ABD, 2003’te Irak’ı işgal edip Saddam Hüseyin’i devirdiğinde, Baas karşıtı tüm muhalif gruplarla iş birliği yaptı. ABD’nin iş birliği yaptığı Kürt ve Sünni gruplar yanında, İran yanlısı Şii muhalif gruplar muhalefet içinde önemli bir yere sahip oldular. Dönemin Irak başbakanlarından İbrahim el-Caferi, Nuri el-Maliki ve Haydar el-İbadi ile bugünkü geçici Başbakan Adil Abdulmehdi Irak muhalefeti içinde yer alan ve yıllarca Tahran’da ikamet edip siyasi eğitim alan Iraklı Şii şahsiyetlerdi.
Öncelik Saddam’ın devrilmesi olduğu için, ABD o dönem İran yanlısı olan grup ve siyasi aktörlerle iş birliğinde, bir beis görmedi. 2003’den günümüze kadar, Bağdat’ta iktidarın el değişiminde, ABD ve İran gayri resmi bir konsensüs ile hareket ettiler. Kürtler, Sünniler ve ABD’nin onaylamadığı bir başbakan adayı olduğunda İran, listesindeki bir diğer ismi alternatif olarak sundu.
2014’de Barack Obama Nuri el-Malki’nin Kürtlere ve Sünnilere baskıcı yaklaşımı ve IŞİD'e karşı başarısızlığından dolayı ikinci kez başbakanlığına Kürtler ve Sünniler ile birlikte karşı çıktı. Bunun üzerine İran, Haydar el-İbadi alternatifini ileri sürdü. Haydar el-İbadi, Maliki'den devraldığı İran yanlısı mezhepçi siyaseti gayet iyi bir şekilde sürdürdü. Kürtler, Kerkük'ü Ibadi döneminde kaybettiler ve Tahran’ın Bağdat üzerindeki nüfuzu İbadi ile daha da pekişti.
Oysaki birçok analizci ve siyasetçi, ABD’yi 2003'den itibaren İran konusunda uyardı. İlk uyaranlardan biri ABD tarafından maça sekiz kart koduyla aranan Saddam Hüseyin’in Dışişleri Bakanı Tarık Aziz oldu. Aziz yakalandığında ABD'li yetkililere: “Baas’sız ne İran ne de El Kaide ile baş edemezsiniz” uyarısında bulundu. Aziz’in Baas hakkında değil ama İran konusunda söylediklerinde kısmi de olsa doğruluk payı vardı.
2003’den 2014’e kadar Irak’ın gündemi, Saddam diktatörlüğünün izlerini ülkeden silmek adına iç iktidar mücadelesi ile geçti. Erbil ile Bağdat arasında ipler neredeyse kopma noktasına, Sünni Arapların siluetleri ise görünmez hale geldi.
2014’e gelindiğinde IŞİD'in Musul ve çevresini işgal ile Irak’taki iktidar mücadelesinde perde geçici kapanırken, IŞİD ile yeni bir perde açıldı. İktidar mücadelesi, mezhep kavgaları ve sosyo-ekonomik sorunlar, IŞİD meselesinden dolayı büyük oranda ötelendi.
Saddam’ın devrilmesinde olduğu gibi, IŞİD’in yenilgiye uğratılma sürecinde de ABD ve İran gayri resmi iş birliği yaptılar. 2014'de Musul'u ele geçirip Erbil açıklarına IŞİD geldiğinde, Kürtlere ilk yardımı yapan ülke İran oldu.
Irak ordusu yanında, İran yanlısı Haşdi Şabi benzeri vekil silahlı grupların Irak’ta resmiyet kazanmasına ABD bu süreçte göz yumdu. Yalnız Irak’ta değil, Suriye’de de ABD İran destekli vekil gruplara IŞİD'e karşı mücadelede dokunmadı. 16 Ekim Kerkük'ün işgaline seyirci kalarak, bir şekilde Tahran ve Bağdat’ın eylemini onayladı.
Buna karşın bölgede İran’ı disipline etme ve frenleme görevini İsrail aralıksız sürdürdü. İsrail, Lübnan, Suriye ve Irak’ta İran hedeflerini IŞİD faktörüne rağmen vurdu. Rusya da buna müdahale etmedi.
Safları belirleme zamanı geldi mi?
ABD'nin, İran'a uyguladığı ambargo nedeniyle illegal petrol satışı yapmamaları konusunda hem Rojava hem de Güney Kürdistan'a örtülü uyarıları oldu. Fakat ABD Kürtler de dâhil Sünni ve Şii Iraklı Araplara; İran konusunda açık ve ciddi bir biçimde bizim yanımızda safınızı belirleyin uyarısında bulunmadı. Çünkü 2003’den itibaren Irak’taki düzenin baş mimarı olan ABD, balans için İran'a yer vermek zorunda kaldığından katı tutum takınmadı.
Kürtler de bu balansı bilerek oyunu kurallarına göre oynamaya çalıştılar. ABD, Kerkük’ün Bağdat Hükümeti ve Rojava Kürdistanı’nı kısmen Türkiye tarafından işgalinde, Kürtleri yarı yolda bırakarak hayal kırıklığına uğratsa da kendilerini koruyacak uluslararası bir güce duydukları ihtiyaçtan dolayı, hem ABD’yi eleştirdiler ve hem de ilişkilerini sürdürdüler.
‘Her son yeni bir başlangıçtır’ diye bir söz vardır. İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin sonunu da hem Irak hem Kürtler hem de bölge açısından dengeleri etkileyebilecek yeni bir başlangıç olduğunu söyleyebiliriz.
Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani'nin Kasım Süleymani’nin ABD tarafından Bağdat’ta öldürülmesi nedeniyle İran’ın Ruhani Lideri Ayetullah Ali Hamaney’e gönderdiği taziye mesajında; “Kendileri diktatöre karşı mücadelede bizim dostumuz, terör örgütü IŞİD savaşında ise cephe arkadaşımızdı.” ifadelerini kullandı.
Neçirvan Barzani'nin açıklamasında yer alan Kasım Süleymani'nin "Diktatöre karşı mücadelede ve IŞİD' karşı savaşta dostumuz ve cephe arkadaşımız" vurguları, bugün karşılığı olmayan ritüel açıklamadan öteye bir anlam içermiyor. Çünkü hem Kürtler hem de İran açısından diktatör Saddam tehdidi mevzubahis olmadığı gibi, IŞİD tehdidi de kontrol altında bulunuyor. Her iki konuda Kürtlerin İran ile birlikte yapacak veya ortak adım atacak nedenleri yok gibi.
Şimdi başta Kürtler ve Iraklı Araplar olmak üzere bölgesel aktörler, İran konusunda ABD tarafından tercih yapmaya zorlanacaklardır. Aynı tercihi İran da ABD’ye karşı bu güçlerden isteyecektir.
İran’ın Kürdistan'da kitlesel bir gücü olmamakla birlikte, Kürt hareketi içinde siyasi kadroları ve bu kadrolar aracılığıyla Kürdistan siyasetine uzanmış eli bulunuyor. Yakın dönemde gerçekleşen Kerkük olayı, bunu bir kez daha ifşa etti. Saf belirlemede İşi zor olanlar, işte bu İran yörüngesindeki Kürt gruplarıdır.
İran, Kürtlere ve Sünnilere ABD ile yollarını ayırmalarının ilk hamlesini, Irak parlamentosunda yabancı askeri güçlerin Irak’ı terk etmeleri kararı oylanırken yaptı. Kürtler ve Sünniler parlamentodaki oturuma katılmayarak, tercihlerini İran’ın isteğinden yana yapmadılar. Ayrıca Kürdistan Bölgesi üst yönetimi yaptığı toplantıda "Uluslararası toplumdan, hiçbir şekilde terörün baş göstermesine izin vermemesini istiyoruz" diyerek uluslararası koalisyon güçlerinin Irak'ta kalması gerektiğini Neçirvan Barzani’nin ağzından bir kez daha teyit etti.
ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley ve Savunma Bakanı Mark Esper, 7 Ocak'ta Pentagon'da düzenledikleri basın toplantısında; Irak halkının, ABD'nin ülkede kalmasını istediğini vurguladılar. Esper, "Oylamaya bakarsanız Kürtler katılmadı, Şiiler ise oylamada namlunun ucundaydılar.” açıklamasında bulundu.
ABD askerlerinin Irak’ta kalmasına meşruiyet kazandıracak zeminin en önemli aktörlerinden biri bu süreçte Kürtler olacaktır. Düne kadar Kürtler, ABD’ye Kerkük’te ve Rojava Kürdistanı’nda yanımızda olun bizi yalnız bırakmayın dedi. Bu kez ABD, Kürtlere yanımızda olun diyecektir. Bu da hem Irak içinde hem de uluslararası düzeyde Kürtlerin pozisyonunu kuvvetlendirecektir.
Trump, Irak’tan ‘çekiliyoruz’ der ise
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrası ABD cephesinde gözden kaçırılmaması gereken gri bir alan oluştu. Bu gri alanın birinci kısmı; Trump’ın “Askeri üslere çok para harcadık, paramızı verin çekilelim” açıklamasıydı. İkinci kısmı; Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi’nin, “ABD'den Irak'tan çekilmeleri için resmi mektup teslim aldık” açıklaması ve ABD’li yetkililerin bu mektubun varlığını ret etmemekle beraber; Irak’tan çekilme gibi bir planları olmadığını açıklamalarıydı. Üçüncü kısmı; Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden 48 saat sonra ABD Temsilciler Meclisi’nin, Trump’ın savaş yetkilerini kısıtlamak için harekete geçmesiydi. Dördüncü kısmı; Kasım Süleymani’nin öldürülmesine ilişkin Beyaz Saray’ın düzenlediği brifingine katılan 97 Kongre üyesinin önemli bir kısmı, Trump’ın söz konusu operasyonla Orta Doğu'da Amerikalılara yönelik “yakın bir tehdidi” önlediğine dair kanıt sunamadığını ifade ettiler.
ABD’nin İran siyasetinin her zaman iki ayağı oldu. Bu ikili siyasetin bir ayağını demokratlar, diğer ayağını ise cumhuriyetçiler oluşturdu. 2015’de İran ile nükleer anlaşmayı imzalayan Barack Obama idi. Trump ise anlaşmayı iptal eden ve İran’a yaptırımları başlatandı. Demek ki ABD’nin İran siyaseti, bir devlet politikasından ziyade cumhuriyetçiler ve demokratların yaklaşımına göre değişkenlik göstere biliyor. Akılda tutulması gereken bir başka nokta ise, Irak’ta 6 bin askeri bulunan Trump’ın, Ortadoğu’daki askerlerini geri çekeceğini her fırsatta dile getirmesi ve Suriye’de sergilediği güven zedeleyen türbülanstır. Ayrıca Trump'ın İran ile cebelleşmesi, bölgede Erdoğan'a karşı daha da tavizkar bir tavır takınmasına yol açabilir.
ABD, İran’a yaptırım uygularken hedefinde bir rejim değişikliği olmadığını her defasında vurguladı. Görünen o ki ABD; siyasi, ekonomik ve askeri çıkarları ve başta İsrail olmak üzere müttefiklerinin güvenliği için İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki varlığını minimize etme çabası içindedir.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve Irak’tan çekilmeyeceğiz açıklamaları, 2020’de yapılacak başkanlık seçiminde Trump’a puan kazandırmış görünüyor. Öte yandan ABD büyükelçiliklerine düzenlenen saldırı ve işgaller, Amerikan başkanlık seçim sonuçlarını etkileyen birkaç tarihi deneyime de sahne oldu.
1979 Tahran’daki ABD Büyükelçiliği işgali Jimmy Carter’ın, 2012’de Libya Bingazi’deki ABD Konsolosluğu’na düzenlenen saldırıda büyükelçinin hayatını yitirmesi de başkan adayı Hillary Clinton’ın seçimi kaybetmesini etkileyen olaylardı. Trump benzer bir duruma düşmemek, başkanlık seçimini riske etmemek için, İran'a karşı bu operasyona yeşil ışık yaktı.
Ezcümle Kürtler bütün olasılıkları hesap ederek siyaset geliştirip uygularlarsa; Cezayir antlaşması, Kerkük olayı ve Rojava Kürdistanı’nda başlarına gelenlerden de dersler çıkararak, süreci lehlerine dönüştürebilirler. Bir daha emanet ata binip erken inmemek için; Kürtlerin, ABD ile nasıl bir pazarlık yaptıklarını, pozisyonlarını, nelerde anlaştıklarını ve sonuçlarını süreç içinde göreceğiz.
Twitter: @cetin_ceko
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.