ABD, Suriye’de 2011’de başlayan savaşa cihatçı örgüt Elkayde, IŞİD’e yönelik hava saldırılarıyla Eylül 2014’te dahil oldu. ABD, 2015’ten itibaren askeri noktalar kurma faaliyetine hız verdi. Donald Trump, son iki yılda defalarca Suriye, Rojava'da askeri varlığını geri çekmesine karşın Washington, nezdinde istenilen düzeyde karşılık bulmadı. Anlaşılan o ki Pentagon dengeleri korumak adına insiyatifi tamamıyla Moskova'ya bırakmak istemiyor. Beyaz Saray, Türkiye, Suriye politikasında gelgitlere oynama tutumuyla Batı kürdistan petrol sahalarında merkezileşme planını uyguluyor. Ayni zamanda Türkiye ile anlaşarak Rojava sınır bölgesini Rusya'ya bırakmış gibi görünüyor.
Ankara yönetimi, ABD'nin sınır şeridinden çekilmesini,Washingon, Moskova arasında yaşanan bu çelişkili rol değişikliğini sadece Kürdlere kaybettireceğini zanetti. Oysa Türkiye Kürdlere savaş açmakla başından kaybetti. Türkiye'nin, S-400'ler gibi Rusya'nın önemli bir müşterisi haline gelmesi, Suriye bataklığına saplanmasıyla başladı. Türkiyenin Kürd paranoyasını okşayan Moskova yönetimi, Ankara'ya Suriye politikasını adım adım kabul ettirdi. Karşılığında Suriye ve Batı Kürdistan'ın belli sınır bölgelerini işgale açık hale getirdi. Batı Kürdistan direniş güçlerine mevzi kaybettirdi. Türklere Rojava'da oluşacak muhtemel bir Kürd federasyonunu engelleyeceği sözünü verdi. Türk devleti bütün yatırımlarnı Kürdlere kaybettirmek için yaptı. Neo-Osmanlı hayellerle Suriye'yi kontrol altına alma, Rojava'yı bir şübesi haline getirme saplantısı Kürdlerin direnişiyle önlendi.
Rusya ve ABD ekonomik, politik çıkarları için Türkleri Kürdlere karşı bol bol kullandılar. O nedenle ABD ve Rusya'nın bölge rekabeti ve Kürd siyasi otoriteleriyle ilişkisi, Türkiye'nin reaksyonuna göre biçim alıyor. Moskova yönetimi, Rojava siyasi hareketlerini, kurtarılmış bölgelerini bu sayede Suriye merkezi hükümetine bağlama politikası yapıyor. ABD önderliğindeki koalisyon güçlerin Kürd politikasıda bir gelecek vaat etmiyor. Bir tarafta Kürdleri cihatçı gruplara karşı destekliyorlar, Peşmerge ve Gerillalara methiye diziyorlar. Diğer tarafta politik, stratejik dengeler doğrultusunda Türk ordusu ve islamcı çetelerini Kürdlerin üzerine sürüyorlar.
IŞİD, Elnusra örgütlerin Irak ve Suriye ordusunu yenilgiye uğratmaları, karargahları, şehirleri ele geçirmeleri, Peşmerge ve Gerillaların emsalsiz direnişileri ve ağır kayıplarıyla önlendı. Bu durum dünya kamuoyu nezdinde Kürdlere saygınlık kazandırdı. Ancak ABD, AB devlet yöneticileri, Kürdleri destekleme tutumlarını IŞİD’in varlık ve yokluğuna indirgemesi Kürdlere hakaretten öte tehlikeli bir oyalama taktigi oluyor. ABD önerliğindeki koalisyon güçleri, Kürdlerin IŞİD'e karşı savaşını övmeleri ve sadece Kürdlerin askeri yönlerini öne çıkarmaları kimi kürdlerin duygularını okşasada son derece aldatıcı bir politikadır.
Batı devlet yöneticileri, geçmişte yaptıkları gibi ekonomik, jeopolitik çıkarları için Kürdleri feda etmemelidir. Türkiye-İran gibi kolonyalist bölge devletlerin saldırılarına maruz bırakmamalıdır. Eğer Kürdlere arka çıkıyorlarsa kollektif siyasal temsil hakkını kabul edecekler. Kürdleri katledenleri durduracaklar. Yeni işgallere yol vermeyecekler. Kürdlerin işgal altında kurtulmasını ve bağımsız devlet hakkını teslim edecekler. Günümüzün süper güçleri geçmişlerini unutmamalılar. Fransa, Britanya işgali altında olan ABD'nin bağımsızlık savaşına 1778'de destek sunmuştu. Deniz yoluyla yoğun silah yardımında bulunmuştu. Müttefik güçler Normandiya çıkarmasıyla Fransa'yı Hitler işgalinde 1944'te kurtarmıştı. Geçmişte işgal altında olan bütün uluslar, işgalcilerle çıkar birliği içinde olmayan devletlerin ve dünya kamuoyun yardımı ve dayanışmasıyla bağımsızlığını kazandılar. Ama konu Kürdistan, devlet hakkı meselesi olunca riyakârlık hat safaya varıyor.
Kürd Toplumu Savunmasızdır. Sayın Neçirvan Barzani,“Kürdistan Bölgesi’nin ulusal bir askeri güce ihtiyacı var.'' belirlemesi gecikmelide olsa gerçekleştirilmesi gereken temel bir ihtiyaçtır. Kürdistan toprakları üzerinde oturan Türkiye, İran, Irak Süriye devletlerinin sınırlarına çekilmeleri için en azında askari müştereklerde anlaşma sağlanmalıdır. Kürd direnişçilerine övgü dizen ABD ve Batı devlet yöneticileri, Rojava özerk yönetimin siyasi olarak Birleşmiş Milletler gibi resmi platformlarda temsil edilmemesi yaşanan tahlikeyi kalıcı hale getiriyor. Putin ve Trump'ın, Erdoğan'ın, ruh halini kullanarak islamcı gruplarla içiçe olmasına sesiz kalmaları ve Türk ordusunun Suriye işgalini sırayla tolere etmeleri Kürdler için tehdit olmaya devam ediyor. Dünya başkentleri, zivanadan çıkmış bu diktatörün, IŞİD, ÖSO, Elnusra, Tahrir El Şam türü dinci terör örgütleriyle yatıp kalktığını bilmiyor mu?
Uluslararası kriminel dosyası bir hayli kabarık olan saray rejimi, kendisine karşı olan bütün muhaliflerini, PKK ve Gülen cemaati üzerinden terörize ederek etkisizleştirdi. AKP hükümeti bütün kirli siciline rağmen halen aklında kabız ''muhalefet' partilerini sunni gündemlerle istediği gibi yönlendiriyor. Böylece 'muhalefet' hükümetin çizdiği sınırlar içinde retorik ediliyor. Türkiye'de iktidarla, muhalefetin saldırı ve savunmada ayni kavramları kullanması bir faciadir. Ankara, Kürdleri susturmak için Türekiye'nin maddi, manevi herşeyini pazarladı. Türkiye, jeositratejik konumunu, NATO ve BM üyeliğini, S-400'ler ile F-35 şantajını iktidarda kalmak için kullandı. Ankara yönetimi, yakasını Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi ile Moskova'ya kaptırdı. Putin yönetimi, bu sorunu önemli bir fırsat kabilinde kullandı. Suriye, Rojava bölgesini, Efrini Türk işgaline belli anlaşmalar karşılığında açtı. Kürd direnişçileri NATO silah gücüne sahip Türk ordusu ve çetelerine karşı ağır kayıplar verdi.
Rusya'dan sonra ABD Türkiye'yi Kürdlere saldırtı. Kürdler, topraklarını terk etmek zorunda bırakıldı. Yüzbinlerce Kürd yerlerınde edildi. ABD, İngiltere önderliğindeki koalisyon güçleri, Kerkük'te sahnelediği senaryonun bir benzerini Efrin, Rojava'da gerçekleştirdi. ABD önderliğindeki koalisyon güçleri, Kürdistan Federe Bölgesinin kurulması sonrasında oyun kuruculuğunu, bölgenin bütün zengin kaynaklarını denetim altında tutarak, katil ve kurbanları kullanmayı sürdürdü. Trump, ABD ordusunun, Suriye ve Rojava da bazı üslere yeniden dönerken, 'Kürdleri değil petrol sahalarını korumak amaçlı olduğunu' belirtmesi utanç verici olsada samimi bir itiraftır.
Kürdistan Federe devletin bağımsızlık referandumu benzer politikalarla sabote edildi. Türkiye, Irak, İran, Suriye rejimlerin kürdistan fobisi bu amaçla kullanılıyor. İnanılması güç bir ruh haline sahip bu totaliter rejimlere müdahale edilmesini sağlamak için milli strateji ile sistemli mücadele gerekir. Halen işgal edenin beka sorunu tartışılıyorsa Kürd milli siyaseti ve diplomasisi yapılmıyor demektir. Türk devleti, ABD, Rusya ve AB Başkentleriyle olan ekonomik, politik diplomatik ilişkilerini Kürdlerin bir siyasi statü elde etmemesi için kullanıyor. O nedenle Kürd siyasi harketlerin ortak cephede etkili, planlı siyaset, diplomasi yapması gerekir. Kürd siyasi örgütlerin davranışları milli cephenin oluşmasına, ulusal bağımsızlık davasına hizmet etmelidir.
Batı Kürdistan siyasi hareketleri PYD, ENKS Kürd düşmanlarına hizmet eden platformlarda bulunmamalıdır. Birbirleri aleyhinde çalışmamalıdır. YPG, DSG, Roj Peşmergeler ulusal savunma prensibiyle tek askeri merkezde yönetilmelidir. Ankara rejimi, cihatçi dalgayı firsat bilerek yeni işgallerin mümkün olabilecegi algısıyla neo-osmanlı'nın yayılma kodlarına geri döndü. Klasik sömürgeciliği sürdürmede karar kıldı. Türkiye, Kuzey Kürdistan'daki işgalci pozisyonundan dolayı Kürdistan’ın diğer üç parçasıyla sınır olmasının korkusunu yaşıyor. Kürdlerin herhangi bir parçada bağımsızlığını kazanması, işgalci pozisyonu için sorgulayıcı buluyor. O nedenle Rojava ile Kuzey Kürdistan arasına çektirdiği beton duvarlara ek olarak cihatçılardan kemer oluşturma planını, 'güvenli bolge' adı altında uygulama cüretini gösteriyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.