31 Mart’da yapılan yerel seçimlerinden rasyonel bir öğreti elde edebilmek için 24 Haziran 2018’de yapılan genel seçimleri hatırlamakta fayda vardır.
Genel seçimlerde AKP ile birlikte Cumhur İttifakı göreceli olarak başarı elde ederken, Kürd seçmenin büyük bir çoğunluğuna hükm eden HDP Kürd oyları üzerinden Türk sol marjinallerine hizmet ederek Türkiyelilik kavramını ön planda tutu
Kürd sorununda Kemalizmin sınırlarını aşamayan ajitatif Türk solu bu durumdan fazlasıyla faydalanırken, legal zeminde başka bir seçeneği yada alternatifi olmayan Kürdler arasında bu manzara pekte hazm edilmedi.
Yerel seçimlerde ise belirleyici olan Kürd oyları devlet partisi olan CHP’ye kanalize edilirken, Kürd sorununda MHP’leşen AKP batıda cezalandırılırken, CHP başta İstanbul olmak üzere Adana, Mersin, Antalya ve İzmir’de ciddi bir başarı sağladı.
Söz konusu Kürd sorunu olunca tek vatan, tek bayrak, tek ırk, tek devlet sınırlarını aşmak istemiyen AKP ve CHP arasındaki kısır iktidar mücadelesi ile zaman kayb etmektense Kürd seçmenin biri biriyle ilintili Kürd siyasetine ve Türk devlet aklına vermiş olduğu mesajların sebep ve sonuçları üzerinde durulmasında fayda görüyorum.
Öncelikle Iğdır’da Kürd halkının kürdlük aidiyetiyle gösterdiği direnç ne kadar anlamlı ise, Dersim’i Tunceli olarak algılayan politik tercihin kazanması da sosyolojik açıdan bir o kadar düşündürücü olduğu gibi ideolojik yönüyle de ciddi bir kırılma noktasıdır.
Iğdır’daki başarı salt HDP’ye ait olmadığı gibi, Kürdlerin kayb etmesi için milliyetçi kulvarda buluşan diğer partilere karşı Kürd halkının gösterdiği spontane tepkidir.
Siyasal zeminde mevcut şartlarda fazlaca alternatifi olmayan Kürd seçmenin HDP’ye verdiği mesaj iki tarafı keskin bıçak gibidir. Şiddeten extrem söylemlerden mağdur vede lokal düzeyde belediyecilik hizmetlerden yoksun Kürd halkı Ağrı, Bingöl, Muş, Bitlis ve Şırnak’ta Kürd siyasetine ve HDP’ye sırtını dönerken dahası sabah akşam Kürdlere hakaret eden MHP’leşmiş AKP’yi tercih etmesinin mantıklı bir açıklaması vardır elbet.
Kürdler artık düşük yoğunluklu bu çatışmayı istemediği gibi ödeyebileceği bir bedeli de kalmamıştır.
Dolayısıyla devletin ve paramiliter güçlerin kışkırtmalarına rağmen Kürd sorununu haklı sivil demokratik zemininden alıp silahlı şiddet zeminine taşımaya Kürdlerin itibar etmediği görülmektedir.
Esasen Kürd seçmeni bu politik tutumuyla hem devletin kayyumlarına, hemde vesayet siyasetinin hükümranlığındaki kayyumlara hayır demiştir. Bu sonuç yerel seçimlerin en net öğretisidir.
Sivil siyaset ne silahın gölgesinde nede polis devletine dönüşmüş bir ülkenin anti demokratik koşullarında nitelik kazanamaz, kitleselleşemez.
Bununla birlikte başta Diyarbakır olmak üzere Batman, Hakkari, Siirt, Mardin ve Van’da Kürd seçmeni namus belasına da olsa doğru olanı yapmıştır, HDP üzerinden Kürdlerin hassasiyetini sahiplenmiş vede Kürd realitesini yok sayan Erdoğan ve hükümetine Kürd aidiyetiyle burada olduğunu net bir biçimde göstermiştir.
Siyasette başarılı olabilmek için zamanın ruhunu ve konjonktürel dengeleri iyi okumak gerekir. Bu bağlamda HDP ile göreceli bir Kürd İttifakı sağlandı bu yerinde ve doğru bir adımdı, fakat yetersiz vede genele yayılmayan bir adımdı.
Kürd hareketi kendi içindeki farklılıkları, nüansları koruyarak nitelikli kadro ve projeler üzerinden bir araya gelebilmelidir. Çoğulcu liberal demokrasiyi ilke edinen, dinamik, vizyon sahibi, dünden ve bugünden farklı yarınlara umud taşıyan nitelikli Kürd bireyi klişe ve slogancı söylemlere haps olmuş Kürd siyasetine ve sosyolojisine yeni bir ivme katabilmelidir.
Sivil Kürd siyaseti HDP’nin politik misyonu üzerinden kendi konumunu belirleyemez böylesi bir özrün gölgesinde kalarak yumuşak karnından da konuşamaz. En nihayetinde HDP ana omurgası Kürdlerden oluşan bir Türkiye partisidir. Aynı politik tabana hitap etmekle beraber iki rijid denklem arasında olmasına rağmen HDP gündelik politikalarında başarılı olmuştur. Bu realite HDP’deki üst aklı haklı kılmazken, çoğulcu demokrasi içerisinde silahı tereddütsüz red eden kurumsal kimlikli yeni yapıların HDP ile ilkeli bir İttifak kurmalarında ne sakınca olabilir.?
Özcesi şudur Türkiye demokrasisinin balans ayarı ve Ortadoğu coğrafyasının yüzü batıya dönük, demokratik değişimin belirleyici aktörleri Kürdlerdir. Dolayısıyla Kürdler arası ayrıştırıcı dilden, ötekileştirin anlayıştan ve halkımızı kanatan slogancı söylemlerden uzak duran, yüreği barış için, özgür yarınlar için çarpan insanlarımızın ortak bir paydada buluşarak potansiyel Kürd gücünü mobilize etmelerinin zamanı gelmedi mi.?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.