan’la buluşup güçbirliği yapar. Seyidxan, Heseni aşiretinin Seyidi kolu beylerinden meşhur Usıv’é Seydo’nun oğlu olup, Malazgirt’e bağlı Kıcığ (Qıcıx) köyündendir. I. dünya savaşı yıllarında Rus’lara karşı oluşturulan Kürd milis güçlerinden birini de Seyidxan’ın abisi Dewréş’é Usıv’é Seydo oluşturur. Kop (Bulanık) ve Dérık bölgesini Rus’lardan kurtarsa da, bir müddet sonra çatışmalarda Dewréş ile iki kardeşi ve Cıbran aşireti beylerinden ünlü Seid’é Nado Rus’lar tarafından öldürülür. Milis gücün başına geçen Seyidxan, Sipkanlı Abdulmecid beyin alayına katılarak Kılıçgedük bölgesini Rus’lardan temizler ve böylece nam salar. 1926’da bir cinayet davası nedeniyle Muş cezaevine girer ve cezaevinde bulunan Elican’la tanışır, ahbap olur. Cezaevinden çıktıktan sonra Sımko ağanın yanına gitmek üzere İran’a geçer. Sımko’nun davranışlarından rahatsız olur ve oradan ayrılır. İran bölgesinde iken, İran askerleriyle girdiği çatışmada 11 İran askeri yaşamını yitirir. Türkiye’ye döndüğünde bu olay nedeniyle Diyarbakır cezaevine atılır. Cezaevinde kendisiyle sürekli kavga eden bir yüzbaşıyı öldürünce Harput hapishanesine gönderilir. Daha sonra idam edilecek olan Hesenan’lı Halit bey de tutuklanıp Harput hapishanesine getirilince, Seyidxan Bolu/Gerede hapishanesine nakledilir. Sipkanlı Abdulmecid beyin devreye girmesiyle Seyidxan bir müddet sonra tahliye edilir. Ağrı isyanına katılan Ferzende bey 1928 yılında Seyidxan’ın köyü olan Kıcığ’ın dağlarına gelip iaşe için Seyidxan’a haber yolladığı iddiası kulaktan-kulağa yayılınca, devlet bu olaydan haberdar olur. Seyidxan bu iddiaları reddetsede aldığı duyumlar kendisi açısından hayra alamet gibi görünmeyecekti. Çünkü işin ucunda ölüm, hapis ve sürgün olacağından çareyi dağa çıkmakta bulur. Kardeşi Tevfik, oğlu Sılhedin ve amcasının çocuklarından 12 kişi olmak üzere toplam 15 kişi atlarına biner dağlara çıkarak kısa bir süre sonra Elican’ın isyancılarıyla güç birliği yapacaktı. İsyancılar, Evdılbahar vadisinden geçerken asker bir müfrezeyle çatışır, 1 çavuş hayatını kaybedince diğer askerler geri çekilir. Çatışmanın ertesi günü askerler Seyidxan’ın akrabalarına ait 7 köyü yakar, 49 akrabasını ise kurşuna dizer. Oradan Bulanık bölgesinde bulunan Melexıdıra köyüne iaşe için gider. Öğlen yemeği esnasında 2 askeri müfreze köyü kuşatır. Saatlerce süren çatışmada askerlerin bir kısmı ölür, bir kısmı sağ ele geçirilir, bir kısmı da bölgeden uzaklaşır. Bu çatışmada Fesih’é Mıhé de kolundan yaralanır. Elican, Seyidxan ve süvarileri karanlık çöktükten sonra Melexıdıra köyünden ayrılır. Muş vilayetine saldırmak amacıyla Korkut nahiyesinin Vartax köyüne geçerler. Fakat, Nuh beyin muhbir oğlu olan Medeni (1930 yılında Irak’ta Kör Hüseyin paşayı öldüren devlet milisi) olaydan haberdardır. Bir askeri alay, Muş birliklerine destek için yol alırken, Medeni askerlere; Elican, Seyidxan ve arkadaşlarının Vartax köyünde olduğunu ihbar eder. Medeni’nin kontrolündeki 100 milis ile, 1 askeri alay köyün etrafını ablukaya alır. Gün ortasında şiddetli çatışmalar başlar. Akşama doğru asker geri çekilir. 1 subay, 4 asker ölür, 20 asker sağ ele geçirilir. Bu çatışmada Elican ile Tahir adında bir arkadaşı yaşamını yitirir ve orada defnedilirler. Daha sonra dengbéjler, Elican’ın öldürülmesini konu eden “DEWRANE DEWRANE” dokunaklı kılamını yakarlar. O günkü çatışmadan sonra, Malazgirt bölgesine geçip çok sayıda çatışmalara girerler. 1931 senesinin kışı bastırmadan Sasun’a geçip Xiyan aşreti reisi Emer’é Mıhé’nin yanında kışı geçirip, tekrar Karayazı’nın Berazan vadisine gelirler. 1932 yılının Nisan ayında Gulo köyüne yakın bir yerde albay Derviş (Zilan’da katliamında görevli albay) komutasındaki 600 kişilik askeri birlikle karşılaşırlar. Albay Derviş’in teslim olun çağrısına uymadan, havanın yağışlı olması nedeniyle izlerini kaybettirip o fırtınalı gecede Intab (Tutak) ovasına geçerler. Seyidxan ve arkadaşları, o gün Sipkanlı Abdulmecid beyin oğlu ve aynı zamanda Sipkanlı milislerden rahatsız olan Zeki beyin Melehesen köyündeki evine misafir olduktan sonra, sabaha doğru Cemalverdi köyüne geçerler. Köyün etrafı bir müfreze asker ile Sipkanlı Musa bey, Mahmut bey, ve Sıdiq’é Heci Mıstefa beye bağlı yüzlerce milis tarafından kuşatılır. Gün boyu süren çatışmada çok sayıda asker ve milis yaşamını yitirir. Sipkanlı Musa bey, Mahmut bey ile Sıdiq’é Heci Mıstefa bey de bu çatışmada yaşamını yitirirler. Yağan karla karışık yağmurlu gecede köyden ayrılıp Bilecan dağına geçerken albay Derviş beyin komutasındaki 600 askerle tekrar çatışırlar. Bu çatışmadan sonra, Karayazı’nın Mérgemér dağı eteğindeki Qazicelal köyüne geçerler. Deli Kemal komutasındaki askerler tarafından izleri sürülen isyancıların bulunduğu Qazicelal köyü, iki müfreze tarafından sarılır. Çıkan şiddetli çatışmada deli Kemal bir grup askerle kaçar, sayısızca asker yaşamını yitirirken, birçoğu da sağ ele geçirilir. Çatışmada Mıhé Xelife (Elican’ın amcası oğlu) yaşamını yitirir. Daha sonra dengbéj Reso, Mıhé için “HÊ BIRA” kılamını yakar. Çatışmadan sonra Qazicelal köyünden çıkıp Bulunak taraflarına geçerler. Fakat, bir müfreze asker ile sayısızca milis bunları takip etmeğe devam eder. Çıkan altı saatlik çatışmada Seyidxan’nın kardeş Tevfik yaralanır, çok sayıda milis ve asker yaşamını yitirir. Oradan Malazgirt üzeri Muş’un sarp dağlarına geçerler. Her yerde ve hergün çıkan çatışmalardan dolayı takattan düşen isyancılar, çareyi Suriye’ye geçmekten bulur. Zaman-zaman konaklayarak Talorik dağlarından Batman’ın Reşkoti ve Bekıran aşiretlerinin bulunduğu sarp dağları geride bırakıp, Dicle nehrinin aktığı Diyarbakır yakınlarına varırlar. İsyancıların geçiş güzergâhından haberdar olan asker, Diyarbakır kolordusu, Siirt alayı, Midyat, Urfa, Siverek müfrezeleri ile sayısızca milis tarafından geçiş yolu olan Mardin dağlarını tamamen ablukaya alır. Sabah saatlerinde Sıliva aşretinin yoğun yaşadığı dağlık bölgeye vardıklarında, büyük bir askeri saldırıyla karşılaşırlar. Tüm köylülerin de silahlanıp destek verdiği askeri birliklerle çatışarak yol katederken, sayısızca asker, milis ve köylü yaşamını yitirir. Bu çatışmada Seyidxan’ın kardeş Tevfik de yaralanır. Akşama doğru Baravan aşiretinin olduğu bölgeye vardıklarında, bu aşiretin tamamı ile nahiye müdürü ve karakol komutanının müfrezesiyle çetin bir çatışmaya girerler. Meşakkatli bir yolculuktan sonra takriben Temmuz ayının ortalarında Mardin’in kurak ve susuz dağlarına varırlar. Bir müddet sonra, buldukları su kuyusuna vardıklarında 15 kişilik bir askeri grupla çatışıp hepsini sağ ele geçirirler. Silahlarını alıp tümünü serbest bırakırlar. Dağın meşelik yerlerinden sınıra doğru ilerledikten epey sonra, önceden haberdar olup mevzilenen yüzlerce asker tarafından kurşun yağmuruna tutulurlar. Akşama kadar süren çatışmada sayısızca asker yaşamını yitirir ve yaralanır. İsyancılardan da birçok kişi yaralanır. Ertesi güne kadar çatışarak Şéxan mıntıkasına vardıklarında, arkadaşlarından Eli, Hamo’yé Heftmexela ile Sıléman’é Eli yaşamını yitirir. Çatışma gece yarısına kadar devam eder. Her tarafı saran askerlerin gece yarısına kadar aralıksız yağdırdığı kurşunlara hedef olan Seyidxan o gece yaşamını yitirir. Daha sonra dengbéjlerce, Seyidxan’ın nasıl öldürüldüğünü ve cesaretini anlatan “AXAO AXAO” kılamı yakılır. Seyidxan orada defnedildikten sonra, grup gece yarısı askeri ablukayı yararak Suriye sınırına doğru hareket eder. Sınıra yakın bir köyün ağası olan Ferhan’é Eziz’in köylüleriyle bir müddet çatışıp köylüleri tamamen köyden çıkararak atlarına el koyarlar. Bu çatışmada bir arkadaşları yaralanır. Öğlene doğru Suriye’nin Kamışlo şehrine varırlar. Bir aydan fazla süren aralıksız çatışmalı geçen, ölüm-kalım yolculuğu böylece sona eriyordu. Suriye’de geçirdikleri bir yıl zarfında mülteci olarak kaldıkları Fransız kamplarında sefalet içinde yaşarlar. Tevfiq yolculuk esnasında aldığı kurşun yarası nedeniyle parçalanan ciğerinden dolayı Fransız hastanesinde ameliyat olur. 1930 yılının Temmuz ayında Evdılbaqi’yla üç kişi dışında, isyancılardan 25 kişi Türkiye’ye dönmek üzere, sınırı geçip Batman’ın Talorik köyünde tekrar Emer’é Mıhé’ye misafır olurlar. Emer’é Mıhé’nin oğlu tarafından yapılan üstü örtülü tehdit üzerine isyancılar Talorik köyünü terk ederler. Bir müddet sonra çok sayıda milis ve askerlerin saldırısına uğrarlar. Çıkan çatışmada çok sayıda atlara el koyup Seyida dağının Qereméşe yaylasına geçerler. Devlet tarafından silahlandırılıp herkesin milis olduğu Çaxsor köyüne ani baskın yapıp, silah ve gereksinimlerini tamamlayan isyancılar, birkaç köyü daha aştıktan sonra tekrar milis ve askerlerle dolu olan Elucar köyüne ani bir baskın yaparlar. Çavuş ve beraberindeki askerler kaçınca, milis başı ve beraberindeki tüm milis ve nahiye müdürü sağ ele geçirilir. Elican’nın kardeşi Evdılhemid, milislerden Sıdiq’é Arıf’i orada öldürdükten sonra, ele geçirdikleri silahları atlara yükleyip köyden ayrılırlar. Posta trenini soymak amacıyla Karayazı’nın Berazan vadisinden Sarıkamış tarafına geçerler. Tren hattına yaklaştıklarında tesadüfen milis ve askerlerle karşılaşıp çatışmaya başlarlar. Bu çatışmada Bayram’é Çerkez adındaki bir milisi vurulur, diğerleri ise kaçıp uzaklaşırlar. Olay civarda duyulunca, treni soyamadan tekrar Malazgirt taraflarına dönerler. O gece Gom köyünde kaldıktan sonra, Kösedağ eteklerine geçerler. Sarıkamış Tren olayını duyan Mızraklı askeri alayı isyancıların izlerini sürerek Kösedağ eteklerine mevzilenir. İsyancılar istirahat esnasında beklenmedik bir anda saldırıya uğrar. Evdılhemid ile Tevfik’in beraberindeki 23 kişilik grup, askeri alayı dağıtır, birçoğunun silahına el koyar. Çatışmada Fesih’é Mıhé yaralanır. Geceden Eleşgirt düzlüğüne inip Berazan vadisinden Malazgirt bölgesine doğru yola koyulurlar. Berazan vadisine vardıklarında, o yoldan geçeceklerini tahmin eden Kars, Sarıkamış, Karakilis, Muş, Erzurum ve Hasankale’den gelen binlerce askerden oluşan müfrezelerle çatışmaya girerler. O güne değin, hiç duyulmamış ve görülmemiş kanlı bir mahşer meydanı gibi, top homurtuları ile hiç kesilmeyen mitralyöz sesinin lanetliği ve mavzer namlularından akan kurşun yağmurunun yeri-göğü inletip adeta ateş deryasına çevirdiği bir çatışmanın içinde kendilerini bulurlar. Dengbéj Reso’nun bu çatışmayı adeta resmeden “WEYLO WEYLO” kılamı, yürekleri burkan unutulmaz bir kılamdır. Askerlerin zaiyatı dışında, kendileri zaiyatsız olarak atlattıkları bu büyük çatışmanın ardından, Gulo köyüne geçerler. Yemek yiyip köyden ayrıldıktan sonra, çok sayıda küçük çaplı çatışmalara gittikten sonra, askerlerin takip ettiği isyancılar, Bulanık’a bağlı Şéwranşéx köyüne kadar gelirler. İsyancıların izini süren askeri müfrezeler Şéwranşéx köyünü sarar ve çatışma başlar. Asker geri çekilince isyancılar köyü terk ederek Melemıstefa isimli komşu köye geçerler. Akşama doğru iki bin asker köye saldırır. Akşamın geç saatlerine kadar devam eden çatışmada isyancılardan iki kişi yaşamını yitirir, Evdılhemid ile bir arkadaşı yaralanır, sayısızca asker yaşamını yitirir. İsyancılar askeri çemberi yarıp geçtikten sonra, köy tamamen yakılır, isyancılara yardım ve yataklık yaptıkları zannıyla o gün birçok köylü kurşuna dizilir. İsyancılar, yönünü tekrar Suriye’ye çevirip Sason’a geçerek Modkan aşireti ağası Çuro’ya misafir olur ve çok ilgi görürler. Yaralı olan Evdılhemid ile üç arkadaşı burada kalır, Tevfik’le beraber 20 isyancı Mereto dağından Talorik dağına çekilirler. Bir önceki Suriye dönüşlerinde, Xiyan aşireti lideri Emer’é Mıhé’den aldıkları üstü örtülü tehdite rağmen yine ona misafirliğe giderler. Emer’é Mıhé’nin öncülüğünde Xiyan ve Badıki milisleri isyancıları kuşatır ve ateş altına alırlar. Çatışmada Seyidxan’ın kardeşi ünlü isyancı Tevfik ile Şakıro adında bir arkadaşı yaşamını yitirir. Dengbéj Reso, bu talihsiz çatışmayı “EZ REBENIM” kılamıyla adeta yüreklere kazır. Tevfik’in ölümünden sonra, kalan onsekiz kişilik isyancı grup Şerefdin dağlarına geçer. Dağlarda huzur bulamayan Seyidan ve Berazan isyancıları birbirlerinden tamamen ayrılırlar. Feyzula’nın 15 kişilik grubu Karayazı taraflarına geçerken, Seyidan’lardan kalan iki kişi başka bölgelere geçer. Yalnız başına kalan Fesih’é Mıhé bir yolunu bulup, 1933 yılının sonbaharında Suriye’ye geçer. Evdılhemid ve üç arkadaşı o kışı Modkan’ların yanında geçirdikten sonra, baharı aylarında Karayazı dağlarına tutunan kardeşi Feyzula’nın yanına geçer. Albay Hulusi (Zilan katliamı sırasında bölgede görev alan subay )isyancıları ortadan kaldırmak için askeri karargahını Karayazı’nın Avareş köyü yakınlarına kurar. Evdılhemid, Feyzula ve arkadaşları 1933 yılının kışını Hulusi albayın burnu dibindeki Avareş köyünde geçirerek adeta hedef şaşırtmışlardı. Xıdo ismindeki muhbirin ihbarıyla askeri alay, bu küçük köyü kış ortasında gündüz vakti kuşatır. Top ve mitralyözlerle isyancıların bulunduğu evi ateş altına alınır. Çatışma esnasında, Feyzula ihbarcı Xıdo’yu görür bir kurşunla onu vurarak karların üstüne devirir, fakat Xıdo ölmez. O esnada mitralyoz ateşine hedef olan Feyzula vurulup hayatını kaybeder. Hemen akabinde Eli’yé Feqi Sılé de vurulur. Akşama kadar süren çatışmada 7 asker, 1 başçavuş ile 1 milis yaşamını yitirir. Asker çekildikten sonra, Evdılhemid arkadaşlarıyla beraber kışı geçirmek içn, Pasinler bölgesinde bulunan Tawus köyünde ikamet eden Kerem beye misafir olmak üzere yola koyulurlar. Cenazeleri yerde kalan Feyzula ile Eli’yé Feqi Sılé’nın başları kesilir. Xıdo da Feyzula’nın parmağını kesip altın yüzüğünü alır. Kesilen başları Karakilis meydanına götürülerek günlerce direklere asılı bırakılır. Feyzula için yakılan “HÊ BIRA HÊ BIRA” ve “LI MI LO LO” dokunaklı iki kılamı ise dengbéj Şakıro dile getirir. İhbarcı Xıdo, Mahmut beyin Evdılhemid’i barındırdığını yine ihbar eder ve tutuklatır. Mahmut beyin boynuna zincir vurulur ve işkence edilir. Önemli şahsiyetlerin aracılığıyla daha sonra Mahmut bey salıverilir. Esprileriyle ünlü olan Mahmut bey, dengbej Mısto’nun Evdılhemid için “Evdılhemid Şéré hüstü bı guli” betimlemesini örnek vererek, kendisi için de “Mehmud Şéré bı hüstü zincir” denmesini söyler ve insanları böylece güldürür. Evdılhemid Eleşgirt’in Gozeldere mıntıkasına geçerek ihbarcı Xıdo’yu bulur oğluyla beraber öldürür, Feyzula’nın yüzüğünü Xıdo’nun parmağından çıkarıp alır. Oradan Intap bölgesine geçerek Qertewin dağına çıkar. Onbeş gün aç-susuz dağda kalır, sadece ot yer. Yediği otun etkisiyle kısmen hafıza kaybına uğrar. Böylece yemek için Qereqaya köyüne inince, muhtar tarafından yakalanıp albay Deli Kemal’e teslim edilir. İnanılmaz işkencelere maruz bırakılıp sonra kurşuna dizilir. Dengbéjler, Evdılhemid için yaktıkları “WERE LÊ LÊ” kılamı günümüze kadar ulaşıp dilden-dile yayılır. Evdılbaqi ise, Suriye’de kaldığı dönemde Şengal bölgesinde belirsiz bir kurşunla yaşamını yitirir. Böylece, dramatik bir şekilde yıllarca süren isyan 1934 yılında sona erer…
Kaynakça:
1-Serhıldana Seyidan u Berazan-Ahmet ARAS
2-1915 Van’da Ermeni İsyanı-Justin McCarthy
3-19.yy’da Kürdistan’ın Sosyo-Kültürel Yapısı, KÜRT ERMENİ İLİŞKİLERİ-Mayévsrıy V.T.
4-İttihat Terakki ve Kürt’ler-Naci Kutlay
5-Kürdistan 1919, Binbaşı Noel’in Günlüğü-Edward William Charles Noel
6-Seyidxan’ın kardeşi Tevfik’in 1932 tarihinde Kamuran Bedirxan beye verdiği röportaj
7-Makalede isyancıların ailesel ve sosyal konumları ile eylemsel kronoloji bölümünde yer alan bilgi ve açıklamalar büyük ölçüde Ahmet Aras’ın zengin çalışması ile, Tevfik’in 1932 tarihinde Suriye’de Kamuran Bedirhan beye verdiği röportaja dayandırılmıştır. Öte yandan, bu konuya dair kendi bilgilerimin yanı sıra, Elican’ın torunu Nasır Kuy ile Seyidxan ve Tevfik’in torunu olan Ferhat Çakır’dan edinen bilgilere de yer verilmiştir.
Mustafa BALBAL
21.03.2021
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.