Seksen ihtilalinden sonra, devlet eliyle Kuzey Kürd siyasetinin dar kalıplar arasına sıkıştırılarak eritilmek istenmesi toplumsal düzeyde korkunç tahribatlar yaratığı gibi politik zeminde ideolojik ve pratik düzeyde yeni arayışlarında başlangıcı oldu.
Türkiye\'de Kürd sorunu özü itibarıyla sınıfsal bir sorun olmamasına karşın devlet, Kürdistani ulusal aidiyeti kültürel ve demografik açıdan dağıtmak için mit ve özel harp dairesi tarafından yönlendirilen sol jargonlu oluşumlar aracılığıyla bu devasal sorunu ana mecrasından kopartarak pasifize ettiği gibi Kemalist Türk devletinin sürekliliğine de hizmet etmiş oluyordu.
Şüphesiz ki bu kirli politik oyuna sadece sol fraksiyonlar alet olmamıştır bununla birlikte sözde islamist çevrelerin ve Kürd orijinli partilerin olumsuz etkileri de sol hareketlerin yaratığı tahribatlardan aşağı değildir.
İslamist çevreler içten içe kitlelere nüfus ederken, paramiliter güçler Kürd sosyolojisinin inlerine devletin öldürücü zehrini akıtıyorlardı.
Esasen bugün Kuzey Kürd siyasetinde yaşanan eksen kaymasının temelleri doksanlı yıllarda devletin mutfağında pişirilip Kürdistani zümreye servis edildi. Devlet aygıtı konumu icabı Kürtlerin can damarları olan demografik yapıyı ve kültürel dokuyu dejenere ederken, her türlü entellektüel, politik değerleride statükodan yana anti demokratik oluşumlar arasında tartıştırarak içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu.
Kürdi ulusal ahengin oluşmaması için ince eleyip sıkı dokuyan Kemalist zihniyet düşük profilli savaşın dozunu artırarak şiddet ekseninde Kürd coğrafyasında yaşanabilecek her türlü sosyo kültürel tahribatlara müşterek olarak Kürtlerin Kürtçe düşünmemeleri ve Kürtçe anadilde yazıp okumamaları için, Kürd topraklarından göçerterek banliyölerde kayb olmaları için ne gerekiyorsa yaptı.
Kürtlere karşı bu olumsuz devlet misyonunu Kemalizmin yeşil versiyonu olan AKP Hükümeti son onbeş yılda ümmetçiliği kullanarak başka bir boyuta taşıdı.
Biz Kürtlerde yaşanan bu beyin fırtınası içerisinde bir grup Kürdün tabiatın doğasına aykırı argumanlarla ulus devlet kavramlarına karşı olmaları, diğer yandan ulusalcı kesilip sosyolojik milliyetçiliği bilmeyen dahası ulusal aidiyet kavramıyla örtüşmeyen pratiğe sahip Kürtlerin yaşadıkları çelişkiler Kürdün özüne, sosyal dokusuna zarar vermekten ve devletin kirli emellerine hizmet etmekten başka hiçbir işe yaramamaktadır.
Bügünki politik iklimde Kuzey Kürd siyasetinin monopol gücü olan vesayet siyasetinin biyolojik ve entelektüel özüyle çelişmesine rağmen \"ortak vatan ve demokratik cumhuriyet\" gibi soyut kavramlarda ısrarcı olması düşündürücü olduğu gibi Kürdistan ulusal davası uğruna yaşamlarını adayan, yüreklerini ortaya koyan binlerce değere de saygısızlık değilmidir.? Kürd coğrafyasında yaşanan onca zülme, köy boşaltmalarına, zoraki göçlere, hendek çukur felaketine rağmen başı dik Kürd kalabilmeyi onuruyla savunan insanımıza haksızlık değilimidir.?
Eğer Kürd sorunu Türkiye geneli içerisinde bir demokrasi ve insan hakları sorunu ise o zaman daha fazla eziyet çekmenin, çektirmenin bir anlamı olmadığı gibi Ankara\'da yasal partilerini kurar yollarına devam ederler. Böylelikle kimsenin de buna bir itirazı olmaz.
Kuruluş felsefesinden günümüze vesayet siyasetinde yaşanan bu politik eksen kaymasının sebep ve sonuçlarının Kürd halkı tarafından aklı selim bir biçimde ele alınmadığı da aşikârdır.
Madalyonun diğer yüzünde ulusalcı olmakla övünen, somut objektifleri olmayan, nitelikli kadro ve kurum hassasiyeti minimal düzeyde olan ve geçmişin acı hikayeleriyle bugünleride geçiştiren hatta heba eden küçük çaplı hareketlerden modern nation kavramına denk düşecek sosyolojik milliyetçiliği beklemek mümkün müdür.?
Diyarbekîr\'den öteye üç adım gidemeyen, Kuzey Kürdistan\'da hiçbir politik aktivitesi ve konsepti olmayan, sadece Güney Kürdistan\'daki gelişmelerden nemalanan biribirinin kopyası üç beş oluşumun yaşadıkları gelgitlerin ve yaptıkları kısa manevraların bu tarihi davaya bir getirisinin olmayacağını artık iyice anlaşılması gerekir.
Bu bağlamda eğer ders alınacaksa yıllar yılı demografik dokusunu ve territorial yapısını bütün olumsuzluklara inat koruyabilen ve bugün de bağımsız devlet olma yolunda hergün adım adım finaliteye yaklaşan Güney Kürdistan\'ı özelliklede Mesud Barzanî öncülüğündeki KDP hareketini örnek almaları gerekir.
Kuzeyde yaşanan vahim politik eksen kaymalarına rağmen eğer nitelikli kadrolar kurumsal bir yapı içerisinde kollektif bir anlayışla zamanı ve konjonktürel koşulları iyi okuyup pozitif bir derleme yapabilirler ise Kürdistani başarı kendiliğinden gelecektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.