Filozof Stoa\' ya göre acıyı ve ölüm korkusunu yenmek insanın baş sorunudur. Montaigne gibi Stoa\'cı olan bir çok filozof bu görüşü paylaşır. Yaşamın baş düşmanı ölüm değil acılar olduğu belirtilir. Sosyal bir varlık olan insan, toplumsal yaşamını işgal edenlerden arındırmadığı ölçüde türlü acıları bir biçimde yaşamak durumunda kalır. Sömürgeler olgusu biraz böyle bir şeydir. Kürd toplumu bu açıdan aktüel bir örnektir. Kürdler yakın tarih itibarıyla son iki yüz yıldır periyodik olarak taciz edildiler. Toplu öldürülmeler, sürgünler, faili \'meçhuller\' ve ana baba, kardeş, arkadaş, evlat acılarına alışarak yaşadılar.
İstatistiklere göre Türkiye\'de yedi milyona yakın Kürd özüne, tarihine, kültürüne ve diline yabancılaştırıldı. Bu insanlık dışı sistemin aktörleri bu gün Erdoğan, yarın başkası olacaktır. Kürdler açısından değişen bir şey olmayacaktır. Çünkü bütün olağan üstü yasalar Kürdler için yürürlüktedir, gündemi istedikleri gibi değiştiriyorlar. Bakın Av. Tahir Elçi suikastinden bir gün sonra Kürdler Diyarbakır\'da \'Camii yaktılar\' provokasyonuyla bir gün önceki katliamı unuturdular.
Ben amcalarımla soyisim farklılığımızı merak ederken, büyük dedem Seyid H. Hüsey\'nin sahte kimlikle yaşayıp, sahte kimlikle öldüğünü yıllar sonra Annemden öğreniyorum. Tabi büyüklerimizin korkularından bu tür konuları özenle gizlemeleri trajiktir. Neden gizlediniz diye sorduğumda, \'eh; size zarar gelmesın oğlum\' diye cevaplamışlardı. Kürdlerin renkli yaşam şecerelerinin sömürgeci İslam ideolojisiyle doldurulması ve günümüzde AKP hükümetiyle \'tek bayrak, tek devlet, tek din, tek dil retoriği Kürd düşmanların bir nöbet değişimi biçiminde devam etmiştir.
Kürdler son ondört yıldır tarikatçı ve kendi tarikatına biat etmeyenleri bile öldüren, hapseden, bin bir hilleyle tasfiye etmeye çalışan yalancı, öldürücü AKP hükümetine ve çatlak Liderine direniyorlar. Elbette Kürdlerin sorunu sadece AKP, Erdoğan sorunu değildir. Kürdlerin sorunu jenosid suçunu defalarca işlemiş Türkiye cumhuriyeti devleti, hükümetleri ve onlardan köklü kurtulma meselesidir. Buda milli devrim stratejisiyle başarılacaktır.
Kürdistan meselesi siyasal, ulusal, fiziksel ve kendi bayrağı altında safa girme meselesidir. Bu millet bağımsız devletini kurmak için herşeyini verdi. Fakat arzuladığı ve hakettiği bir siyasi strateji ile hiç yönetilemedi. Bu çok düşündürücü ve aydınlanamayan bir sorun olmaya devam etti. Kuzey Kürdistan\'ın vaziyeti ve ikinci dünya savaşını anımsatan bazı Kürd şehir ve yerleşimlerinin durumu içler acısıdır. Denetiminde olanı doğru dürüst yönetememek ve denetiminde olmayanı karıştırmak yanlış bir politikadır.
Bu politikanın Kürdlerin kanlı bedenleri pahasına, zorunlu ve kutsal bir savunma savaşı algısıyle yürütülmesi farklı alternatiflerin çıkmasını, gelişmesini bir hayli zorlaştırdı. Geçmişte bölgesel beylikler, feodal ağalar, mahalli liderlikler yüzünde vücuda getirilemeyen ulusal birlik, bağımsızlık hedefi günümüzde ideolojik liderlik kültü, siyaset ağaları, örgüt ve partilerin grupsal çıkarlarına takılıyor. Oysa bölge ve dünya kamuoyu bağlamında oluşan elverişli koşullar ve Kürdistan Peşmergelerin, Gerillaların saygın, övgüye değer bağımsızlık mücadelesi, Kürdlerin gasp edilmiş ulusal, siyasal haklarını elde etmede olgun bir atmosfer oluşmuştur.
Coğrafik, nüfus yoğunluğuyla Kürdistan\'ın en büyük parçası ve en çok imha ve asimile edilen kuzey Kürdistan bölgesi halen Türk işgal politikasıyla yönetiliyor. Yapılan bir top sahası, hava alanı ve dört duvardan ibaret okul binaları Somali\'nin Eritre sefilliğini anımsatıyor. Diğer tarafta yapılan ordu, polis karargahları, kalekollar ve Türkiye Kürdistan\'ı ile Suriye Kürdistan\'ı arasına çekilen utanç duvarları ve Kürdistan\'a yerleştirdikleri devşirmediler üzerinden oluşturulan Tayyip alayları (Osmanlı ocakları) ilk defa AKP hükümeti döneminde gerçekleştiriliyor.
TC. işgal zoruyla yönettiği Kürdlerden asker alıyor, vergi topluyor, aday çıkarıyor ve seçim yapıyorlar. Objektif durum bu olunca, milli kurtuluş paradigması ve örgütlenme ihtiyacı çok ciddi bir boşluk oluşturuyor. Kürd yurtseverliğin köklü olduğu şehir ve yerleşimler bir bir kuşatılıyor ve baştan sona işkenceden geçiriliyor, göçertiliyor ve barbarca katlediliyorlar. Son altı ayda kaç yüz Kürd öldürüldü? Gencecik bedenler ve karnındaki bebeğiyle birlikte sorgusuz, sualsiz öldürülen bu insanlar ne suç işlediler? Diline el konulmuş ve gasp edilmiş ulusal, siyasal, kimlik haklarından başka ne istediler.?
Kürdler Çok Kolay Öldürülüyor.
Türk medyası Kürdlere uygulanan tüyler ürpertici vahşeti değil, İsrail\'in Filistinlilere attığı, plastik mermiyi, göz yaşartıcı gazı konuşuyorlar.! Kaldı ki İsrail; Türkiye, İran ve Arap devletlerin yanında Avrupa burjuva normlarına göre bölgenin en demokratik ülkesidir. Asıl tehlikeli olan, İstikrarsızlıktan beslenen İsrail den çok çağ dışı totaliter Acem, Türk ve Arap diktatör rejimleridir.
Tahran Şii rejimi, Lübnan\'dan Suriye\'ye, Yemen\'den Irak ve Küdistan\'a Şii terör örgütleriyle vekalet savaşına fiilen katılmıştır. Gelinen aşamada Irak ve Suriye yönetimleri İran rejimin birer uydusu haline getirilmişler. Ankara ve Arap rejimleri ise Elnusra, IŞİD,(Irak Şam İslam Devleti) Elkayde, Sultan Murad, Ahrar el Şam vb. Sünni katil çeteleriyle bu vekalet savaşını sürdürüyorlar. Amerika Rusya, AB devletleri ise yaşanan bu vahşet ve can pazarını uzatarak yönetiyorlar.
Geçmişten günümüze her tarafından vurulan ve yara bere içinde olan Kürdler ise birinci dünya savaşı sırasında bölgesel ve küresel bütün işgalci güçlere karşı bağımsızlık savaşı verdikleri için devletsizlikle cezalandırıldılar. Bölgenin dört sömürgeci devleti arasında bölüştürülen Kürdler, yüz yıllık devletsizlikle cezalandırılmanın ağır tahribatı altında kalkmaya çalışıyorlar. İnkâr ve şiddeti varlık koşulu yapmış islamist bölge devletleri günümüze kadar acı ve savaştan başka bir şey vermediler. Bu nedenle barış ve demokrasiyi savunan Kürdler ve Kurdistan\'ın kurulması, Ortadoğu istikrarı ve ezen ulus halkların kendi egemenlerine karşı mücadelesi için kaçınılmaz olmuştur.
Kuzey Kürdleri bugün halen 1930 lu yılların politikasıyla yönetiliyorlar. Milli bağımsızlık aklıyla mücadele edilmesi Kürd toplumun en temel hakkı ve ihtiyacıdır. Devletleşme statüsüyle mücadele edilmezse çürüme gelişecektir. Halen Kuzey Kürdistan siyasi hareketin, devletleşen bütün milletlerin izlediği ulusal kurtuluş ve bağımsızlık yolunu izlememesi ve bu temel paradigmayı bir şantaj aracı biçimine evirmesi her bakımda özgürlük mücadelesine zarar vermiştir.
Bağımsızlık statüsü Kürdlerin ulusal hakkı değilmiş gibi davranılıyor. Özerklik bağımsızlıkmış gibi ilan edilerek savunmasız Kürd halkı Türk işgalcı ordusunun vahşi saldırılarına maruz bırakıldı.
Herkesin gözleri önünde ceryan eden bu çıplak gerçekler, neden yönetici kademede bulunanlarca görülmek istenmiyor? Bu savaş ortamın zorunluğundan dolayı sineye çekilen, düşmana inat savunulan yanlış politikalarınız, ilelebet savunulacağı algısıyla hareket edilmemelidir.
Eğer Kürdistan toplumsal geleceği dar ideolojik kalıplara, partisel çıkarlara ısrarla uydurulursa ve yönet algısı minnacık dar dünya bakışıyla izlediği liderin olmayan karizmasına basamak yapılırsa bir halkın siyasi geleceği tehlikeye girer ve hiç birimiz bu duruma sesiz kalamayız. Çünkü Kürdler tarihlerinde ilk defa ulusal bağımsızlığına bu kadar yakın duruyorlar.
Bu nedenle kolonizatör, bölge devletlerin siyasi, ekonomik ve şiddetsiz yönetememe halleri kolonilerine yol vermiş ve milli bağımsızlık devriminin koşullarını oluşturmuştur. Çağdışı, teolojik politikalarla yönetilen Ortadoğu, Kürdlerin milli bağımsızlık devrimiyle demokratikleşecektir.
Bölge ve Kürdistan coğrafyasında Ötelenmiş, inkâr edilmiş bütün kimlikler Kürdistan\'ın bağımsızlığıyla özgürleşecektir. Modem dünya\'nın değişim, dönüşüm demokratik, siyasi ve kültürel değerlerin bölgede gelişmesi Kürdistan devrimin, rönesansın başarısıyla olacaktır. Emek sermaye bazında devrimci bir durum olan bu atmosfere hazırlıksız olan ezen ulus halkların şovenizmle zehirlenmesi, üretim öküzleri haline getirilmesi dolayısıyla sömürgelerin kurtuluşuyla dayanışma içinde olamama duruşları muhtemel bir sosyal devrim fırsatını ıskalamıştır.
Sömürgelerin kurtuluşunu ezen uluşun işçi sınıfının kurtuluşuna bağlanması gibi klasik ezberci klişelerin halen tekrarlanıyor olması, egemen ulusun üstün ırk takıntısı babında bir buçuk asır önce Marks tarafından yanlışlığı belirtilmişti. Bu nedenle Kürd devrimcileri ulusal özgürlüğü geciktiren, hata imkânsızlaştıran bu tür yanlış siyasetleri kaale almamalıdır. Özcesi bütün mesele kolonilerin kurtuluşu bazında subjektif güçlerin milli birlik sorunudur. Acem,Türk, Arab işgalinde kurtulmanın anahtarı ulusal birliktir. Bu nedenle başat bir mesele olan ulusal özügürlük talebi egemen ulusların genel emek sermaye çelişkisine basamak yapılmamalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.