Öyle zamanlar vardır ki kelimeler kifayetsiz kalır, bilinciniz duygularınıza karışır an gelir yüreğinizde ince naif bir söze gelir, an gelir kırılgan acıtan bir yazıya dönüşür. Kürd coğrafyasında yaşananların hissiyatlarımızı nakş etiği günümüzde bir türlü uluslaşamayan Kürd halkının kaotik hali bu dramatik tablonun en sade resmi olsa gerek.
Kara Afrika’sında küçük kabilelerin bile birey, aile, grup ve parti kliklerini aşıp halklaştığı hata devletleştiği günümüzde elli milyonu aşkın bir halkın bir türlü küçük domestik menfaatleri ve çelişkileri aşamayıp modern dünyada yerini alamaması bu asrı yaşayan, kendisine Kürdüm diyen herkesin ayıbıdır utancıdır.
“Tarih tekerrürden ibarettir” denir dün ecdadımızdan duyduğumuz Kürdün ihanetine, Kürdün merxaslığına bugün maalesef tanıklık ederek yaşıyoruz. Kimbilir bizlerde bizden sonrakilere bugünleri başı eğik hayıflanarak anlatacağız. Yoksa Kürdün hangi meziyetinden dem vuracağız.!!! Uzaya astronot göndermiş, bilimiyle ilmiyle müthiş buluşlara imza atmış bir halktan mı bahs edeceğiz.? Edebiyat dünyasına yön vermiş, şairine yazarına sahip çıkmış bir ulusu mu anlatacağız.? Olmadı sırtına silah kuşanıp dağlara sığınmış Kürdün firari efsanesini mi anlatacağız.?
21.ci yüzyıl dünyasında kendi gerçeğimizin farkına varmamız gerekmiyor mu.? Kürdün düşmanının ne Arab ne Acem nede Türk olmadığını Kürdün esas düşmanının yine Kürdün içine yuvalanmış Kürdün bêbext hasutiliği ve ihaneti olduğunu görmemiz gerekmiyor mu.?
Ehmedê Xanî’nin dizelerini okuyup kavrayamamış, Şex Saîd, Seyyîd Rıza, Qazî Mihammed, Qasimlo, Faik Bucak ve Saîd Elçi’nin acı kaderlerinden bir nebze ders alamamış bir halktan ne beklenebilinir?
Bugünün konjonktürel şartlarında dünyanın kalbi Ortadoğu’dan atar yapay sınırlarla ayrılmış Kürd halkı küçük bir köye dönüşmüş global dünyayı iyi okuyabilselerdi 21.ci yüzyıl dünyasını Kürtler dizayn edebilirdi.
Güney Kürdistan’daki defakto durum, otuz yılda düzenli bir ordu yaratılamamış ise, demokratik bir hükümet ile bir takım reformlar yapılamamış ise, Kerkük’ün güvenliği ihanetçilere emanet edilmiş ise, bu vahim durumun muhasebesi yapılmalı hesabı da sorulmalıdır.
Yine Başur’da ihanet ve işkalci devletler kol gezerken Bakur Kürdündeki ölüm sesizliği, dahası vesayet siyasetinin ve başka bir takım sözde Kürdistani güçlerin perde arkasında ihanet şebekeleriyle elele olmaları, Kürdistan bayrağını yerlere atıp Haşdi Şabi flemalarını sallamaları düşündürücü olduğu kadar elli milyonluk bir halkın uluslaşamadığının en açık acı örneğidir.
Bir ömre bunca acıyı sığdırabilecek miyiz, özgürlüğü avuçlayıp sahiplenebilecek miyiz.? Yada bilinç dünyalarımızda kırılan fay hatlarını onarabilecek miyiz.? Hepsinden önemlisi umud ile güven ile ihaneti ve hasutiliği aşıp aklın ve sivil demokratik siyasetin öncülüğünde bu davayı savunabilecek miyiz.?
Üzülerek belirtmeliyim ki bu soruların cevapları maalesef belirsiz vede muğlak dolaysıyla kendi adıma yaşanan bu kırılma noktalarından sonra bu uzun yolculukta şimdilik bir virgül atıyorum. Zamanın yaralarımızı ve zaaflarımızı telafi etmesi umuduyla...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.