Türkiye’de başkanlık sistemini hedefleyen kısmi anayasa değişikliği referanduma sunulurken, Kürt siyasal hareketi ve çevrelerinde referanduma ilişkin iki farklı tutum ortaya çıktı. HDP ve dışındaki bir kısım Kürt siyasal güçleri ile yurtsever çevreler “hayır” derken, diğer çevreler de referandumda “boykotu” savunuyorlar.
Boykotu savunan kesimlerin farklı saiklerden yola çıkarak bu tavrı geliştirdiklerini ve kabaca üç kategorik gruba ayrıldıklarını görüyoruz.
Birinci grup: Mevcut anayasasının Kürtlerin ulusal varlığını ve demokratik haklarını tanımamasından dolayı, referanduma sunulacak anayasa değişikliğinin Kürt meselesinin halline ilişkin hiçbir önermede bulunmadığını, bundan dolayı Kürtlerin referandumu boykot etmeleri gerektiğini ifade ediyorlar.
İkinci grup:Türk egemen, kolonyalist sistemiyle Kürtlerin uzaktan ve yakında hiçbir bağlarının olmaması gerektiğini, bu bağlamda referandumun da Kürtlerin sorunu olmadığını belirtiyorlar.
Üçüncü grup: 7 Haziran seçimleri ardından 1 Kasım seçim sonuçlarını etkilemesi için AKP iktidarının tetiklediği, PKK’nin de icabet ettiği hendek savaşları sonucu AKP ve HDP’ye kızgın olan Kürt yurtseverleri.
Bu kesimlerin ağırlıklarına göre oranlarını belirleyecek alan ve anket çalışmaları, devletin baskı ve engellemelerinden dolayı objektif yapılamadığından, herhangi rakamsal bir tahmini telaffuz etmek de mümkün olmamaktadır.
Farklı “hayır” cepheleri
HDP'nin Türkiyelilik ekseninde "ortak vatan, demokratik Türkiye" söylemi, parti içinde Kürt yurtsever tabanın ekseriyetinde tartışma ve ideolojik hazımsızlık yarattığı biliniyor. Ayrıca 2015 Temmuzunda şehir savaşları nedeniyle ortaya çıkan rahatsızlığı da buna eklememiz gerekir. Tüm bunlara karşın tabanın parti yönetimine "yetmez", AKP ve MHP’nin kısmi referandum değişikliğine de "hayır" diyerek, "yetmez ama hayır" tavrıyla ikili bir mesaj vereceklerini söyleyebiliriz.
HDP dışındaki hayırcı Kürt yurtsever, muhafazakâr, liberal ve sosyalist çevreler ise referanduma daha farklı yaklaşmaktadırlar. Bu çevreler, birinci boykotçu blok gibi dünden bugüne mevcut anayasaların ve oylamaya sunulacak kısmi anayasa değişikliğinin, Kürt sorununun olası çözümüne ve Kürtlerin ulusal demokratik haklarına ilişkin hiçbir önermede bulunmamasından dolayı hayır denmesi gerektiğini dile getirmektediler.
Tavır ne olmalıdır?
AKP iktidarı, daha önceki iktidarlara kıyasla Kürt meselesinin muhtemel çözümüne ilişkin araladığı kapıyı, devletin geleneksel güvenlikçi siyasetine dönerek, büyük bir gayretle tekrardan kapatma çabasında. Unutmamak gerekir ki, toplumsal ve siyasal olaylarda aralanan kapıların tekrardan kapatılması neredeyse imkânsızdır.
Bugün Türkiye’de demokratik, ulusal ve mezhepsel kimlikleri kapsayıcı yeni bir anayasanın yazılamamasının en önemli nedenlerinin başında, Kürt meselesinin çözümsüzlüğü üzerine sivil, asker ve bürokrasinin sürdürdüğü direnç gelmektedir.
Bu açıdan Kürdistanlı siyasal güçler ve Kürtler, kısmi anayasa değişikliğinin 18 maddesini tartışmaktan ziyade, bir bütün olarak anayasanın Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarını gasp eden içeriğine odaklanmış durumdadırlar. Türkiye blokundaki hayırcı ve evetçi kesimlerle farklılıkları buradadır.
Kürt siyasal güçlerinin hemen hemen tümüne yakın bir kısmı, Kürtlerin kendi geleceklerini özerk veya federal bir statü elde ederek, Türkiye’nin siyasi sınırları içinde çözmeyi programlaştırmış durumdalar. Buna paralel olarak Kürt nüfusun yüzde 50’ye yakını sistem partilerinden kopmuş ve bu kopuş her geçen gün artarak, ibre Kürt ulusal demokratik güçlerinden yana dönmüştür. Söz konusu sosyolojik değişim, Kürtleri bir blok olarak Türkiye’de mevcut siyasal sistemi etkileyen, gerektiğinde kilitleyen konuma taşımıştır.
7 Haziran seçim sonuçları Kürtlerin sistemi kilitlemesine en büyük örnektir. Devlet bundan aşırı rahatsız olduğu için, 1 Kasım seçimleriyle mevcut kilitlenmeyi, Kürdistan’da savaşı tetikleyerek baypas etmeyi başarmıştır.
Kürt siyasal güçlerinin ağırlıklarını hissettirmeleri ve sistemi kilitleyebileceklerini göstermeleri açısından 16 Nisan referandumu önemli bir fırsattır. Boykot tavrının Kürtler açısından siyasal sistemi kilitleme şansı olmadığı gibi, sayısal anlamda evet blokuna yarayacağından, devlet ve diğer siyasal güçler üzerinde de pazarlık ve yaptırım gücü olmayacaktır.
Kürdistan illerinden çıkacak kuvvetli bir hayır ile referandumun evet aleyhine sonuçlanması, devletin iradesi ve isteği dışında Kürt siyasal hareketlerinin elini kuvvetlendirip, Kürtleri kilit bir unsur, dengeleri belirleyici merkezlerden biri haline getirebilir. Amiyane deyimle Kürtleri, dış kapının mandalı olmaktan çıkarıp, kapıyı açan ve kilitleyen aktörlerden biri durumuna taşıyabilir. Zaten darbe anayasasından kalan ve devam eden yüzde on barajının kaldırılmamasının nedeni de, Kürtlerin parlamentoyu ve sistemi kilitleme gücünü engelleyemeye yönelik blokajdır.
Referanduma ilişkin sıklıkla dile getirilen “herkesin hayırı kendine” söyleminden yola çıkarak, Hakkari’nin hayırı ile Edirne’nin hayırı arasında farkı Kürtler bu vesileyle gösterebilir ve sistemi kilitleyerek pazarlık güçlerini arttırabilirler.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.