Lozan antlaşması ile bağımsızlık ve mülkiyet sertifikasını aldığını söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünki devlet aklı bu konuda ne kadar nutuk atsa yeridir haklarıdır.
Doğrudur, Temmuz 1923’te imzalanan Lozan antlaşması dünkü Kemalist Türkiye’nin ve bugünki nasyonal Osmanlı’yı temsilen Sn. Erdoğan’ın başında bulunduğu günümüz Türkiye’sinin de tarihi ortak paydasıdır. Haliyle Sn Erdoğan’ın, Mithat Sancar’ın, Kılıçdaroğlu’nun, özcesi mevcut devlet oligarşisinin kendi ecdadıyla övünmesi gayet tabiidir.
Keşke bizim Kürd ecdadımızda politik ve diplomatik sahada daha aklıselim, pragmatik bir tutum sergileyebilseydi, enazında Ağustos 1920’de imzalanan Sevr antlaşmasıyla özeliklede 62 ve 64.üncü maddelerle, territorial ve démographique nüfus çoğunluğuyla bağımsız Kürdistan’a doğru giden süreci layıkıyla sahiplenebilselerdi, bugün dört parçaya bölünmüş, göreceli olarak dört farklı sosyolojik yapıya dönüşmüş elli milyona yakın devletsiz Kürd ulusunun da medeniyetler dünyasında özgür, demokratik bir ülkesi olabilirdi.
Eğer biz Kürdlerin de bir devleti olmuş olsaydı, belleklerimize kazınmış, kabuk bağlamış yaralarımız Şeyh Sêîd isyanı, Ağrı İsyanı, Zilan katliamı, Dersim katliamı, otuzüç kurşun, Mahabad Kürdistanı’nın trajik sonu, Enfal katliamı, Halepçe katliamı, Kürdlerin Kafkaslar’a sürülmesi, Kürd entelijiyansının Avrupa’da mülteci sürgün durumuna düşürülmesi ta ki kanayan yaramız Roboski katliamına kadar yaşadıklarımızın en büyük sebebi devletsizliktir.
Eğer Kürd halkı Kürdistanî aidiyet duygusu ile Kürd ulusal değerlerini gerektiği kadar sahiplenmiş olsaydı bizler bunca acıyı yaşamıyor olabilirdik.
Halen daha Kürdün dağı taşı bombalanıp Kürd filintalarının avına çıkılp “şu kadar terörist etkisiz hale getirildi” gibi insan onurunu rencide eden cümleler duymuyor olabilirdik.
Eğer bizim de bir devletimiz olmuş olsaydı, yetmişbini aşkın Kürdün eline silah verilip Kürd Kürde karşı silah kulanmayabilirdi.
Eğer biz Kürdlerin de milli, donanımlı bir ordusu ve Birleşmiş Milletler üyesi çağdaş demokratik bir ülkesi olmuş olsaydı Kürdlerin kalbi Kerkük işgal altında olmazdı, Şengal katliamı yaşanmayabilirdi, asırlık Kürd kenti Efrîn istila edilmezdi.
Eğer biz Kürdler ümmetin ve halkların kardeşliği gibi içi boş kavramların peşinde sürüklenmeyip ulusal değerlerimizi yeteri kadar içselleştirebilseydik bugün milyonlarca Kürd Türkiye banliyölerinde kayb olmaz, ikinci sınıf insan muamelesi görmeyebilirdi.
Eğer biz Kürdler de modern, nasyonal bir devletin önemini kavramış olabilseydik, ana sütü gibi helal olan kürtçe anadilimiz ve diyalktleriyle eğitim yapıyor olabilirdik, ilim ve irfan dünyasında ulusal başarılarımızla iftahar edebilirdik.
Acı olan şu ki, bügün biz Kürdlerin ulusça birlikte kutladığımız milli bir günümüz ve bayramımız yok denecek kadar az. Öyleki Newroz bayramı bile biribirinden uzak alakasız formatlarda kutlanırken halen daha Kürd milli bayrağı olan ala rengînîn sahiplenilmemesi içler acısı bir durum değil midir.?
Dahası Kürd aile kültürü, Kürdlerin toplumsal ananeleri tar û mar edilirken, minimal düzeyde eğitim alan, kayb olmaya, kendi özünü saklamaya, gizlemeye mecbur bırakılmak zorunda bırakılmış bir Kürd kuşağı daha heba edilirken, bir kısım “bende Kürt’üm” diyip sistemin nimetlerinden faydalanmak için renkten renge girip Kürtlüğünü unutanlarla, Kürd milli değerlerine sahiplenmeyi gericilik sayan, Kürd milliyetçiliğini ırkçılık gibi algılayan, Kürdlerin bağımsız bir devlet sahibi olmasını İstemeyen vede kirli ittifakların içine girip karşıt duran sözde Kürd orjinli kimi Kürdleri tarih af edebilecek midir.?
Lozan antlaşması ile birlikte tek ülke tek millet hükmünü kazanan Cumhuriyet Türkiye’sinde “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” ibaresinin yazılmadığı dağ taş bırakılmazken Kürdlerin de kendi coğrafyasında, etnisite, inanç ayırımı yapmaksızın çok dilli, çok kültürlü milli bir devlete sahib olması kadar daha doğal ne olabilir.?
Bugün itibarıyla Kürd topraklarında hüküm süren devletlerin Kürd ulusunun geleceği ve devletleşme hakkı söz konusu olduğunda karşıt durmaları ne kadar beyhudeyse, Kürd milli hareketinin de bir türlü gelişmemesi ve halen daha Kürdlerin birlikte hareket edememesi de bir o kadar vahimdir, talihsizliktir.
Özcesi biz Kürdlerin de dört parçayı kapsayan özgür bir devletimiz olmuş olsaydı belki bizim Türk, İran, Irak ve Suriye’li komşularımızla daha güzel ilişkilerimiz olabilirdi.
Gerek coğrafi yapı gerekse kültürel doku bakımından biribirine uzak olmayan ulusların ayrı devletler olarak komşuluk hukukuna riayet ederek, savaşsız sömürüsüz barış içerisinde aynı coğrafyada bir arada yaşamamaları için ne engel olabilir.?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.