Kürdistan \'da yaşayan bütün diğer halkların taleplerine cevap olmaya çalışan bir sürü örgüt ve partiye sahibiz, çok şükür yaradana... Ayriyeten Kürdistan\'da yaşayan bütün toplumların acılarına ve mutluluklarına da aynı duyarlılık ile yaklaşan bir halk gerçekliğimiz var, yine yaradana çok şükür.
Ve bunlara ilaveten Kürdistan\'a karşı imansız kini olan, halkını katleden, kafa kesen düşmanlara da sahibiz, yaradan sabır versin bize. Evlerimiz devletler tarafından bombalanır, insanlarımız din, yaş, cinsiyet ayrımına tâbi tutulmadan katledilir, köle pazarlarında satılır, yaradan sabır versin bize....
Aslında hayatımız şükretmek ile sabır etmek arasına sıkışıp kalmış. Tecavüze uğrar sabrederiz, öldürülür katledilir sabrederiz, geride kalanlara bir şey olmadı diye birde üstüne şükrederiz. Ne ilginç bir terbiye ile yetiştirilmiş isek bir türlü isyan etmeyiz, edemeyiz. İsyan etmiş olanları da, düşmanlarımızın kanatları altına sığınıp karalarız. Bu çelişki eminim ki sadece Kürdistan\'a mahsus bir olay değildir. Birçok ezilmiş veya inkâr edilmiş halkların tarihlerinde de buna benzer durumları gözlemleyebiliriz. Ama sanki bizde durum biraz göze batar hâle gelmiş gibi. İnsanın gözüne parmağını soka soka terbiyesizce terbiye edilmeye çalışılıyoruz gibime geliyor.
Özellikle İslamcı yaklaşım ve değerlendirmeler Kürdistan\'da yaşayan herkesi çileden çıkartıyor. Bugün özellikle Güney Kürdistan\'da yaşanan bazı şeylere dikkat çekmek için bu yazıyı kaleme alacağım. Çünkü büyük bir ümit ile takip ederek, içinde yaşadığım güzel ülkem vahşice bilinç katline maruz kalmaktadır. Daha önceki bazı yazılarımda Kürdistan\'da yaşanan beyin göçüne dikkat çekmeye çalışmıştım. İnsanlar gruplar hâlinde ülkelerini ve ailelerini terk ediyorlar ve bunu bugün yapmalarının sebebi sadece IŞİD’den korkmaları değil, bu tehdidi öne çıkararak özgürlüklerin olduğu ülkelerde sığınma taleplerinin kabul göreceklerini bilmeleridir. Yani eskiden gitselerdi Avrupa\'ya, birçok yönetim Kürdistan \'da sorun yok diyerekten iltica taleplerini reddedecekti ama savaştan kaçtım demek iltica cevabını olumlu etkiler gibi bir umut ile insanlar ve özellikle gençler Avrupa kapılarına dayandılar. Kendi birebir tanıdığım ressamından, rapçısına, beste yazarından, Tv spikerine birçok arkadaşım savaştan değil özgürlükler sebebiyle yurt dışına akın ettiler. Tabiî burada özgürlük kavramının içinin boşaltılması ve arayışların çok maddi ve keyfe dayalı olduğunu belirtmem lâzım. Ama ne olursa olsun bir genç kendi ülkesini bilinçsiz özgürlük arayışı kavramı ile terk ediyorsa o ülkenin yetkilileri kendilerine durup bir bakmalıdırlar. Eğer bakmıyor yada farkında olmuyorlarsa yazan, düşünen insanlar olarak bunları bizlerin dile getirmesi gerekmektedir ki bir yaşam değerimiz ve anlamımız olabilsin.
Ramazan ayı dolayısıyla güney Kürdistan\'da ilginç kararlar ve parçalı bir pratik açıkça öne çıkmaktadır. Bunu burada açmamda yarar var diye düşünüyorum. Şimdi Kürdistan valilikler tarafından ayrı ayrı özgünlükler ve kararlar ile yönetilen bir yapıya sahip. Her il kendine göre kararlar alıp halkın uygulamasını sağlamaya çalışıyorlar. Ama bazı iller bir ilçede bir karar varken başka bir ilçede başka bir kararı uyguluyor. Ve işin can alıcı noktası ise son yıllarda IŞİD vahşetine maruz kalan yüzbinlerce Ezidi ve Hristiyan’ı da bu kararlara uymaya zorlamalarıdır. Öyle ki hâlâ birçok resmi kurumda, İslam inancını taşımayanlara karşı ikinci sınıf muamelesi yapan şahıslar bulunmakta ve bundan dolayı bir yaptırıma da maruz kalmamaktadırlar.
Bakın hep beraber hükümet merkezinin açıklamalarına bakalım, özellikle Sayın Mesut Barzani\'nin açıklamalarına bakalım hep kucaklayan, sahip çıkan bir duruşa rastlarız. Her alanda Ezidi ve Hristiyanları destekleyen bir siyaset yürütmektedir. Ama tabana gelince bu işin uygulayıcılarının, bu duyarlılıktan bihaber hareket ettikleri görülmektedir. Peki duvarına fotoğrafını astığın lider ile çelişmen nedendir Ey uygulayıcı güç?
Neden liderini boşa düşüren kararlar alıp, uyguluyorsun?
Bu yaptığının insanları liderinden soğuttuğunu, yılların mücadelesine zarar verdiğini görmüyor musun?
Evet gerçekten görmüyorlar, çünkü beni ilgilendirmez diyerekten geçip gidiyorlar. Yani uygulayıcı güçler bu işin ince hassasiyetinin farkında değiller. Bu çok büyük bir kayıp halkımız için.
Sabit örnekler vermek gerekirse burada bazı şeyleri açmak isterim. Geçen gün bir televizyon kanalı benimle röportaj yapmak için geldi ve Ramazan ayında açık olan restoranlar için ne düşünüyorsunuz diye sordular. Ayriyeten Alınan beş yıldızlı Otellerde içki satılıp, içilebilir kararı için ne düşünüyorsunuz diye sordular. Tabiî bende klasik Fırat Tarzı ile açtım ağzımı yumdum gözümü. Malûm yaşadığım şehir Duhok küçük bir yer ve herkes herkesi biraz tanır. Bizim gibi aykırı insanlar ise hep göz önünde olur.
Velhasıl dediğim şey kısaca şunlardı ;
Ülkemizde Yüzbinlerce Müslüman olmayan insanlar yaşamaktadır. Ezidiler, Süryaniler, Ermeniler, Asuriler ve Allah’a inanmayan ateistlerde dahil olmak üzere, İslami inanç dışında büyük bir topluluk ülkemizde varlığını Özgürce sürdürmektedirler. Ama siz bir karar alıp İslam’a saygı duyun diyerekten beyaz perdeli restoranlar açarak, bir sigara içmek için onlarca insanı sıraya sokarsanız ve kontrol edilmeyen en pis yemeği verirseniz, bu da yetmezmiş gibi fiyatları arttırıp, ürünü azaltarak satarsanız bu haksızlıktır dedim. Yerel yönetimler bunları çok iyi denetlemek ile yükümlüdürler dedim. Ayrıca Duhok Valisinin kararı ile Duhok’taki bütün içki satan dükkanların vergisi dört misli arttırılmıştır. Ve bu aşırı zamma rağmen ramazan ayı boyunca açılmaları yasaklanmıştır. Sadece beş yıldızlı oteller içki satma hakkına sahiptirler ve fiyatları dört misli pahalıdır. Piknik alanında, dağda, subaşında İçki içerken yakalanan kişi ramazan sonuna kadar cezaevine atılacaktır. Şimdi bu ne demek oluyor?
Bilinsin diye söyleyeyim, Ezidiler IŞİD vahşetinden öncede en fakir kısmı oluşturmaktaydılar, fakat IŞİD ardından sayıları arttı ve daha da fakirleştiler. Zaten İslam’a göre zekat ve fitre Ezidilere verilemeyeceği gibi birde adamların keyfine yasak getirmek ne kadar mantıklıdır? Geçen sene tanıdığım bir Hristiyan arkadaşım gece arkadaşlarıyla piknikte içki içtiği için mahkemeye çıkarılmış bir ton hakarete maruz kalmış, saygısızlık ile suçlanmış ve hapse atılmıştı. Şimdi vali yada hakim neden böyle bir kararı bir Hristiyan’a yada Ezidiye dayatmaktadır anlamak çok zor. Görende hükümette aşırı İslamcı bir yönetim var sanacak. Aksine PDK demokrat bir partidir. Tüzüğünden tarihine, pratik mücadelesinden dostane ilişkilerine Avrupai bir tarz için uğraşmaktadır. Neden Müslüman olmayan insanlara İslam’ı dayatan kararlar alınmaktadır bunu anlamak imkansız.
Ve işin en ilginç yönü ise Duhok’un ilçelerinde içki satışının serbest olmasıdır. Amediye\'de gece 12 de içki alabilirsiniz. Şariya\'da gene alabilirsiniz. Yani İslam inancı dışındaki bir birey için iki yol vardır.
1. Ya zengin olup beş yıldızlı otelde Havuz başında dört misli parayla içeceksin.
2. Yada özel bir araba ile Duhok dışına gideceksin yolda içerken dikkat edeceksin belki de sarhoş olup kaza yapıp ölüp başkalarının ölümüne sebep vereceksin.
Burda anlatmak istediğim Müslüman olmayan insanlara bir karar çıkartıp, İslam’ın gerekliliklerini dayatma hakkımızın olmadığıdır. Bizi barbar İslamcı hareketlerden ayıran özellik demokratik yapımız olmalıdır. Selefiler gibi ya bana uyarsın yada şöyle olur gibi yaklaşımlar hiçbir Kürt parti ve örgütüne yakışmamaktadır.
Hatırlarsanız Kuzeyde PKK’ye bağlı gençlik hareketleri bu son hendek meselesinden önce içki içen, arkadaşlarıyla buluşanların saçlarını sıfıra vurup yada çırılçıplak soyup teşhir etmekteydiler. Bu benim dünya görüşüme göre vahşiliğin sosyalist kılıflı hâli idi. Şimdi de bazıları güney Kürdistan\'da aşırı İslamcı yaklaşımlar ile elimizde olan demokrasiyi sekteye uğratmaktadırlar. Ve kanunları uygulayan güçlerin bu hassasiyeti bilerek hareket etmek gibi bir zorunlulukları bulunmaktadırlar.
Şimdi dermisiniz bu yazı yüzünden kabak benim başıma patlasın, Hadi hayırlısı, hayırlı ramazanlısı...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.