Kürdistan ulusal demokratik hareketinin emektar ve yılmaz neferlerinden hukukçu ve yazar Şerafettin Kaya, 12 Mart’ta aramızdan ayrıldı. Kaya ile Şubat 2009’da bir söyleşi yapmıştım. Söz konusu söyleşi, “Kürt Meselesinde Müzakere ve Çözüm” kitabımda yayınlandı. Kaya’nın bundan on üç yıl önce Kürt ve Kürdistan meselesine ilişkin düşünce, tespit ve çözüm önerilerini içeren görüşlerini özetleyerek tekrardan paylaşıyorum.
Şerafettin Kaya, nüfus cüzdanına göre 1 Aralık 1933’de Varto’da dünyaya geldi. 1952'de Erzurum Öğretmen Okulu'nu bitiren Kaya, hukuk öğrenciliğinin yanı sıra, on yıl kadar öğretmenlik yaptı. 1962'de avukatlığa başladı. 12 Mart sürecini hem sanık hem avukat olarak yaşadı. Başta TİP, DDKO, TKDP sanıkları olmak üzere birçok siyasi sanığı savundu. 1974'te Muş'ta devlet eliyle organize edilen bir saldırıda ağır yaralandı.
12 Mart’ta olduğu gibi 12 Eylül 1980 darbesi ardından Diyarbakır’da kurduğu hukuk bürosuyla Kürdistanlı ve Türkiyeli siyasi sanıkların savunmalarını üstlendi. 1980 öncesinde Komal/Rızgari grubunun faaliyetlerini destekleyen Kaya, darbeden sonra tutuklandı ve Diyarbakır cezaevinde ağır işkencelere maruz kaldı. Tahliye edildikten sonra Almanya'ya iltica etti ve bir dönem Sürgünde Kürt Parlamentosu üyeliği yaptı. Hakkında açılan davalarda tutuklama kararlarının kalkmasının ardından 2014'de Türkiye'ye döndü. Şerafettin Kaya'nın Diyarbakır'da İşkence ve Hayatımdan Kesitler I-II adlı yayımlanan üç kitabı var.
Şerafettin Kaya:
Kürtlerin kurtuluşu, kendilerini siyasal, kültürel ve ekonomik kimlikleriyle ifade edecekleri bir yapıya kavuşmalarından geçer. Bu siyasi yapı, ayrı demokratik bir devlet olabileceği gibi, demokratik federal yapı veya demokratik özerk-otonomi de olabilir.
Devlet Kürtlerin de hakkıdır ve olmalıdır, ancak bu durumda uluslararası güvence içinde olabilirler. Bu bakımdan her parçada ulusal kurtuluş mücadelesi veren Kürtlerin ve örgütlerinin talep ve hedefleri bu olmalıdır.
Kürtlerin, Kürdistan'ın her dört parçasını içine alan demokratik bir devlete sahip olmaları en doğal haklarıdır. Her Kürdün gönlünde yatan da budur. Ancak bugünkü uluslararası ittifaklar, devletler arası egemen pragmatik anlayış ve ilişkiler buna engeldir. Ayrıca Kürt halkının, parçalar arasındaki kültürel yaşam farklılıkları göz önüne alındığında böyle bir yapıya kavuşması yakın dönemde mümkün gözükmemektedir.
Var olan siyasi parti ve örgütlerin “Birleşik Demokratik Kürdistan” hedefine yönelik “Ulusal Programları” olmadığı gibi, yazılı ve sözlü beyanları dışında somut bir atılımları da yoktur. Ortadoğu'da birleşik bağımsız bir Kürt devletinin oluşması, Amerika'nın öncülüğünü yaptığı “Ortadoğu'nun yeniden yapılanması” politikası çerçevesinde mümkün olabilir. O da uzak görünüyor.
Bu günkü şartlarda Kuzey Kürdistan’da Kürtler 25 yıldır silahlı mücadele vermektedirler. Bağımsız bir devlet şiarıyla verilen mücadelede 30 bin şehit verildi. Mücadelenin geldiği aşamada Kürtlerin ayrı bir devlet olma durumu gözükmüyor. Silahlı mücadele veren siyasi parti, bağımsız devlet olma şiarından geri adım attı. Sorunun T.C. Devleti'nin bütünlüğü içinde çözümünden yana tavır koydu. Kürtler için demokratik özerklik talebinde bulunuyor.
Federasyonu savunan ve bağımsız bir devlet olmayı hedef olarak benimseyen siyasi örgütler de halk içinde örgütlü değildirler ve etkinlikleri yoktur. Bu durumda Kuzey Kürdistan’ın yakın zaman içinde bir devlet olarak siyasi yapıya sahip olma şansı yoktur diyebilirim.
Bu günkü şartlarda Kuzey Kürtleri, devlet olma hedefini koruyarak, Kürt dilinin anayasal güvence altına alınması, ilk ve orta öğretimde Kürtçe eğitim yapılması, Kürtçenin kamu kuruluşlarında resmen kullanılması, il genel meclisi ile belediye meclisinin birleştirilerek yasal ve idari olarak güçlendirilmesi, Kürtlerin kendi kimlikleri ile kendilerini ifade edecek siyasi partileri kurmaları, Büyük Millet Meclisi'nde ve yerel meclislerde kendi kimlikleri ile temsili talebiyle çıkmaları doğru olanıdır.
“Kürtçenin anayasal güvenceye alınması ve Kürtçe eğitim” kampanyasını yararlı buluyor ve destekliyorum. Bütün örgütler bu hususta birlikte veya yalnız olarak ülkede ve yurt dışında bu yönde kitlesel etkinlikler düzenlemelidirler. Bu hakların kazanılması, Kürtlerin bağımsız devlet olmalarının yolunu açar.
AKP iktidarının söz konusu adımlarını, Kürt sorununun çözümü için isteyerek atılmış adımlar olarak görmüyorum. İlk etapta yıllardır Kürtlere karşı verilen askeri ve siyasal mücadele ve mücadelenin getirdiği maddi yük, askeri ve siyasal alanda yaşanan sıkıntılar ve buna bağlı olarak Amerika ve Avrupa Birliği'nin zorlamasıdır.
Ayrıca PKK ile mücadele, Kerkük bağlamında Irak ve Güney Kürdistan yönetimi ile olan ilişkiler, pazarlıklar, ekonomik ve siyasi çıkarların gereği atılmış bir adımdır. Bu saydıklarıma ek olarak 29 Mart 2009’da yapılacak olan mahalli seçimleri de katmak gerekir. Başkaca AKP iktidarının söz konusu açılımlardan geri adım atmayacakları garantisi de yoktur. “Tek Bayrak” “tek vatan” “tek millet” şiarına sadakatini her fırsatta yenileyen ve açıklayan Başbakan ve hükümetten bu beklenebilir.
Bunların dışında AKP hükümetinin açıkladığı ekonomik paket, daha önceki yıllarda diğer iktidarların sundukları ve uygulanmayan paketlerden ayrı değildir. Uygulanacağı söylenemez. Sadece mahalli seçimler için propaganda maksadı ile açıklanan bir tasarımdır. Devletin devamlı “ayrılacakları korkusunu” taşıdığı Kürtlere karşı, Kürdistan'ın ekonomik olarak kalkındırılmasına yönelik bir yatırımı düşünülemez.
AKP'nin Kürt sorununda getirdiği bu açılımlar geçicidir ve devamı yoktur. Genel Kurmay Başkanlığı derin devlet, bu hususta AKP ile anlaşmıştır ve bu adımlar karşısında taktik olarak sesiz durmaktadırlar.
Öte yandan Güney Kürdistan’da Federal Meclis ve hükümet bağımsızlığını ilan edebilir. Bu Güney halkının ve siyasi partilerin birlik olmaları halinde mümkündür. İlan edilen bağımsızlığın tanınması açısından birçok güçlükler ve bölgede birçok rahatsızlıklar doğabilir.
Ancak halkın, siyasi partilerin ve örgütlerin birlikteliklerini devam ettirmeleri, dik durmaları ve uluslararası arenada Kürt lobisinin top yekûn çaba göstermesi halinde bu güçlüklerin üstesinden gelinebilir. Güney Kürdistan’ın devlet olması durumunda, diğer parçalardaki Kürtlerin kimlik ve özgürlük mücadeleleri büyür, hedeflerine ulaşmalarına büyük katkı yapar.
Kürtler birbirlerine olan ihtilaflarını ve kızgınlıklarını bir tarafa bırakmalı, birlikte “biz bir halkız, yöremizi, kendimizi bizler yönetip ve yönlendirmeliyiz” ilkesinden yola çıkarak hareket etmelidirler.
*****
Şerafettin Kaya’nın, on üç yıl önce yaptığı tespitler ve günümüzde gelinen politik durum değerlendirildiğinde sürece ilişkin yanılma payının neredeyse olmadığını görürüz.
Kaya’nın politik hayatında Sürgünde Kürt Parlamentosu üyeliği ve PKK’ya bakışı bir kısım çevreler tarafından ‘zikzaklı’ duruş diye eleştirildi.
Her merkez mutlak gerçeği ve doğruyu kendisinin temsil ettiğini ifade eder. Çünkü kendisi merkezdir ve merkezin dışındakiler kırık çizgilerdir. Başkasına göre ‘zikzak’, Kaya’ya göre açık yüreklilikle inandığı doğrudur. Eğer ‘zikzakları’ Kürdistan hareketinin çok sesliliği ve farklılıklarımız diye kabul edersek, ayrı yolun değil aynı yolun yolcusu olarak hedefe birlikte yürümenin taşlarını da döşeriz.
12 Mart 2022’de aramızdan ayrılan dava adamı hukukçu ve yazar Şerafettin Kaya’yı saygı ile anıyor ailesi ve dostlarına bir kez daha sabır ve metanet diliyorum.
Hoşça kal Şeref Abi!
_______
Twitter: @cetin_ceko
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.