Gün geçtikçe şaşırmaya, dumura uğramaya mahkummuşuz misali hem insan öldüren hemde beyinleri yakan siyasi ve pratik bombalarla hayatımız sarsıntılara uğramakta. Hani derler ya, beyin tutulması işte birileri bizlere aymazca bunu dayatmakta.
Suriye \'deki ilk çatışmalı süreç çok uzun bir süre önce başlamadı, beyni yanmamış olanlarımız o günleri çok ama çok iyi hatırlarlar. Özellikle Kobanê direnişi ile birlikte Rojava kelimesi tamamıyla hayatımıza giriverdi, hatta faşist Türk parlamentosunda bile bu isimle anıldı, #rojava hashtag i uzun bir süre bütün dünya da ses getirdi. Küçük bedeni ile büyük ses getiren Alan Kurdi ile Rojava söylemi doruk noktasına ulaştı. Bütün dünya Rojava’yı bildi, tanıdı...
Direnişine, varlığına tanıklık ettiler...
Rojava olarak, saygı duymayı öğrendiler...
Ama Rojava\'daki bu varlığı kabul edemeyenler de vardı, biliriz malûm başta Recep Tayyip olmak üzere, Beşar Esad bu grubun başını çektiler. Birbirine düşman olan bu iki eski Dost bile bu konuda aynı fikri paylaştılar. Ama direnişin sahibi olan ve bedelini ödeyen halk, Rojava ismini sahiplendi ve bunu resmi kuruluş ilanında bütün dünyaya gösterdiler.
Tâbiki Rojava devriminde, payı olan en büyük güçlerden biride tartışmasız PKK VE YPG kadrolarının fedakârlıklarıdır. Direniş geçmişi olan, her ortamda Kürdistani direnişi temelinde barındıran büyük Şehitler mirası olan bu hareketler Rojava devriminde, savaşında adı oldular. Bunu inkâr etmek gibi bir gaflete düşmeyeceğim. Evet bunlar yaşandı ve yaşanıyor fakat Rojava devriminin gerçek sahipleri ne PKK \'dir, nede YPG kadrolarıdır. Devrimin sahibi, lokomotifi Rojava halkının kendisidir. Halkın bir bütünen destek olmadığı sadece kadroların savaşı ile savaş kazanılıp devrime gidilebilseydi, yirmi, otuz yıl önce kuzey Kürdistan’da devrim gerçekleşirdi. Yani halkın bir bütünen sahiplenmesi ve Güney Kürdistan yönetiminin maddi ve manevi desteği ile Rojava devrimi bu aşamaya ulaşmıştır.
Halk, devrimin öncü kadrolarına sahip çıkmış, şehitlerden devrimi almış ve kendileri de fedakârlık ve şehitleri ile devrimi tamamlamışlardır. Ve bunun ardından kendi devrimlerine ROJAVA DEVRİMİ ismini lâyık görmüşlerdir.
Bugün ise bu isimden rahatsız olan Esad rejimine bağlılık yemini edermişçesine pervazsızca açıklamalar basın yayın organlarında öne çıkmaktadır. Esad ve Şam rejiminin zamanında kendilerine yardımları olduğunu ve teşekkürleri bir borç bildiklerini belirten bu mantıksız açıklamalar bizleri dehşete düşürmektedir. Daha On sene önce PKK öncü kadrolarından Hamili YIldırım ve arkadaşlarını işkencelerden geçiren ve Faşist Türk rejimine teslim eden Esad rejimine bağlılık yemini edercesine sarılmak açık açık emeğe saygısızlıktır. Nasıl ki PKK tarihinde 90-91 sürecinde işkencelerde katledilen Kara Ömer direnmişse, bugünde onlarca insanımız Rojava süreci öncesi Şam zindanlarında direnmiş ve şehadet şerbetini içmişlerdir. Buna rağmen Rojava isminden rahatsız olmak, Qamışlo sadece Kürt şehri değildir demek, kime hizmet etmektedir ?
Demokratlık adı altında şehitlerin kanları ile elde edilen kazanımlarımızdan vaz mı geçeceğiz?
Ki buna karar vermek KCK\'nin işimidir?
Yoksa demokratik olarak halka mı danışılmalıdır?
İşte bizim gerçek sorunumuz burada yatmaktadır, halk mücadelesini alış-veriş, arz -talep denklemi üzerine kuran şirketçilikler ile aynı orantıda ele alarak, ben buradan bunun karşılığında ne alırım diye düşünerek, şirket ayakta kalsın, piyasada olsun, ama halka ne olursa olsun kafası ile çarklara hizmete girmekteyiz.
Herkes şunu çok iyi bilmelidir ki, Rojava devrimi komşusu olduğu devletlerin, terörist örgütlerin,Dost örgütlerin, kapitalist veya sosyalisy şirketlerin reddine rağmen kendi doğrultusunda ilerlemektedir. Yönetimsel olarak hataları olacaktır, eleştirebiliriz, kızabiliriz ama halkın almış olduğu kararlara saygı göstermek devrimci sorumluluğumuz gereğidir.
Ümit ederim ki bu yapılan açıklama kişinin kendi açıklaması olsun ve KCK yönetiminin kararı olmasın, kendi ayağımıza balta saplamaktan vazgeçelim....
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.