Çocukluğu köylerde geçmiş birçoğumuz uzun kış gecelerinde bizlere anlatılan masallarla, yakılan ağıtlarla yirminci yüz yılda Kürtlerin yaşadığı acılara, toplumsal travmalara tanıklık etmişizdir. Rahmetli büyük annem Bextiyâr Xanim ögünleri ağlaya ağlaya anlatırken \"Em Kurd bexwedîni, hemberî zulma dewleté, ji dewleté ra dewlet lazimi\" derdi kısaca devletsizlikten ve sahipsizlikten yakınır dururdu.
Ne yazık ki 20.ci yüz yılda onca halk uluslaşıp devletleşirken, biz Kürtler başta kendi hatalarımızdan ve Anglo - Sakson siyasetinin etkisiyle parçalara bölünüp Arep, Acem ve Tirko\'nun her türlü baskılarını yaşayarak bugünlere kadar geldik. Dünya ilimle irfanla uğraşırken, marsta insanlık adına yeni yerler keşfederken, biz Kürtler kırk milyonu aşkın bir halk olarak halen daha kendi aramızda ulusal bayrak kavgası vermekteyiz.
Öyleyse bugün dört parça Kürdistan \'da yaşananlar karşısında iğneyi önce kendimize çuvaldızı başkalarına batırmamız gerekmez mi? Bugün dünün bedellerini çok ağır bir biçimde ödeyen biz Kürt halkı ve bu halk adına siyaset yaptığını iddia eden herkesin defalarca dönüp yapılan ve yaşanan tarihi hataları bilinç ve vicdan süzgecinden geçirmesi gerekmez mi?
Eğer yüz yıl sonra Kürt tarafı Cenevre\'deki toplantılara çağrılmıyorsa, Türk devleti istediği Kürdü istediği yerde ve zamanda katledebiliyorsa, Güney Kürdistan\'da derin bir sessizlik hüküm sürüyorsa ve en kötüsü insan haklarından ve evrensel değerlerden dem vuran \"modern\" dünya Kürdün yaşadığı vahşete karşı nötr ve seyirci kalabiliyorsa oturup kendi gerçekliğimizle yüzleşmemiz gerekmez mi?
Defalarca ortak Kürt cephesinin önemine arz ettim, birbirimize karşı aslan kesilirken, barış ve kardeşlik adına yalvardığımız Türk devletinin savunmasız beçare yaralı kardeşlerimizi sığındıkları bodrum katlarında bile vurduklarının farkında mıyız? Bir asrı aşkındır yaşadıklarımızın sebebinin uluslaşamama olduğunu görmeyecek kadar kör müyüz naif miyiz? Doğrusu merak ediyorum.
\"Seni başkan yaptırmayacağız\" sloganı ve \"Eşme ruhu\" üzerinden Kürt siyasetini dizayn edersen Kürt hareketinin geleceği nokta bu olur. Maceracı Kemalist ruhlu Türk solunun peşine takılıp tıkamaktansa, bütün Kürt bileşenlerini bünyesinde barındıran Kürt siyasetinin birlikte hareket etmesi ve demokratik siyaset kanallarını kullanarak dünya kamyonuna karşı Kürt gücü ve tarafı olarak takdim edilmesi doğru olanı değil miydi?
Hendek ve şehir gerillacılığı ile birlikte bir yanımız kurşunlara hedef olurken, diğer yanımızın otel lobilerinde Kürt sorununa çare araması doğru mudur? Muhammed İsa aşkına hangi hakla birbirimize sırt dönebilecek kadar vicdansız olabiliyoruz? Hangi mantıkla Kürtleri Avrupa\'da sokaklara döküp polisle çatıştırarak terörize edebiliyoruz!!! Özelliklede diasporada onca kitlesel pasifik barışçıl eylem, aktivite dururken haklı Kürt mücadelesine gölge düşürmenin ve dejenere etmenin akla mantığa sığar bir yanı var mıdır?
Sömürge ülkem Kurdistan\'da orantısız bir savaş yaşanırken, Avrupa\'da Kürt halkının acılarını dile getirmek için yapılan düşük profilli eylemleri üzüntüyle izlemekteyim. Böyle mi kamuoyu oluşturacağız, polisle çatıştırarak Türk devletinin kurduğu tuzağa düştüğümüzün farkında mıyız?
Oysaki Kürt ulusal mücadelesine yakışır bir biçimde sadece ve sadece Kurdistani bayrağımızla, ulusal motiflerimizle, dilimizle kitlesel boyutlu barışçıl eylemler gerçekleştirerek, sessiz ve suskun yığınları yanımıza alarak bir duyarlılık yaratabilirdik.
Yarın daha geç olmadan daha beter acılar yaşamamak için ellerimizi vicdanlarımıza koyup, birlikte omuz omuza hareket edemesek korkarım ki bizlerde bugün yaşadıklarımızı uzun kış gecelerinde çocuklarımıza anlatmaya mahkûm olacağız...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.