Bütün önyargılarımı kırmaya çalışarak, belki anlaşılırız umuduyla yada en azından bizden sonrada gelip benzeri sorunlar ile karşılaşacak olan arkadaşlara bir ön ayak olma umuduyla iki yazı dizisi halinde bazı şeyleri dile getirmeye çalıştım. Lakin eminim ki birçok noktada zayıf kalmış olabilirim. Eski gerillalar üzerine bir çalışma yapmak için geniş bir ekibe ihtiyaç duyulmakta. Sosyolojik, psikolojik ve tarihsel dizinin iyi oturtmak, hele ki bugünü çok iyi kavrayıp ona göre bir dizin oluşturmak gerekmektedir. Bunlar detaylı çalışma isteyen, üzerinde tartışılması gereken ve eleştirilen noktaların alternatifinin çok iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Urda sorunu sadece PKK nezdinde ele almak büyük bir haksızlık olacaktır. Çünkü sorun çok geniş bir tabana yayılmış, hem coğrafi hemde sosyolojik açıdan olağan üstü etkilere mazur kalmış bir durumdur. Bu çerçeveye bütün Kürdistani hareketleri, dış düşman ve Dost güçleri katarak daha fazla detaya inmek gerekmektedir. Fakat hem imkân yoksunluğu, hemde özgür düşünceye dış müdahalelerin fazlalığından kaynaklı sınırlıda olsa bazı şeyleri dile getirmeye çalıştım ve kısmi alternatifini sunmada çaba göstermek istedim.
Bugün için eski Profesyonel Gerillalar olarak bizlere ihtiyacın ne kadar yoğun olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruzdur. Hem siyasi hemde askeri anlamda tecrübelerimiz bir çok cephede ihtiyaçları karşılayabilecek düzeydedir. Şuana kadar hem gerilla yaşamında hemde sistem içerisinde yaptığımız fedakârlıkların karşılıklarını almamış olmamızın sebebi ise gün gibi açıkça önümüzde durmaktadır. Örgütsüz hareket eden tarzlarımız, biraraya gelmekten geri duran tutumlarımız bizleri kolay hedef ve hiçleştirilecek bir konuma itmiştir. Hakeza bu bütün arkadaşlık ilişkilerimizin yanısıra yaşadığımız toplumda bile dikkate alınır ölçüde terbiyesiz yaklaşımları önümüze koymuştur. Silikleştirilmeye çalışılan bizleri tehdit olarak görenler azımsanacak bir rakam değildir. Yıllarını Kürdistani davaya adamış olanlarımıza yabancı muamelesi yapanlar az bir sayı değildir. Aynı şekilde bizlere hain gözü ile bakıp teşhir edenlerde bilinmektedir.
Bugün Güney\'de birçok arkadaşımız fedakârca cephelerde savaşmakta ve savaşı yönetmektedirler. Bu güney hükümetinin bizleri geçte olsa fark ettiğinin bir kanıtıdır. Fakat yeterli midir? Bu iki ucu açık cevapları barındırmaktadır. Savaşta sevilen, barışta unutulmak bizlerin kaderi olmamalıdır. Aksine Savaştada Barıştada temiz Kürdistan hizmetimizi herkes görmelidir. Medyadan saklanan değil aksine bütün dünyaya eski Gerillaların askeri cephelerde moral ve cesaret temsili olduklarını kavratmak gerekmektedir. Güney Kürdistan da yaşayan halkımıza da bunu aktararak diğer arkadaşlarımıza daha saygılı yaklaşmaları ve Kürdistan mücadelesinin bütünlüğü kavratılmalıdır. Savaşan canlarımızı perde arkasından çıkarılmasının sağlanması için çaba sarf etmeliyiz. Aynı şekilde arkadaşlarımızın entellektüel birikimlerini de dikkate alarak avrupa ülkelerinde eğitim almaları sağlanmalıdır. Bu şekilde bütün Dost ve Düşman güçler Kürdistan bütünlüğünü görmüş olacaktırlar.
Bazı medya grupları arkadaşlarımızın siyasi değerlendirmelerine yer vermektedirler bunları moral alarak izliyoruz fakat çok yetersiz bir durumdur. Sadece belli başlı arkadaşları öne çıkarmak yanlış bir tarzdır. En yenisinden en eskisine bütün arkadaşların savaştaki tutumları medyada yer almalıdır. Böylece kuzey ve güneyin, Doğu ve batının İŞİD ile savaşta birleştiği gösterilmiş olacaktır. Kendi kahramanlarını yaratamayan, örneklerini çıkartamayan savaş cepheleri sürekli dış güçlerin tekniğinden moral almak durumunda kalacaktır ki, bu da kendi öz gücünü yaratamayan zayıflayan bir süreci geliştirecektir.
Bizlere karşı yapılan yönelimler sadece fiziki değildir, birçok psikolojik şiddete maruz kaldığımız gün gibi ortadadır. Özgürlük için yola çıkmış olan bazı arkadaşlarımız bugün parça parça Türkiye yollarına düşmektedirler. Yada Avrupa için binlerce dolar harcamaktadırlar. Bugünlerde güneydeki gençlerin Avrupa\'ya göçleri medyada yoğunca işlenmektedir. Peki bizim eski dostlarımız, silah arkadaşlarımız neden Türkiye \'ye gitmektedirler? Neden yoldaşlarımızın yönü Türkiye\'ye dönmüştür? Bu konu güneyli ve rojavalı gençlerin göçünden daha kıymetsiz bir konu değildir. Aksine bedel vermiş bu insanların göçü Kürdistan hükümetini detaylı bir düşünmeye itmelidir. Bu insanlar neden gidiyor, neden bir zaman düşman dediği karşısında savaştığı güce teslim oluyor? Kendi ülkesinde, rahat değil midir? İŞİD den mi korkuyorlar? Gerçekçi ve komik birçok şey akla geliyor. Ama cevabı herkes çok iyi biliyor ozaman neden emek harcamıyoruz, neden kendimiz ve çocuklarımız için bir şey yapmaktan geri duruyoruz. Kendi ülkemizde kalıp, ülkemizin gelişimine destek olmak yerine gidişlerimize dur dememiz gerekmiyor mu? Tâbi Güneyi kendi ülkemiz olarak göremiyorsak eğer, bu sadece bizim ile ilgili bir sorun değildir. Bugün Güney yönetimi bizleri daha iyi anlamaya çalışmalı ve zaten olan desteklerini daha bir üst seviyeye çıkarmalıdırlar. Mesela Süleymaniye de bir çok dağdan gelen arkadaşa yapılan zulüm bilinmektedir neden bunlar dile getirilmemektedir?
Ben elimden geldiğince bunları aktarmaya çalıştım alternatif bir kurumlaşmaya gitmemiz gerektiğini birçok kez dile getirdim, bunun zorunluluğu sadece bizler için değil ilerde gelecek olan arkadaşlarımız içinde gereklidir. En azından resmi bir muhataplık sağlanmış ve herhangi bir istek ve eleştiride karşı tarafta daha iyi bir izlenim oluşturur. Bugün ki bütün çabalarımız bireysel ve yetersiz kalmaktadır. Umarım bir gün bir sosyal kurum altında toplanıp ülkemiz için neler yapabileceğimizi konuşmak umuduyla bu yazı dizisini burada sonlandırıyorum. Kurşun ve Şarabın uyumunun-tezatlığının, sevgisinin -kininin damağınızdan eksik olmaması umuduyla sağlıcakla kalın.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.