Kürdistan coğrafyasının istilacı ülkeler arasında paylaşılmasından sonra dört parçaya bölünmüş Kürd ulusu parçalanmışlığın getirdiği alınyazısını yıllar yılı suskun kalarak deyim yerindeyse sineye çekti. Modern dünyanın seyr etmekle yetindiği, Kürdlerin yaşadığı inkâr ve imha politikalarında özellikle de İngiltere ve Rusya’nın kendi menfaatleri için Kürd karşıtı tavırlarının biz Kürdlerce hiçbir zaman unutulmaması gerekir.
Kürdistan’ın işkalinden sonra aynı sosyolojik yapıya sahip olunmasına rağmen dört ayrı parçada uygulanan asimilasyon ve sindirme politikaları sonucu bugün itibariyle biribirine yabancılaştırılmış, farklı kültürel yaşam tarzlarına mecbur bırakılmış, özüyle çelişen bir Kürd sosyolojisi yaratıldı. Yanlız onca baskıya inat Bakur, Başur, Rojhilat ve Rojava’daki ayrışmalara rağmen Kürdler arası gönül ve akrabalık bağı hiç bir zaman kopmadı, Rojhilat’taki acının kederi diğer üç parçada yaşanırken, Başur’daki Kürdistani direnişin, baş kaldırının umud ve heyecanı da bir biçimde diğer Kürdlere yansıyordu.
Doksanlı yıllara kadar dört parçada da Kürd siyasetinin son sığınakları maalesef ki her seferinde dağlar oldu. Siyasal, ekonomik ve diplomatik alandaki boşluk Kürd hareketine dağları mecburi iskan kılmıştır.
Öyleki Kürdün kanının akmadığı, göz yaşının dökülmediği, ağıdının, zılgıdının dağlamadığı dağ, taş kalmadı. Kürd halkının siyasetten bu denli duygusal oluşunun altında esasen yaşadığı bu toplumsal dramlar yatmaktadır.
Körfez savaşıyla birlikte Başur’daki toplumsal dalgalanma ve ABD’nin hamiliğinde Başur üzerinden Kürdlerin makûs talihi peyderpey aşıldı. Ortadoğu bataklığında belki de ilk defa Başur Kürdleri kendi kaderlerine ve politik geleceklerine yön verme fırsatını elde ettiler. Maalesef yakalanan fırsat layıkıyla değerlendirildi mi bu tartışılır.
Doksan yıla mukabil yaratılmış politik çelişkiler ve genetik Kürd hastalığı olan hasutilik yüzünden Başur’da istenilen adımlar atılmadığı gibi dünya kamuoyuna Kürdlerin negatif imaji fazlasıyla servis edidi.
KDP ile YNK arasındaki politik çelişki ve çekişme, PKK/İRAN diyaloğu vede Türk devletinin her seferinde fırsat kollayıp Başur’a müdahale etmesi Kürdler arası ayrışmayı derinleştirerek bugünlere kadar gelindi.
Bu kaotik ortam içerisinde Sn Mesud Barzanî’nin partiler üstü Kürdistani yapıcı duruşu ile Başur’daki politik deformasyonu minimize ettiği gibi son yirmi yılda yaşanan gelişmelerde de mihenk taşı oldu.
Tereddütsüz Sn. Mesud Barzanî ahlaki insancıl tutumuyla dünya siyaset arenasında ciddi bir saygınlık kazandığı gibi Kürdler arasında da Kürdistani lider olarak hak ettiği yeri almıştır.
Sayın Barzanî vakur duruşuyla biz Kürdlerdeki örgüt aklı ezberini bozduğu gibi devlet olma aklı ve adabıyla hareket etmeyi ön planda tutmuştur.
Bugün KDP formasyonun kurumsal bir kimlik kazanmasının vede nitelikli, vizyon sahibi yeni kadrolara sahib olmasının baş aktörü yine Sn Mesud Barzanî’dir.
Aşiretler üzerinden şekillenip demokratik modern devlet formatına dönüşen KDP kimliği Başur Kürdistan’ının geleceği için bir zorunluluk olarak durduğu gibi uluslararası diplomatik ilişkilerde de Kürdlerin temsiliyeti açısından ciddi bir misyona sahiptir. Elde edilen tecrübe ile devlet olma erkinin iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarda günbegün geliştirilerek arzu edilen noktaya gelmesi bütün Kürdlerin ortak kazanımı olacaktır.
Bu bağlamda Sn Mesrur Barzanî’nin başbakanlığında kurulan hükümet rasyonel reformlarla eğitim, sanayi ve askeri alanda hızla adımlar atmalıdır. Zaman kayb etmeksizin Peşmerge güçlerinin düzenli askeri bir güce dönüştürülmesi elzemdir.
Yine eğitim ve öğretim alanında kürtçe ulusal dile öncelik verilerek diğer diyalektlerin de korunup geliştirilmesi kültürel bir kazanım ve zenginlik olacaktır.
Yaşadıklarımız şu kadarını gösteriyor ki eğer siyasal iklim ve politik hedefler ehli insanların öncülüğünde, kurumsal bir kimlik vede devlet aklıyla dizayn edilirse beklenen toplumsal başarı ve huzur kendiliğinden gelecektir. Bunun içinde politik ve ekonomik israfa kaçmadan, önceliklerimizi unutmadan demokratik gelişim ve devinim sürecinin en sağlıklı biçimde nihayete ermesi gerekmektedir.
Dolayısıyla yeni bir toplumsal sözleşme olacak, insanını merkeze oturtan Kürdistani yenilikçi demokratik bir anayasanın hazırlanması ekmek su kadar ihtiyaç arz etmektedir...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.