Ruslar ile Kürtlerin ilişkileri on dokuzuncu yüzyılın başlarında Osmanlı ve Fars imparatorlukları ile çatıştıkları dönemde başladı. Birinci Dünya Savaşı ardından imparatorlukların aralarında imzaladıkları sulh anlaşmaları sonucu, önemli sayıda Kürt nüfus, Kafkasya coğrafyası ve Rusya’nın siyasi sınırları içinde kaldı. Yakın tarihe gelindiğinde her iki ulus arasındaki siyasi ve askeri ilişkilerin sıklığı arttı. İkinci Dünya Savaşı sonrası 1946\'da Çarlık Rusya’sının halefi Sovyetler Birliği, Doğu Kürdistan\'da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulmasına destek verdi. Yaklaşık bir yıl sonra yine aynı şekilde yıkılmasına da vesile oldu.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılması ardından Güney Kürdistan ulusal hareketi lideri Mele Mustafa Barzani, beş yüz civarında peşmergeyle birlikte 1947\'de Sovyetler Birliği’ne iltica etmek zorunda kaldı. Irak’ta 1958’de monarşinin devrilmesi ve Baas Partisi’nin General Abdülkerim Kasım önderliğinde iktidarı ele geçirmesiyle, Barzani ve arkadaşlarının Sovyetler Birliği’ndeki on bir yıllık sürgün hayatı da sona erdi.
Kremlin, Irak Kürdistan Demokrat Partisi ile Irak Baas Partisi arasında varılan 1960 memorandumu ve 1970 Otonomi Anlaşması’nı destekledi. Böylece Sovyetler Birliği, 1970’lerin başlarına kadar Irak’ta Kürtlerin hamisi rolünü sürdürdü. Soğuk savaş döneminde 1969’da Güney Kürtlerinin ABD ile başlayan gizli ilişkileri 1972’de resmiyete dökülünce, Sovyetler Birliği\'nin Kürtlere hamiliği de son buldu.
Irak ve İran arasında imzalanan 1975 Cezayir Anlaşması İle Güney Kürdistan hareketi hezimete uğrayınca, Kürtlerin ABD ile olan ilişkileri de zayıfladı. Kürtler, soğuk savaş döneminde Batı ve Doğu bloku arasında gidip geldiler. Bu medcezir, ABD’nin 1990’da Irak’a müdahalesine kadar devam etti. Güney Kürdistan hareketi için ABD’nin Irak’a müdahale planı, yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
ABD ile 1990’da canlanan ilişkiler, 1992’de gelişti ve tekrardan resmiyete döküldü. El-Kaide’nin 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne saldırısıyla, Kürtlerin rolü bölgede daha da güçlendi. İki binli yılların başlarında ABD\'nin, Irak ve Güney Kürdistan politikası netleşmeye başladı ve Kürtler başat güç olmak üzere, Iraklı Arap muhaliflerle birlikte 2003’de Saddam’ı devirdiler.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, Mesud Barzani\'yi 2005’de Beyaz Saray\'da ağırladı. Süreç içinde ABD ile Güney Kürdistan arasındaki ilişki, müttefiklik statüsüne evrildi. 25 Eylül 2017 Kürdistan bağımsızlık referandumunu ABD desteklemese de söz konusu münasebet, müttefiklik hukuku üzerinden her iki güç arasında devam ediyor.
Rusya’nın Ortadoğu sahnesine dönüşü.
ABD, Ortadoğu’da varlığını kuvvetlendirdiği dönemde, Sovyetler Birliği dağılma sürecine girmişti. Rusya 1991-2014 arasında yaklaşık yirmi üç yıl kendi iç siyasi ve ekonomik sorunları ile uğraştı. Suriye iç savaşının 2011’de başlaması ve Beşar Esad’ın ülke genelinde kontrolü kaybetmesiyle, 2015’de Şam, Moskova’dan askeri ve siyasi destek talebinde bulundu. Kremlin, söz konusu talebi, kendi topraklarına yayılması muhtemel ‘terörü’ önlemek gerekçesiyle, Şam’ın davetine icabet edeceğini açıkladı.
Şam’ın Moskova’dan yardım talebinde bulunması, sadece iki devlet arasındaki tarihi siyasi ve askeri ilişkilerden kaynaklanmadı. Suriye iç savaşında ABD başta olmak üzere, Türkiye ve Körfez ülkeleri açıktan Suriye muhalefetine destek verdiler. Şam’ın yanında ise sadece İran vardı.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması ardından Rusya, uluslararası alanda, özellikle Ortadoğu’da siyasi ve askeri gücünü kaybetmişti. Şam’ın Moskova’yı daveti, Rusya’nın kırılgan ekonomisi açısından ciddi bir külfetti. Fakat bölgede ve uluslararası düzeyde Rusya’nın tekrardan kuvvetini göstermesi ve tarih sahnesine dönmesi için önemli bir fırsattı. Zira, Kremlin’in Şam’ın davetine evet demesinin nedeni yalnızca bu değildi.
2014’de Kırım’ı ilk önce işgal ardından ilhak eden Moskova için bahis mevzusu davet, uluslararası toplumun dikkatini Kırım’dan çekmek açısından bulunmaz bir vesileydi. Ayrıca Rus silah sektörü, ürettiği silahları gerçek savaş sahasında test edeceği bir imkana kavuşacaktı.
30 Eylül 2015’de Şam ile imzalanan anlaşma ardından, Rus askeri güçleri Suriye’ye girmeye başladılar. Rus askeri güçlerinin Suriye’de konuşlanmasından birkaç ay sonra, Kasım 2015\'de ABD askerleri Ocak 2015’de özgürleşen Kobani\'ye giriş yaptı. ABD, Suriye\'deki askeri varlığını IŞİD’e karşı mücadele eden omurgasını Kürt güçlerinden Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu, Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) eğitmek ve donatmak olarak gerekçelendirdi.
Rusya’nın Suriye’deki varlığı hem Rojava hem de Güney Kürtlerinin Moskova ile ilişkilerini yeniden dizayn etmelerine yol açtı. Aynı şekilde söz konusu dizayn, Rusya tarafından da yapıldı. Sovyetler Birliği’nin dağılması ardından kendi içine kapanan Rusya’nın Kürdistanlı siyasi güçlerle ilişkileri yeniden canlanmaya başladı.
Hemen hemen her dört parçadaki ana akım Kürdistanlı hareketlerin resmi temsilcilikleri Moskova’da bulunuyor. Ayrıca Kürtlerin ulusal demokratik hakları için çalışma yapan küçük bir Kürt diasporasına da Moskova ev sahipliği yapıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Aralık 2016\'da Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna ilişkin bir soruya, \"Irak\'ın iç işlerine müdahale etmiyoruz\" cevabını verdi. Rusya’nın Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna ilişkin duruşu tarafsızlık oldu.
Eylül 2017 bağımsızlık referandumu sonrası Bağdat, Ankara ve Tahran, Güney Kürdistan’a yaptırım uyguladılar. Moskova, nakit para ve kredi sıkıntısı çeken Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) ile enerji anlaşmaları yaparak, umulmadık bir anda Güney Kürdistan’a nefes aldırdı. Bu çerçevede Şubat 2017\'de Rus enerji devi Rosneft, KBY’ye yaklaşık 3,5 milyar dolar kredi verdi. Beş petrol üretim blokunu ve gaz ihracat alt yapısını geliştirmek için sözleşmeler imzaladı. Zor bir dönemde Rus yatırımı ve desteği, Güney Kürdistan’ın Bağdat, Ankara ve Tahran’a karşı bir nebze de olsa elini kuvvetlendirdi.
Putin, çeşitli vesilelerle Kürtlerin ‘zor bir kadere’ karşı koymadaki cesaretleri ve terörizmle mücadeledeki rollerini her zaman dile getirdi. Zira Rusya, bölgede Kürtlerin önemli bir aktör oldukları bilinciyle hareket etmekle birlikte, Kürtlerin başta ABD olmak üzere Batılı güçlerle olan müttefiklik ilişkilerinden de rahatsızlık duydu. Elinden geldiğince Kürtleri, ABD ekseninden çıkarmanın mücadelesini vermeye çalıştı ve çalışıyor.
Bağımsızlık referandumu sonrası Rusya’nın KBY’ye ekonomik desteği, Washington’un Erbil ile olan ilişkilerini zayıflatma ve bölgeye girme hamlesiydi. Bugün ise Rojava Kürdistanı’nda Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasındaki birlik görüşmelerine Moskova’nın sessiz kalması, görüşmelere ABD’nin arabuluculuk etmesinden dolayıdır.
Bölgede etkinliği olan tüm ilgili aktörlerle temaslar sürdürmek, Rusya\'nın geleneksel dış politikası ola geldi. Moskova, Kürtlerin federasyondan kültürel özerkliğe uzanan ademi merkeziyetçi statü talep ve haklarını ‘desteklemekle’ birlikte, bu konuda Arap, Türk ve İran devletleriyle ilişkilerinde denge siyaseti ve onların hassasiyetini her zaman göz önünde tuttu. Kürt sorunu gündeme geldiğinde bu devletlere karşı sessizliğini korudu.
Kürtler açısından ABD ve Rusya
Kürtler açısından Rusya ile ABD arasındaki fark; Rusya’nın bölgede mevcut statükoya seyirci kalması, ABD’nin ise Irak ve Suriye\'de olduğu üzere, var olan nizama radikal müdahalede bulunmasıdır. Bölgede anti demokratik ve suni statükonun sarsılma veya değişim gerekçesi, ister İsrail’in güvenliği, isterse İran’ın yayılmacı siyasetinden kaynaklı olsun, her iki pozisyon da Kürtler için kurulu haksız nizamı değiştirmede önemli bir fırsattır. Bu nedenlerden dolayı, Kürtlerin tercihi, ağırlıklı biçimde ABD’den yanadır.
Beş yıldır Suriye iç savaşına müdahil olan Rusya, hem Esad\'ı iktidarda tutmak hem de Türkiye\'nin Esad’a karşı duruşunu değiştirmeye ikna etmek için savaş boyunca Kürt kartını kullandı. Bu açıdan Kremlin, istediği zaman elindeki Kürt kartını Afrin örneğinde olduğu gibi Kürtlerin lehine veya aleyhine kullanabiliyor. Zira, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alımının en önemli nedenlerinden biri de Ankara’nın Moskova’dan Afrin vizesi almasıydı. S-400 ile Kürt kartı Kremlin tarafından Ankara lehine böylece Afrin’de kullanılmış oldu.
Kremlin’in elindeki Kürt kartını Ankara’ya karşı kullanmasına ilişkin bir başka bilgi de geçtiğimiz haftalarda İngiliz basınında çıktı. Söz konusu bilgi Libya, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Nagorno-Karabağ’da Türkiye ile karşı karşıya gelen Rusya’nın, Türkiye’nin Afrin’den çekilmesini istediğiydi.(1) Bu bilgi taraflarca teyit edilmese de S-400’lerin aniden Ankara tarafından test edilmesi, Moskova’nın tepkisini azaltmaya yönelik bir adım mı olduğu yorumunu akla getirdi.
Vladimir Putin, Suriye üstünden Türkiye’nin Batı ile olan sorunlarını ve Tayyip Erdoğan’ın otokratik iktidarını sağlamlaştırma çabasını ustaca kullandı. Bunu yaparken de Türkiye’nin yumuşak karnı Kürt kartını şartlara göre Türkiye’nin lehine ve aleyhine işletti.
Trump’ın zikzaklı Suriye siyasetine rağmen ABD, Suriye’de petrol sahalarını Kürt güçler ile birlikte koruyacağını ve Esad’a ekonomik yaptırımlar uygulayacağını açıkladı. Bu açıdan Suriye’de ABD varlığının son bulması ve Batı blokunda Rusya lehine sorun yaratması için Putin’in Erdoğan’a ihtiyacı devam ediyor.
Ayrıca Esad zafer coşkusuna kapılarak, Moskova’nın ısrarına rağmen Kürtlerle siyasi diyalogda esnek olmayı reddediyor. Hem Esad’ı hem de Erdoğan’ı gerektiğinde durdurmak gerektiğinde ise her ikisine de yol açmak için Rusya, elindeki Kürt kartını aktörlerin lehine ve aleyhine kullanmayı sürdürecektir.
-------
(*) Bu makale Deng Dergisi için kaleme alınmış olup, Deng’in Aralık 2020, 120. sayısında yayınlanmıştır.
(1) https://www.middleeasteye.net/opinion/erdogan-finally-discovers-russian-bear-putin
Twitter: @cetin_ceko
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.