Rusya\'nın ortadoğu politikasına davetiye çıkaran ve izlediği ırkçı ideolojiyle hazırlıksız yakalanan TC devleti Kürdleri suçlama, tehdit etme hakkına sahip değildir. Ankara yönetimi, cihadist terör örgütleriyle arasına mesafe koymaya şiddetle zorlanmış olmasını dogru okumalidir. Diyarbakır operasyonu, “Nankör IŞİD” operasyonu ve yeni manevra şovu değilse bu zorunluluğun baslangıcı yapilmalidir.
Erdoğan, Davutoğlu yönetimi izledikleri riyakâr savaş politikasıyla her gün biraz daha fazla üstünü başını kirletmekten öteye gidemeyen bir sorun haline gelmişler. AKP gelinen aşamada sorun çözen değil, çözülen, sorun çoğaltan ve on yıllarca bir çok hükümetin tekrarladığı savaş çığırtkanlığı politikasıyla gerçek kimliğine oturmuştur.
Diyarbakır\'da IŞİD\'e karşı 27/10/2015 gerçekleştirilen operasyonun hiç bir inandırıcılığı bulunmuyor. El nusra, Irak Şam İslam Devleti gibi uluslar arası terörist örgütlerle yatıp kalkan ve bu örgütlerle komşu olmak için ABD, AB\'nin bile şimşeklerini üstüne çeken gözü kara AKP hükümeti nasıl olurda beslediği, kullandığı örgütlere operasyon yapıyor? AKP hükümetin cihadist terör çeteleriyle işbirliğini bilen insanlar ve devlet yöneticileri için bu durum suprizle karşılanmıştır.
Aslında söz konusu operasayonla neyin karartılmak istendiği veya kotarıldığı daha çok merak konusu olmuştur. Bilindiği üzere Kürdler arasında Hizbul-kontra olarak çağrılan, Hizbullah örgütü ve lideri Velioğlu Türk istihbarat\'ı tarafından (1980) Kürdlere karşı çok pervasızca kullanılmıştı.
Lider kadroları üzerinde yeterince kullandıkları Hizbullah örgütünü Lideriyle birlikte gene kendi elleriyle kanlı bir operasyonla ortada kaldırmışlardı. Böylece devlet planlamasıyla gerçekleştirilen cinayet ve katliamları bir kaç tetikçiye ihale edilerek devlet temize çıkarılıyordu. Hizbullah örgütüyle işbirliği yapan devlet yöneticileri, bürokratlar, Mit müsteşarları sorgulanamamıştı. İşledikleri cinayet ve gasp ettikleri milyonları Türk yargının yardımıyla devlet sırrı sayılarak dosyaları kapatılmıştı.
Kemalist Türk Cumhuriyeti normal bir devlet aygıtından çok bir süç örgütü biçiminde teşkilatlanmıştır. Bütün yol arkadaşlarının hain olacağı paranoyasıyla yaşayan, kimini komplolarla ortada kaldıran kendi döneminin (1923) sayılı diktatörlerinden olan Mustafa Kemal\'in, bir gecede ilan ettiği bu ırkçı, jenosid cumhuriyeti, bir tv. Konuşmasında \'Türk Cumhuriyeti, Türkiye değişmiştir.\' diyen R.T. Erdoğan\'a neden çok görülüyor? Adam Kürd direnişçilerin başarısını duyunca gözleri fıldır fıldır oluyor. Bir tek Kürdlerden nefret eden o olsaydı kaale almayacaktık.
Türk devlet tarihinde demokrasiyle barışık olan, Kürd ulusal haklarını kabul eden, azınlıkları, inançları dışlamayan veya bu meseleleri iktidar rantı için kullanmayan, akıl ve hoş görüyle yöneten bir tek Türk yöneticisi ve yönetimi hiç mevcut olmuşmudur? Duyularıyla yönetilen Türkiye halkı, tepeden değiştirenlere alışık bir ortadoğu ülkesidir. Ne yazıktır ki, yönetilenlerin demokrasi algısı, yönetenlerinden farklı değildir.
Şimdi AKP iktidarı gelmiş geçmiş bütün Türk hükümetlerin en açığa çıkmış, vucut dilini kullanan dinci, ırkçı yönetimlerinden biridir. Bu niteliğiyle Sedat Peker gibi faşist mafiya baronlarıyla, cihadist terör örgütleriyle olan işbirliğini devletin nefes boruları olarak gören ve ihtiyaç duyduğu yerlerde kullanan bir hükümettir. Paris cinayeti, Diyarbakır, Suruç, Ankara bombalaması gibi eylemleri bu tür örgütlerin ihalesine açarak kitleleri korku ve şiddetle yönetmek isterler. Bahsi geçen mafiya, faşist ve islamist terör örgütleri devletin koruması altında tutulmazsa Diyarbakır gibi Kürd yurtseverliğin hakim olduğu şehirlede zaten barınamayacaklar. Bütün dünya kamuoyu biliyor ki, Türkiye\'yi terör üssü haline getiren ve Beşar Esad\'a ömür biçen Ankara hükümeti son beş yılda cihatçı terör pazarını siyasi, ekonomik getirisi bol bir sektör haline getirmiştir. Eğer bu terör sektörü denetimde çıkmamışsa, el değiştirmemişse neden sahibinin operasyonuna uğrasın ki ?
İslam dinini, iktidar gücünü kullanarak köşelik olanlardan Ankara Belediye başkanı Melih Gökçek, Ankara Katliamından devrimcileri, Kürdleri sorumlu tutma telaşı, IŞİD\'i temize çıkarma operasyonu değil midir? Ankara\'nın “Allah-u ekber” tekbirci cihadistlerin ana merkezi haline gelmesinden ve yaşanan kitlesel katliamdan memnuniyet duyan Melih Gökçek\'in savcılardan önce hedef gösterme telaşı anlaşılırsa, Diyarbakır operasyonu\'da hangi ihtiyaçtan dolayı gerçekleştirildiği anlaşılacaktır. Şimdi şurdan burdan terörist geldi tartışması, Türkiyenin ekstremist islama ev sahipliğini gizleme amaçlıdır. Diyarbakır\' Gaziantep, Urfa, Adıyaman gibi Kürd şehirlerinde insanların parmakla işaret ettiği cihadist çete barınakların neden polis ve jandarmanın koruması altında olduğu sorgulanmadıkça bu katiller gürühü veba hastalığı gibi Türkiye ve Kuzey Kürdistan\'da yayılacaktır.
Kendi dönemin IŞİD\'i Yavuz Sultan Selim\'den ilham alanTürk cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, savaşın seçim sonrasındanda devam edeceğini (28/10/2015 tv-24) belirtmesi tehlikeli bir gidişattır. Elbette Erdoğan gider ayak Baas yöneticilerin akibetini de yaşayabilir. Kürd Milleti ne pahasına olursa olsun TC\'nin bu lanetli sömürgeci idaresinden mutlaka kurtarılmalıdır. Kürd politik ve sivil otoriteleri, şahsiyet ve aydınları bu sömürgeci beladan kurtulmak için her şeyi göze almaktan teredüt etmemelidir.
7 Haziran seçimleri sırasında Kürdler bir çok yerde linç edildiler, infaz edildiler. Hata Erzurum gibi nufusu ve fiziki yapısıyla Kuzey Kürdistan\'ın orta yerinde bulunan ve ulusal isyanın damarı olan bu şehir\'de bile sivil polis eşliğinde HDP\'in konvoyu ateşe verildi ve kitlesel linç yapıldı. Elbette Erzurum Erzircan\'dan sonra Türk egemen sistemi için tehlikeli ve stratejik şehirlerden biri olarak asimile edilmesi, faşistleştirilmesi hedefiyle pilot şehirler kategorisine alınmıştı.
Diyarbakır katliamı, Suruç katliamı yedi haziran seçimlerinden birer hafta arayla patlatılması ve MİT-IŞİD işbirliği değilse neden kimse yakalanmadı? Ankara\' katliamından da kimsenin yakalanamayacagi AKP yöneticilerin açıklamalarından anlaşılmaktadır. Diyarbakır\'da bir \'IŞİD hücresine\' sert operasyon yaplması ve diğer bir çok şehirde kaçırtma veya saf değiştirtme amacıyla yumaşak operasyonlara baş vurulması bir AKP taktiği gibi görünüyor.
Sanki mobesa kameraları sadece Küdler için çalışıyor. Ankara,İstanbul, Konya, Gaziantep gibi büyük şehirler ekstremist islamistlerin ana markezleri, eğitim, barınma yuvaları haline gelmişken, Diyarbakır\'da şov niteliğindeki bu operasyon Nankör ışid\'ı ışaret ediyor. AKP hükümeti denetiminde çıkmış veya çıkma tehlikesi kapsamına girmiş cihadist terör örgütlerine operasyon yapması hizbullah ve lideri Velioğlu hikayesini anımsatıyor.
Türk cumhurbaşkanı, Başbakan\'ı Kürdlerden başka kimi tehdit edebiliyorlar? Yaptıkları hakaret hangi Kürde dokunmuyor? Erdoğan, Davutoğlu ikilisinin her fırsatta Kürdleri ölümle tehdit etmesi El nusra, ışid ve türevleriyle birliktenliğin en açık kanıtı durumundadir. Herkes kabul eder ki Türk devleti olmazsa Kürdler bu gangster, katil islamist çeteleri şehirlerinde, köylerinde barındırmayacaktır.
Federal Kürdistan Bölgesinde Ezidi Kürdlere jenosid uygulayan, Güney Batı Kürdistan\'da ağır katliamlar gerçekleştiren ve Kürdlerin görüldüğü her yerde vurulmalarını, mal ve mülklerinin talan edilmesi fetvasını veren bu soysuz islamist çetelerin Kürdistan şehirlerinde varlık göstermelerinin suçlusu onları Kürdlere karşı kullanan işgalcı devletlerdir. [email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.