Bu yazım; 21.3.2021 tarihinde köşemde yayımlanan “Seyidhxan ile Elican’nın İsyan Öyküsü ve İTC-Ermeni İşbirliği” başlıklı yazımdaki yanlışların düzeltmesi ve aynı zamanda eksik kalan tarafların tamamlanması niteliğindedir. Dolayısıyla, birtakım olgusal bilgi yanılgısından kaynaklanan yanlış ve eksiklerin, okurlarım tarafından fark edilip tarafıma nazikçe iletilmesi sayesinde eksiklerin hassasiyetle giderilmesine çalışılacaktır. Bu bakımdan, vuku bulan hadiseler başından sonuna kadar yeri-yerine oturtularak, zamansal ve mekânsal bir kronolojik çerçevede ele alınacaktır. Ayrıca, isyanda yer alıp fakat gözden kaçmış bazı şahısların nerede, nasıl ve nezaman öldü/öldürüldüklerini, yeni bilgilerle tespit edilmesine çalışılacaktır. Yine bir önceki yazımda belirttiğim gibi, İTC (İttihat Terakki Cemiyeti) iktidarı ile Ermeni parti ve bileşenlerinin Kürd’lere karşı gerçekleştirdikleri erksel işbirliğinden doğan şiddettin sonucu olarak da birçok lokal ve lokal ötesi başkaldırının ortaya çıktığından genişçe söz etmiştik. İTC-Ermeni bileşenlerince Hamidiye Alayları’nın kapatılmasına çalışılması ve Kürd’lerin tamamen silahsızlandırılarak sindirilmeye çalışılmasına da değinmiştik. Diğer yandan, İTC-Ermeni işbirliği sonucunda, Kürd’lerin başsız bırakılması için, birçok Kürd ilerigeleninin öldürülmesi, hapsedilmesi ve sürgün edilmesi gibi insanlık dışı uygulamalara da genişçe yer ayırmıştık. Bu bakımdan, Seyidxan ve Elican’ın baş kaldırısı da bu temelde ortayı çıkıp, yaklaşık olarak altı yıl sürdüğünden ve buna mukabil olarak isyancılardan birçoğunun değişik zaman ve değişik tarihlerde meydana gelen çatışmalarda öldürüldüğünden etraflıca bahsetmiştik.
Seyidan ve Berazan aşireti ilerigelenlerinden Seyidxan ile Elican’nın lokal isyanına katılan bazı şahısların isim ve akıbetlerine ilişkin herhangi bir bilgiye maalesef ulaşılamadı. Seyidhan Dalga (Tahır’é Simo’nun torunu)’nın e-mal üzerinden bana gönderdiği bilgiye göre; Vartağ ve Cemalverdi gibi birçok şiddetli çatışmaya katılıp ağır yaralanan Tahır’é Simo, Malazgirt’in Hesenpaşa köyünden olup 1983 yılında Bitlis’in Ahlât ilçesinde vefat eder. Çatışmalarda birçok defa yaralanan Seid’é Kecer’in akıbetiyle ilgili ise, herhangi bir bilgiye ulaşılamadı. Diğer yandan, Elican’nın torunlarından Nasır Kuy’un aktardığına göre; isyanın başından sonuna kadar Bulanık’lı Evdılhemid isminde bir şahıs da isyanda yer alır. Bu şahıs, isyan bittikten sonra tek başına Kertevin dağına sığınıp 15 gün boyunca dağda çeşitli otlar yiyerek hayatta kalmaya çalışır. Yediği otlardan ötürü kısmen sağlığını kaybeder. Açlığa dayanamadığından yemek için köye inince, köy muhtarı tarafından elleri ayakları bağlanıp karakola teslim edilir. Karakolda gördüğü her türlü işkenceye rağmen, kendisine yemek verenlerden hiç birinin ismini vermez, ve bu nedenle kurşuna dizilerek öldürülür. Öldürülenlerden biride, Kızılcelal köyü çatışmasında ayağından yaralanan Mıhé Xelife’dir. İyleşmesi için, bir arkadaşı tarafından yakınlarda bulunan bir mağaraya götürülür, ancak bir ihbar üzerine arkadaşıyla beraber askerlerce sağ yakalanıp sorgularından sonra Tutak hapishanesine atılırlar. İkisi de, üç ay sonra askerlerce Bırusko köyüne götürülüp kurşuna dizilir. Sıléman’é Eli ise, 1932 Temmuz’unda Seyidxan’ın öldürüldüğü Mardin bölgesindeki çatışmada ağır yaralanır ve 15 gün kadar oralarda gizlenir. Bir köylü onu bulur ve evine götürür, yarasını kısmen tedavi eder. Daha sonra Suriye’ye geçer ve orda ameliyat olur. Yıllar sonra bu yaradan kaynaklı olarak hayatını kaybeder. İsyancılardan Şakıro ise, Batman’nın Talorik dağında çıkan çatışmada Tevfik’le beraber yaşamını yitirir. Bir önceki yazımda Tevfik’in nerde ve nasıl öldürüldüğünden genişçe bahsetmiştim. Yine bir önceki yazımda, Elican’nın kardeşi olan Evdılhemid’in öldürülme hikâyesini, Bulanık’lı Evdılhemid’in hikayesiyle karıştırmam tamamen teknik bir hatadan kaynaklanmıştır. Özellikle Elican’ın kardeşi olan Evdılhemid’in nasıl ve nerede öldürüldüğü hadisesine açıklık getirmek, konunun kompozisyonel akışı açısından önemlidir. Çünkü 1934-35 kış mevsiminde vuku bulan Avareş köyü çatışmasından hemen sonra Elican’ın kardeşi Evdılhemid, yeğeni Mehemed Reşid ile Eli’yé Gewré’yle beraber Pasinler taraflarındaki Tawus köyünde ikamet eden Kerem beyin evine gider ve kış mevsimini orada geçirirler. Bahar aylarında Gozeldere mıntıkasına giderek, kardeşi Feyzula’nın öldürülmesinde rol alan muhbir Xıdo ile oğlunu öldürdükten sonra aynı yıl Suriye’ye geçer. Suriye’de Fransız askeri depolarında uzun bir müddet çalışır. Orada çalışan bir Ermeni haksız yere başka bir Kürd’ü dövünce, Evdılhemid de o Ermeni’yi döver. Dövülen o Ermeni daha sonra Evdılhemid’i arkadan silahla vurarak öldürür. Yine bir önceki yazımda Evdılbaqi’nin ise, bir Ermeni tarafından öldürüldüğünü maalesef eksik bilgilerle izah etmiştim. Oysa Evdılbaqi, Şengal dağında nedeni bilinmeyen bir şekilde öldürüldüğü söylenmektedir. Yine bir önceki yazımda, Seyidxan’ın oğlu Sılhedin’in akıbetiyle ilgili bilgiler gözden kaçtığından, hikâyenin eksik kalan tarafını tamamlamak amacıyla bu konuya da kısaca değinmek isterim. Diyarbakır askeri komutanı Kenan Paşa (Kelhan Paşa) Suriye’ye geçen Şeyh Evdılrehim (Şeyh Said’in kardeşi) ile birçok isyancının öldürülmesi için, Osman isminde bir yüzbaşıyı görevlendirir. Suriye’ye geçen yüzbaşı, kısa sürede Şeyh Evdılrehim’le diyaloga geçer. Kendisinin de siyasi nedenlerden ötürü Suriye’de bulunduğunu vurgulayarak, zamanla Şeyh’i bu konuda inandırır. Daha sonra, Şeyh, Türkiye’de yeni bir isyan başlatmak üzere hazırlıklar yapar. Birçok kişiyle görüşür. Yüzbaşı da kendileriyle isyana katılacağını söyler ve Şeyh’in güvenini bu şekilde kazanır. Şeyh bundan böyle yüzbaşının tüm söylediklerine kanar. 1938 tarihinin yaz mevsiminde Şeyh’le beraber toplam 21 kişilik bir grup geniş bir isyan başlatmak üzere, Suriye’den Türkiye’ye geçer. Bu grubun içerisinde, Seyidxan’ın oğlu Sılhedin de bulunmaktadır. Grupta bulunan ve Elican’nın akrabası olan iki kardeş bu yüzbaşının bir ajan olabileceğini Şeyh’e söyler, fakat Şeyh inanmaz. Bu durumdan rahatsız olan bu iki kardeş Suriye’ye geri dönerler. Grup, Ömeriyan dağlarına geldiğinde, yüzbaşı gruptan birini öldürür, ama olayın kazaren olduğunu söyler ve olay kapanır. Bir müddet sonra istirahat esnasında yüzbaşı dizinin üzerine koyduğu tüfeğinin namlusunu Sılhedin’in olduğu yöne doğru çevirir. Sılhedin, yüzbaşının bu maksatlı niyetini fark eder ve silahına davranıp yüzbaşıyı öldürmeğe kalkışır, fakat Şeyh’in hemen araya girmesiyle olay yatışır. Ömeriyan dağlarını aşıp Bismil’e yakın olan Sinan köyü civarına geldiklerinde, yüzbaşı bu köyü iyi bildiğini ve yemek için köye gideceğini söyler ve köye gider. Grup ise, orda bulunan buğday tarlasının içine girip saklanır. Yüzbaşı köyde bulunan karakola bilgi verir. Karakolun telsizle Diyarbakır’a haber vermesi üzerine, Kenan Paşa (Kelhan Paşa)’nın emriyle askeri bir alay Şeyh ile arkadaşlarının içinde gizlendiği buğday tarlasını kuşatır ve çatışma başlar. Uzun süren çatışmanın ardından grup teslim olmaz ve çatışmaya devam eder. Karanlık çökmeden, asker tarlayı ateşe verir. Seyidxan’ın oğlu Sılhedin ile Şeyh Evdılrehim’in de içinde bulunduğu toplam 17 kişilik grup, yakılan tarlanın içinde yanarak feci şekilde can verir. Daha sonra dengbéj Şakır’é Şewranşéx’é bu olay için, “AXAO AXAO” kılamını söyler. Dengbéj Şakıro’nun söylediği “BAVÊ BECET, ŞÊXÊ KUBAR” kılamı da bu olayı anlatır. Suriye’de kalan Elican’ın oğlu Mehemed Reşit, yine Elican’nın amcasının çocuklarından Evdıleziz’é Hıdo, Sılhedin’é Hıdo ile Fesih’é Mıhé gibi birçok kişi, 1950’de çıkan Menderes affıyla Suriye’den Türkiye’ye dönerler. Bedrettin Kamıs’ın aktardığına göre; Evdıleziz’é Hıdo 1990’da kendi köyünde hayata gözlerini yumar. Önceki yazımda belirttiğim bazı coğrafik bilgilere dair küçük çaplı hataların da burada düzeltilmesine çalışılacaktır. Dolayısıyla, bir önceki çalışmamda, Seyidxan’nın Diyarbakır cezaevinden Bolu/Gerede cezaevine nakledildiğini Ahmet Aras’ın çalışmasına dayandırmıştım. Fakat, Seyidxan’nın torunu olan Ferhat Çakı’nın iddiasına göre ise, Seyidxan Diyarbakır’dan Sinop cezaevine nakledilir. Diğer bir konu ise, “Qıcıx” köyünün Malazgirt’e bağlı olmadığını, asıl Muş merkeze bağlı olduğunu burada belirtmek isterim. Böylece, hikâyenin başından sonuna kadar, yanlışların giderilmesi için bana nazikçe uyarıda bulunanlara, ve yine bu hikâyedeki eksiklerin tamamlanması açısından, bana birtakım sözlü bilgiler aktaran tüm dostlara teşekkürü borç bilirim.
Not: 21.03.2021 tarih ve, “Seyidxan ile Elican’ın İsyan Öyküsü ve İTC-Ermeni İşbirliği” başlıklı yazımın kaynakçası, bu yazımın tamamı için de geçerlidir…
28.03.2021
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.