Kürdistan\'daki savaş ve şiddet konseptine paralel olarak yaşanan olumsuz gelişmelere ayak uydurmak neredeyse imkânsız hâle geldi.
Öyleki bu kadim coğrafyada toplu göçler ve her türlü insani dram gündelik yaşamın kanıksanan bir parçası oldu. Kürt insanının psiko-sosyal ruh hali ile karşıt cephenin politik refleksleri bu kısır döngü etrafında şekillenmektedir.
Hafta sonu HDP olağanüstü koşullarda olağan, sıradan sistemin bir partisi olarak kendi kongresini gerçekleştirdi. Savaş koşullarında kongreye gidip gitmemesi bile tartışma konusu olabilecek HDP kendi içindeki farklı hâkim güçlerin ve görünmez sihirli gücün etkisiyle, kendisine biçilen misyona uygun olarak politik havayı yumuşatmak adına sisteme ve Kürtlere net görünür mesajlar verdi.
Bu mesajların arkasında ciddi pazarlıklar ve çelişkiler yatmaktadır daha öncede defalarca yazmıştım: Zaman HDP\'nin bir Kürt partisi olup olmadığını, yada sistem eksenli kemalist neo bozkurtlarla harmanlanmış bir devlet oluşumu olduğunu bizlere gösterecektir. Bence yapılan kongre ile bu sorulara da bir biçimde cevaplar verildi.
Bundan sonra herkes verilen görsel ve sözlü mesajları istediği gibi yorumlayabilir. Fakat HDP\'deki Kürt damarının ve seçmenin defalarca düşünüp durması gerekmektedir. Ya neo bozkurtlar hâkim gelir bu değirmenin aşına su taşırlar ki bu biz Kürtler için ayrı bir felâkettir, yada Kürt damarı vesayet siyasetinden, ve derin devletin tortusundan arınıp sineyi millete dönecektir.
HDP\'deki Kürt damarının sayın Demirtaş, Baydemir, Altan Tan ve Leyla Zana etrafında kenetlenmesinde yarar görüyorum. Bu insanların Kürdi vicdanlarından zerre kadar kuşku duymamakla birlikte Kürt toplumunda itibarlarının olduğunu belirtmek zorundayız. Bu tarz bir kenetlenme spontane Kürt cephesinin oluşumunu da hızlandırabilir.
Bugünkü Türkiye ve dünya siyasetini iyi okumak lâzım artık slogancı ajitatif siyaset işlevsiz kalmıştır. \"Yaşamak direnmektir! Şehidler Ölmez, yada seni başkan yaptırmayacağız\" sloganlarının hiçbir politik getirisi yoktur. Yapılacak şey Kürdistan\'daki belediyeler üzerinden tar û mar edilen alt yapıyı yeniden onarmak ve mağdur Kürt insanının ihtiyaçlarını gidermek olmalıdır. Kesinlike şehir gerillacılığından ve gladyo devletini Kurdistan\'a taşıyacak politik reflekslerden uzak durulmalıdır. Ne Kürtlerin ruh dünyaları nede askeri ekonomik durumları buna müsait değildir.
Kürtleri hedef tahtasına oturmaktansa Kürt damarını güçlü kılarak, yurtsever dünyalı Kürt kişiliğinin oluşumuna destek sunulmalıdır. Kürdistan kimsenin babasının tarlası değildir isteyen istediği gibi bu topraklarda at koşturmamalıdır.
Türkiye\'deki Kürt damarı bir bütün Kürt tarafı olarak Güney Kürdistan\'ın bağımsızlığına odaklanmalıdır bu tüm Kürtlerin hayrınadır. Ne yazık ki neo bozkurtlar burada da karşımıza çıkıp kendilerine biçilen rollerini değişik isimler altında yerine getirmektedirler.
Bu manada Goran Hareketinin ve Rojava\'daki politik çelişkilerin sebep ve sonuçları iyi etüt edilmelidir.
Ne Irak ne Suriye nede Türkiye önlerine demokrasi kelimesi monte edilerek demokratikleşemezler. Sonra bu durum biz Kürtlerin birincil görevi değildir, bırakın da bunu önce Araplar ve Türk orijinliler düşünsünler. Ortadoğu’yu İskandinav ülkeleri yada İsviçre ile kıyaslamanın mantığı yoktur. Bugün Suriye\'de kantonlardan bahsetmek siyasal fantezidir.
Bir taraftan Türkiye\'deki Kürt cephesi aynılaşmadan birlikte hareket etmeliyken, diğer yanda Kürt askeri gücü Peşmerge güçleri altında Güneyde ve Rojava\'da tek elden idare edilmelidir.
Türk, Kürt ilişkileri olabildiğince tarihi ve hassastır sanıldığı kadarda kolay değildir Yaşasın bağımsız birleşik Kürdistan demekle ülke kurulamıyor. Bu manada Çekler ile Slovakların ayrılması iyi bir referans olabilir. Yeter ki aklımıza ve vicdanlarımıza hakîm olabilelim...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.