31 Mart yerel seçim sonuçlarını farklı açılardan analiz edebiliriz. Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de devletin seçim öncesi propaganda faaliyetlerine ve seçim günü sandıklara ve seçim sonuçlarına müdahalesi bir kez daha Kürdistan'da yaşandı.
Seçim sürecinde devlet, yargı ve emniyet aracılığıyla Kürdistan illerinde baskı uyguladı. Seçim günü milletvekilleri, belediye başkan adayları, sandık görevlileri ve müşahitler darp edildi, geçerli oylar geçersiz sayıldı veya sistem partilerinin hanesine yazıldı. Devletin stratejik gördüğü illere otobüslerle kaçak seçmenler, asker ve polis taşındı. Kürt halkının iradesi gasp edilmeye çalışıldı.
Şırnak'ta sivil giyimli askerlerin nizami bir şekilde oy kullanmaya giderken görüntüleri basında paylaşıldı. Bölgedeki yerel kaynaklar ve DEM Parti yetkililerinin verdiği bilgilere göre, devlet metropol ve çevre illerden yaklaşık 6 bin askeri oy kullandırmak üzere Şırnak'a getirdi.
Seçime yapılan devlet müdahalesi ve Şırnak halkının protestosu hafızalardan silinmeyecek görüntüler ortaya çıkardı. Özellikle geleneksel kıyafetler giyinmiş bir Şırnaklı amcanın oy kullanmaya giden askerlere ‘Konuş! Nerelisin sen?’ diye sorması, devletin Kürdistan'daki seçimlere açık müdahalesini gösteren en anlamlı protestolardan biri oldu.
Yine Şırnaklı bir protestocunun "Nereden geldiğinizi biliyoruz! Elinizi vicdanınıza koyun!" tepkisi de dikkat çekiciydi.
Van'da %55 oyla seçilen DEM Parti adayı Abdullah Zeydan'ın adaylığı onaylanmış olmasına rağmen, seçimi kazanmasının ardından "seçilme yeterliliği taşımadığı" gerekçesiyle mazbata, Van Büyükşehir Belediyesi'nde ikinci olan AK Parti'nin adayına verildi. Bitlis'te de DEM adayının 2000'e yakın oyu geçersiz sayıldı.
31 Mart yerel seçimlerinde Şırnak, Van ve Bitlis'te yaşananlar, Türk devletinin Kürdistan'daki sömürgeci varlığının, karakterinin, uygulamalarının ve politikasının yeniden gözler önüne serilmesine neden oldu. Bu olaylar, devletin baskısının sadece bireysel insan hakları ihlalleri ile sınırlı kalmadığını, sorunun temelinde devletin sömürgeci statüsü ve karakterinden doğan Kürt halkının iradesine yönelik sistematik müdahaleler olduğunu bir kez daha açıkça gösterdi.
Seçimlerde yaşanan hileler, gözaltılar, tutuklamalar ve baskılar, Kürtlerin kendi iradesini özgürce ifade etmesine yönelik engellerin somut örnekleridir. Bu durum, Türk devletinin Kürdistan'daki sömürgeci varlığının ve zihniyetinin devam edeceğini açıkça göstermektedir.
Son otuz yıldır Kürdistan'da ulusal bilincin yükselişi, halkın siyasi tercihlerinde de değişime yol açtı. Halk, Kürtler ağırlıklı gelenekten gelen DEM Parti ve diğer Kürdistanlı partilere yönelmeye başladılar. Kürtlerin statü ve gasp edilen ulusal demokratik haklarının iade edilmesi talebi, devlet tarafından hoşnutsuzlukla karşılanıyor. Her seçimde devlet, Kürtlerin sistem partilerinden kopuşunu engellemek için çeşitli yöntemler kullanarak seçimlere ve seçmenin iradesine müdahale ediyor. Seçim haritasındaki renk ve demografik yapı, bu coğrafyanın Kürdistanlılara ait olduğunu ve kendi geleceklerini tayin etme isteğini açıkça gösteriyor. Bu durum, Kürtlerin siyasi taleplerinin meşruiyetini ve haklılığını ortaya koyuyor.
Kürt seçmenin iradesini ve tercihlerini hiçe saymak, seçilmiş milletvekilleri ve belediye başkanlarını hapse atmak, adayları tutuklamak veya gözaltına almak, partilerini yasaklamak, halka şiddet ve gözdağı vermek; seçimlerde kimi seçerseniz seçin, sonunda devletin atayacağı kayyum sizleri yönetecektir algı ve endişesi seçmenlerde doğal ve kalıcı bir hale getirilmeye çalışılıyor.
Sistem partilerinin Kürdistan'da irtifa kaybetmeleri ve Kürdistanlı seçmenin Kürt sorununun çözümünü programlamış, Kürdistan'a statü isteyen DEM, HAKPAR, HUDAPAR ve benzeri partilere oy vermeleri önemlidir. Bu durum Kürtlere ve Kürdistan'a talep edilen statüye ilişkin, Kürdistanlı sivil siyasal hareketlerin hem meşruiyetlerini hem de pazarlık güçlerini önemli ölçüde artıran en önemli gösterge olacaktır. Bu bağlamda Kürtlerin kendi ulusal kimlikleri ile sistemin dışında ama sistemi etkileme, kilitleme ve pazarlık etme gücü daha güçlü bir şekilde ortaya çıkabilir.
Türk devlet sisteminde Kürtleri ifade eden veya tanımlayan herhangi bir kamusal alan bulunmamaktadır. Kürtler, sistemin işleyişine müdahale ederek kendilerini ulusal kimlikleriyle kamusal alanda görünür kılmaya çalışmaktadırlar. Bu durum ise devlette rahatsızlık yaratmaktadır. Devletin Şırnak, Van ve benzeri yerlerde yaptığı müdahaleler bu rahatsızlığın bir göstergesidir.
Kürt hareketinin sisteme müdahale etme gücü her alanda engellenmek isteniyor. Seçimlerde kazanılan pozisyonlara yargı yoluyla el koyma girişimleri sıkça yaşanıyor ve var olma hakları sadece devletin belirlediği anti-Kürt düzen içinde sınırlı tutulmaya çalışılıyor. Devletin endişe ve panik kaynağı, Kürt sivil hareketinin milyonlarla ifade edilmesidir.
Bu seçimde, yurtsever Kürtler, devletin sömürgeci niteliğini ve uygulamalarını protesto ve ifşa ederek, Kürt hareketinin meşruiyetini sorgulayanlara, kriminalize edenlere, hile ile seçimleri kazanmaya çalışanlara ve anti-demokratik engeller oluşturanlara karşı duruş sergilemişlerdir.
Kürtler açısından 31 Mart yerel seçimi, ‘Konuş! Sen nerelisin!’ sorusuyla sömürgeciliğe karşı bir tavır ve protestodur.
X: @cetin_ceko
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.