Dün bütün sosyal medyada ki Kürdistanlıların aynı ses ile dünya' ya seslenmeye çalıştığına tanık olduk. Öyle ki yıllardır bilinen ve derinden hissedilen bir gerçeğin sanki dün keşfedilmiş gibi bir anda tekrardan gündeme gelmesi şahsen beni hem sevindirdi hemde düşündürdü.
İki ve ikinin toplamı benim için her zaman bir'dir.
Evet, Qazi'nin bu cümlesi çok derin bir anlam taşıyor. Fakat taşıdığı anlamın yanı sıra birde eylem gücü ve irade de taşıyor. Ve bu eylem gücü ile iradenin birleşmiş haline Mahabad Kürt Cumhuriyeti deniyor. Yani küçükken düşünülmüş, tasavvur edilmiş bu olgu kişiyi kalitesi oranında zafere taşıyabiliyor. Fakat kalitesiz olan kişilikleri ise hiçbir yere taşıyamıyor. Çünkü kelimeler sahiplerini seçemese de, kelimelerin sahipleri seçerek kullanmasını bildikleri zaman tarihte kendilerine bir yer bulmuş oluyorlar.
Bundan kaynaklı bir şeyi derin bir acı ile belirtmek isterim ki, bu kadar Kürdistan sevdalısı var iken neden Kürdistan yok?
Sosyal medyada propaganda ile kendi duygularına tatmin eden, adeta siyasal boşalma yaşayan kişi ve kurumlar aktif mücadelenin neresindeler?
Bir yürüyüşün hangi safında yer alıyorlar?
Anlamak zor değil aslında, eskiden kalemşörler vardı, şimdi ise klavşörler gelişti, peydahlandı...
Qazi şöyle, Öcalan öyle dedi, Barzani böyle dedi diyerekten bir çok kez kendi zayıflıklarını genel önderliklerin sözleri ile kapatmaya çalışanları gördükçe sinirlenmemek elde değil. Modern klavşörler aslında behdinanca da kullanılan klavçılar olarak adlandırılsa hiçte yanlış olmaz. Yani yalancılar, yada argosuyla sallayanlar atanlar... Boşa sıkanlar bunlar.
Birlik için hizmet edeceklerine paylaşımları ile parçalayan, dağıtan yaklaşımlar ile kendi zayıf, eylemsiz durumlarını saklamaktan başka bir niyetleri olmadığı gün gibi ortadadır. Adamın biri mesela biliyorum, tanıyorum uyuşturucu satıcılığı ile para kazanmış, hiç bir eylemin adamı yada madamı olamamış bir bakıyorsun klavyede estiriyor da estiriyor. Ve yazdıklarını öyle anlatıyor ki dersin bu kişi dağları yaratmış, facebooka ideolojik derinlik kazandırmayı amaç edinmiş. Yahu tozcusun sen gülüm. Ki tozundan bir parçasını bu halkın fakirine ekmek alması için bile vermezsin. Haramzadesin yani. Mit ile it ile yattın kalktın bugün Kürdistanilik moda oldu sende geldin sosyal olarak boşaltıyorsun kendini.
Birde bazıları var ki çok daha iç karartıcı pozisyondalar. Mesela bir dönem KDP çizgisini seçmişler bugün fikir değiştirip farklı bir düşünce savunucusu olmuş olanlar. Yada eskiden PKK çizgisinde olup bugün düşünceleri değişenler... Her ikisi içinde saygım var, çünkü biz insanız fikirlerimizi geliştirme ve değiştirme hakkımız her zaman var olmalı. Dünden edindiğimiz tecrübe ve fikirleri bugün farklı bir mecrada savunma hakkımız her zaman olmalıdır.
Ama gerçekten bazı kişilikler bu işi bir meslek edinmiş gibiler. Bir bakıyorsun sosyal medya üzeri ağza alınmayacak kelimeleri eski parti veya örgütü için kullanıyor. Onun önderliğine saldırıyor ve sırtını yeni partisi ile ısıtıyor. Ey benim aymaz arkadaşım sen ne "serşor" birisin. Senin bugüne gelmende en büyük etken senin geçmişin değil mi? Ki sen sen olmuşsun adam akıllı eleştiriler yaparak geliştirmeyi hedefleyeceğine neden küfrediyorsun?
Ki senin bugün sırtını dayadığın yerdekiler demez mi sana, yarın bizi de bırakırsa bu adam, bize de söver de söver.....
Yani madem satılmışsın, satmışsın ağzını dilini bari serbest piyasa ekonomisi misali pazarını yerlere düşürme. Ucuza gitme....
Alıcının midesini bulandırma.
Nasıl olurda bir Kürt, Barzani'ye yada Öcalan'a küfredebilir?
Bu kadar mı alçaklaşır insan, bir kere bizler ne kadar militanlaşırsak, bir o kadarda ulusal bilinç ile hareket etmeyi seçmeliyiz. Militanlaşmak, particilik adı altında ahlaksızlaşmak olmamalıdır.
Bunun bir mantığı vardır benim için o'da düşmana hizmet etmektir.
Bu yukarda anlattığım iki kesimde aynı kaynaktan geldikleri için, pratikleri birleşmektedirler. Bir grup, insanlar Kürdistan'da katledilirken ortalıkta görünmeyen klavşörler, diğerleri ise arkasını dayayarak iş yapan yalakdereliler kavminden gelenler.
Ve inanın bana bahsettikleri önderlikler hiçbir zaman böylesi bir tavrı onaylayamazlar. Kendilerinin bulundukları konuma yakıştıramazlar. Ama şahtan daha fazla şahçı olanlar, kraldan kralcılar bunu yapmaktan çekinmezler, çünkü bir insan fikir değişimi yaşadığı yada bir hareketten başka bir harekete geçtiği zaman o ara süreçte bir boşluk hâli yaşar. Ve o boşluk anında insan kendisini disiplin, ahlak ve irade yönünden geliştirememişse bir düşüş durumu yaşar. Bu düşüş anında kişi iradesi ve ahlakı ile bir yerlere tutunur ve dipsiz kuyuya girmeden çıkışı yaşar. Ardından devrimin disiplini ile işe koyulur yeni seçmiş olduğu yola koyuluverir.
Ama bazıları vardır ki, iradeleri zayıftır. Her zaman başkalarına kedi misali sürünerek, mırrmırlanarak ekmeklerini yemişlerdir. Bu kesim ahlâk, disiplin ve iradeden yoksun olanlardır. Bundan kaynaklı tek başlarına yol seçemezler. Eğer bir kopuş yada fikir değişimine karar vermişlerse ki genelde bu kesim güdülerden kaynaklı (para, sex, kariyer gibi) kararlaşmaya giderler ve düşmeye başlarlar. Ve yanlarında kimse onları yönlendirmediği için tutunacak bir şey bulamazlar. Ve dipsiz kuyuya giriverirler. Düşer de düşerler... Nasıl eskiden itirafçılar bunu yaşadıysa ve katliamları destekleyerek ekmeklerini yedilerse, bu yeni moda siyasi fahişeler, klavçılar da böyle böyle hayatta kalmaya çalışırlar.
Onun için arkadaşlar, geçmişinde ne olduğun kadar gelecekten ne beklediğinde önemlidir.
Allah bizi klavçı fahişelerden korusun, dipsiz kuyulara mahkum etmesin...
Yoksa vay halimize....
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.