Cizre, Silopi ve Sur gibi katliamların çılgınca, dünyanın gözü önünde işlendiğini gördüğümüz ve şahit olduğumuz böylesi bir dönemde Ankara\'da ki patlama hiçbirimizi şaşırtmadı. Ama tabiki her şeyden bi haber, güllük gülistanlık yaşayan Türkler ve satılmış bazı Kürtler çok ama çok şaşırdılar. Hatta insanların cesetleri yanmış diyen bazı gazeteci kökenli CHP milletvekilleri şoktan öte geçtiler konuşamıyoruz diyerekten ağlayarak canlı yayınlarda telefonları kapattılar.
Ağladılar mı?
Ağladık mı?
Evet biz çok ağladık, hatta çığlıklarına yetişemediğimiz küçük bedenli, koca yürekli yiğitlerimiz için geceleri uyuyamadık, kalpten ağıtlar yaktık ama duyuramadık sesimizi. Stranlarımız sınırlara takıldı, cezaevi duvarlarında Filistin askısına alındı umutlarımız. Sokak ortasında sürüklenen, dünyanın gözü önünde işkence edilen bedenlerimizde isimleriniz yazıyordu, bizim ise nefesimiz kesilir olmuştu.
Komutan sen bizleri iyi tanırsın...
Bedenlerimizi buzdolaplarında sakladı, bizden sonra gömülen analarımız!
Ve sen bize adalet getirirken, mermi ve tank toplarının vahşi sesleri ile bizim sessiz çığlıklarımız gökteki yaradanı bile ağlatıyordu. Ama Komutan, sen amansızca vurmaya devam ettin. Üzüldün mü benim için, kardeşim, anam ve çırılçıplak bedeni sürüklenen bacım için hiç üzüldün mü? Elini tetikten çekmeyi hiç düşündün mü?
Yok, sizlerin hamurunda üzülmek yok, çünkü utanmak gibi insani bir duygu sizlere bahşedilmemiş... İnsani değerlerinizi duvarlarımıza kazıdınız... Kan ile nefret ile...
Ve doymadınız, sözde sınırlarınız içindeki kuzey Kürdistan’da yaptıklarınız yetmedi, kürdün varlığını öldürme sebebi saydınız, Rojava\'daki İŞİD\'i büyüttünüz, yardım ettiniz o vahşilere sadece kafalarımızı kessinler diye. Şengal\'de bacılarımızın namusuna göz diktiniz ama gene başaramadınız Kürdün bir ve dik duruşu sizlerin sahipliğini yaptığınız itlerin ölümü oldu... Sonra gene nefret ile Rojava\'daki kazanımlara göz diktiniz, cesurca direnen savaşçıları kahpece obüsler ile katlettiniz. Rojava\'da bizim dışımızda bir yaprak bile kıpırdamayacak dediniz.
Ve ardından Ankara\'nın göbeğinde kanla beslenen çınarlarınız yıkıldı. Yaprağına dokunamadığınız kürdün köklü bedeni, dimdik ayakta durmaya devam etmek için, sizleri köklerinizden vurdu.
Bunu kim yaptı ?
Belki Kürt hareketi, belki bir Sol örgüt, Belki de IŞİD.
Ama neden yaptı, derseniz alın Size sebepleri....
Bazıları aşırıcılık için beni eleştirebilirler, ama en başından beri bu yönlü eylemlerin olacağını belirtmiştim. Çünkü aşırı saldırı altındaki, insanların boyun eğeceğini düşünenler, bu topraklarda yaşananları görmeyen gafillerdir. Bu toprakların evlatlarını tanıyanlar, teslimiyetin olmadığını bilirler.
Peki bu eylemi kim yapmıştır diye sorsalar vereceğim cevap bellidir, belki fazla iddialıdır ama TAK bu eylemi yapmak için gerekli donanıma sahip tek hareket olarak, karşımızda durmaktadır. Çünkü bu tür bir eylemi yapmak için sebepleri en güçlü olan hareket TAK\'tır. Eylemin tarzı konusunda, eminim eleştiriler çok olacaktır ama katliamlara gül uzatanlar, kardeşiz diyenlere cevap yerinde verilmiştir. Kardeşine tecavüze yeltenenin iktidarını, elinden böyle alırlar. Sizlerde Ey egemenler, derdinizi kuşlara anlatırsınız artık.
Kürt Ankara içinde üzülmüştür, hamurunda insanlık ve empati var çünkü. Kimisinin gözyaşları eminim sel olmuştur. Ama ne yazık ki bilmemiz gereken esas durum, birçoğumuzun artık dökecek gözyaşı kalmamıştır. Sabrımızda kalmamıştır.
Türkiye bu saldırı ardından ilk iş olarak, Haftanini bombalamaya başlayarak, savaşı daha da yükselteceğini ortaya koymuştur. Ama baharın getireceği özgürlük fırtınası altında boğulacağı kesindir. Bunlar olmasın diyen herkes Türkiye\'nin Ortadoğu\'yu savaş alanına çeviren üslubunu sorgulamalıdır. Artık Türk devleti siyasetinde köklü değişimlere gitmelidir. Yürüttüğü siyaset katliamları destekler nitelikte olmaktan çıkmalıdır. Rojava\'ya karşı yaklaşımı değişmelidir. Yoksa bahar ile birlikte bu savaş Antalya, Alanya, İzmir’in göbeğinden, İstanbul ve daha birçok yerlere sıçrayacaktır. Umarım Türk devleti bu uyarıyı iyi okur ve kendi vatandaşını ve huzurunu korumak için Kürde saygılı yaklaşmayı öğrenir. Yoksa bu işin sonu hiç iyi görünmemektedir.
Kürdün ölümü, Türkün yaşam sevinci olacaksa, Kürt bunu tersine çevirecek argümanları kullanma hakkına sahiptir ki bunu herkes iyi okumalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.