Evvella mevcut Türk işgal politikasıyla Kürdistan'ın yönetilemeyeceği kabul edilmeli ve ortak bir tutum geliştirilmelidir. Çünkü Kürdlerin, Öcalan üzerinden bir çözüm arayışı retoriğinden ziyade uluslararası boyutlu bir heyetle Ankara'nın Kürdler üzerinde oynadığı oyunu boşa çıkarmaktan başka şansı bulunmuyor. Hiç şüphesiz dengeli politikacılar üzerinde topluma taşırılan barışçıl siyasetler ve becerikli diplomasi sert güçten daha az önemli değildir. Fakat silahların konuşulduğu bir ortamda barışçıl atmosfer oluşamaz.
Selhattin Demirtaş, demokrasi ve toplumsal barış'ı Kürd kimliğiyle savunduğu için cezalandırıldı. Elbette Türkiye'ye demokrasinin gelmesi Kürdistan'ın sömürge statüsüne çözüm olmayacaktı. Ancak insanların öldürülmediği barışçıl çözüm arayışın konuşulmasına araç olabilirdi. HDP zaten Türkiye partisiydi, Kürd gövdesi üzerinde yükselmesi, Kürd ulusal sorununa barışçıl çözüm arayışı içinde olması ve legal saha'da kitleselleşmesi TC için yeterli bir düşmanlık kabul edildi. Ayrıca HDP'nin orta çağ zihniyetli, tek adam fermanına karşı durması resmi saldırı ve tasfiye nedeni oldu. Tabi Selahattin Demirtaş'ı hapsedenlerle, ailesini tehdit edenlerin savaşta buluşması tesadüften çok manidar görünmesi ayrı bir soru işaretidir.
Kürdistan Federe Bölge Başkanı sayın Mesud Barzani, Türk hükümetin uygulamalarına ilişkin rahatsızlığını belirtmesi ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere haksız yere rehin tutulan HDP yönetici ve kitlesinin serbest bırakılmasını istemesi önemlidir. Başkan Barzani, Türkiye ziyaretinde TC'nın mevcut bombalamaları sunucu yaşanılan tahribatları masaya koymalıdır. Türk devletin, istediği zaman Kürdleri bombalaması Irak ve Kürdistan Federal Bölgesi nezdinde ciddi bir tepki ile karşılaşmaması yeni bir ateşkes ve barışçıl çözüme hizmet etmiyor.
AKP hükümetin yönetme tarzı, köprüyü geçene kadar ayı'ya dayı misali devletleşmesi, İttihat Terakki politikasına dönüş yapması iç dengeleri alt üst etti. Erdoğan estirdiği şiddetin karşılığı ağır olacağını bildiği için kendisinden önceki cumhurbaşkanları gibi normal emeklilik halini yaşayacağına inanmıyor. Dolayısıyla bu durumu düşündükçe tansiyon beyne vuruyor ve saldırganlaşmaktan başka çaresi kalmıyor.
Halbuki sayın Cumhurbaşkanı, ülkenin selameti için yoğun bir tedavi eşliğinde emekliliğe ve dinlenmeye ciddi ihtiyacı olduğuna ikna edilmelidir. Çünkü sürekli yık, öldür emrini veren bir liderin psikolojisi normal olamaz. Adam, öldürmekten yoruldu! yazık değilmi? Danışmanlarını kendine benzeyenlerden seçmesi, koca yaşlarıyla Başbakan, bakanlar ve vekillerin sadece kendisini tekrarlaması, gaz vermesi sağlıklı bir ruh hali olabilir mi? Tamam sayın cumhurbaşkanı, Kendisine biat etmeyenleri bir biçimde susturdu. İçerde ırk, inanç ırkçılığını hat safaya getirdi, ayrıştırdıkça yalnızlaştı. Devlet Bahçeli MHP'sinden başka kimse yanında kalmadı.
İttihatçı politikadan dolayı dünya kamuoyunda teşhir olan Ankara hükümeti, AB'den Şenghay'a çark etme, İran'la ittifak temelinde Kürdlerin ulusal özgürlüğünü önleme girişimi ise tutmamış gibi görünüyor. Dolayısıyla yeniden AB, ABD'ye yüzünü dönmesi, Rusya'nın El bab bombalaması gibi cezalandırıcı uyarıların tam bir sessizlik içinde geçiştirilmesi ve özellikle son yıllarda izlenen dengesiz politikaların ekonomik bunalımla yönetilemez hale gelmesi kriz çıkmazını derinleştirmiştir. Bu çıkmazın birinci nedeni PKK özgülünde potansiyel Kürd düşmanlığı, Suriye işgali ve tek kişi diktatörlüğüyle yönetememe inadıdır. Anti demokratik politikalarla götürseydi Baas rejimleri götürürdü.
AKP hükümeti, bu tarz dikta rejimiyle iç savaşı yaygınlaştırdı. Yapması gereken şey yıktığı Kürd şehirlerini onarmalı öldürdüğü insanların ailelerine maaş bağlamalı, tazminat vermeli, yaşattığı katliamlardan dolayı özür dilemelidir. Herkesin gözleri önünde bir insanlık suçu işlenmiştir. Yaşatılan katliamlar normal bir şeymiş gibi algılanamaz ve kabul edilemez. Ateşkes ve çözüm arayışın, Kürdistan dağların, köylerin yoğun bombalanmasından sonra ve seçime doğru devreye konulması iç kamuoyunu manipüle etme riyakârlığıdır.
Kürdlerle savaş çözüme götürmedi. Bu savaş ve gerginlik ortamında son derece rahatsız olanlar, barışçıl politikalarla çözüm arayışında olan halklar iç savasın patlayacağı endişesiyle yaşıyorlar. Erdoğan hükümeti ise ''ezer geçeriz'' havasında olması yakasını kurtaramaz. AKP hükümeti Kürdleri kırımda geçirdi. Bu katliamları izlemekten başka bir çözüm projesi bulunmayan CHP, AKP'nin gerisinde yürüdü. Kürdlerin kırılmasını izledi. Alevi ve azınlıklar sorununda hükümetin gerisinde kaldı.
TC'nin 'çözüm adı altında kurguladığı oyun teorisini Kürd temsili ile birlikte üçüncü bir gözlemci heyetle değerlendirilmelidir. PKK, Kuzey Kürdistan ulusal kurtuluş örgütü olarak dışardan gelmiş yabancı bir güçmüş gibi gerilla kuvvetlerini uğrunda mücadele ettiği toprakların dışına çıkarmayı çözüm oyunun bir maddesi olarak kabul etmemelidir. Sömürgeci şiddetle yöneten Türk işgalci ordusunun çekilmesi konuşulmalıdır. AKP hükümeti bir süre önce (14 Kasım 2016) devlet'le sorunu olmayan 380 kişilik bir listeyle ''yeni bir çözüm'' süreci başlatacağını açıklamıştı. Tabi devletle sorunu olmayanların, sorun görülenler adına muhatap alınması dünya'da emsali bulunmazsada bir Türk mucizesi olur diye denenmişti.
Aslında Kürdistan milli meselenin nasıl ve kimlerle çözüleceği açıktır. Uluslararası bir meseledir. Öyle gayrı ciddi Ankara'nın hakemliğinde, 380 kişilik ne idüğü belirsiz bir propaganda ekibiyle alt yapısız, ismi cismi belirsiz tüccar kafası ile çözülemez. Kürdlere 21. asrın en ağır sivil katliamı ''çüzüm'' süreci adı altında uygulandı. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlar ve elit karar merkezi bu katliamlardan sorumludur. Kim yönetiyorsa, kim öldürüyorsa, kim yıkıyorsa o sorumludur. O masada olmadıkça bu sorunun çözümü yalandır. Katliamı devlet, çözümü piyonlar gerçekleştiremez.
AKP hükümeti devletin elit, dar kadrolarıyla gizli yürütmek istediği ancak iddialarına göre deşifre edildiği var sayılarak kontrol edilmediği için durdurulan ''çözüm'' süreci 380 kişi ile yeniden başlatması, Kürdler ve dünya devletleri için ciddi bulunmayınca işlevsiz kalmıştı. AKP hükümeti sıkışınca kayyum atar gibi 'çözüm'ün muhataplarını atıyor. Üstelik devletle sorunları olmayanlardan seçerek! Peki devletle sorunları olmayanlarla ne konuşulacaktı acaba? Oslo görüşmelerinde devletin MİT müsteşarı, bürokrat kadrolarıyla sürüncemede bırakılan ''çözüm'' süreci neden boşa çıkarıldı? Bu kadar insanın öldürülmesi hangi sorunu çözdü?
Türkiye Cumhuriyeti, Suriye ve Batı Kürdistan'ın yıkımından çok etkin rol oynadı. TC'nin Kuzey Kürdistan'daki savaş siyaseti, Batı Kürdistan'dan ayrı tutulamaz. Kürdler bir statü elde etmesin diye dinci, terör örgütlerini AB, ABD ve Rusya'ya pazarladı. Fakat kabul görmedi. AKP hükümetin, Kürd direniş örgütlerini terörist gösterme ısrarı ciddiye alınmadı. Batı Kürdistan, (Rojava) direnişçilerin imha isteği kaale alınmadı. Bütün bu nedenlerden dolayı Kuzey Kürdlerin Batı Kürdleriyle dayanışma içine girmesini karada ve havada bombalayarak, şehirlerini yıkarak cezalandırdı.
AKP hükümeti, Kobané'nin görkemli direnişiyle ilk şokunu yaşaması Karizmasını çizdi. Kabullenmezse de, Batı Kürdistan'ın, haklı muhteşem yurt savunmasına yenik düştü. Söz konusu şeriatçı örgütlerle iş birliği görünür hale geldikçe saldırganlaştı. Kürd düşmanlığı Türkiye'yi uluslar arası islamist katillerin barınağına dönüştürdü. Türkiye hükümeti Suriye' rejimin kısa zamanda yıkılacağını, Türk islamist tezlerine paralel örgütlediği dinci gruplarla Suriye'yi yöneteceğini hayal etti. Rusya'nın Suriye üzerinde ciddi yatırımları olduğunu ve İran molla rejimin Suriye üzerindeki etkisini, Türkiye ile tarihsel düşmanlığını hesaplayamadı. Bu durumu fırsata çeviren İran Şii azınlık rejimi derin bir nefes aldı. Beşar Esad rejimine arka çıkma politikasıyla Suriye'yı bir ahtapot gibi sarmaladı. Suriye, Irak ve Yemen üzerinden Suudi Arabistan ve diğer Arap devletlerine karşı Şiileri manipüle etti. Rusya ile birlikte Türkiye'nin Suriye müdahalesini boşa çıkardı. Türkiye'ye ilk yıllarda ortadoğu'da adım attırmadılar.
Sonraki zamanlarda Rusya ve İran'ın Türkiye'yi Şengay beşlisine alma taktiği, AB ve ABD'ye karşı Ukranya, Yemen, Irak, Suriye ve benzer alanlarda elini güçlendirme politikası oldu. Oysa TC'nin öyle kolay ABD'de kopmayacağını en iyi bilen Türk yöneticileridir. Uçaklardan askeri araçlara herşeyleriyle ABD'ye bağlanmışlar. ABD döğmeye basarsa hiç bir araçları çalışamaz. Putin'de dahil TC'nin Kürd takıntısını ve Erdoğan'ın psikolojisini yönlendirdiler.
Kürdlerin Rojava'da devletleşemeyeceği sözü ile birlikte Esad'lı çözümü kabul ettirdiler. Türk hükümeti, hazır düşman görülen Kürdlere saldırdıkça Türk şoven milliyetçiliğin şahlanacağı geleneksel devlet politikasıyla başaracağını zannetti. Bölge ve dünyada yaşanan değişimlerin, köhnemiş sömürgeci politikalarla artık Kürdlerin yönetilemeyeceği gerçeğini kabullenemediler ve halen anlamış değiller. Kürdler devletleşiyor, vatan bölünüyor' histerisiyle evler, binalar, işyerleri ve sokaklar Türk bayraklarıyla donatıldı. Kürd toprakların her milimetresi bombalandı. Bin yıllık tarihi şehirleri haritada silindi. Genç yaslı, çocuk, kadın binlerce Kürd acımasızca öldürüldü. Büyük yürüyüşler ''vatan, kan bayrak'' ırkçılığıyla sürüyü harekete geçirmede bir estrüman gibi kullanıldı. İnsanların yarısı diğer bir yarısına düşman edildi.
Vatandaşı korumak ve hizmet götürmek için kurulan devlet aygıtı, vatandaşlarını ayrıştırmada, etnisite ve inançlar arası çelişkileri kışkırtmada, kitlesel şiddetle onbinleri, göç ettiren bir suç örgütü gibi çalıştırıldı. Vatandaşlarını bu denli vahşice öldüren ve üstün ırk algısından hareketle sömürgeci şiddet politikalarıyla yönetenlerin insan, vatan sevgisi kocaman bir yalan olduğu görüldü. Bir asırdır Kürdlere karşı savaşan, yüzbinlerce direnişçisini katleden NATO'nun havada, karada en modern silahlarla donattığı Türk ordusu, sözde IŞİD karşısında küçük bir kasabanın sınırına sıkışmış, ilerleyemiyor.! Suriye bataklığına saplanan, Esad'lı çözüme razı edilen AKP hükümeti, Menbiç'e, Rakkaya operasyon'a hazırlandığı palavraları atıyor.
Koalisyon güçleri komutanlar ve Beyaz Saray sözcüleri her gün YPG ve Peşmerge kuvvetleriyle birlikte çalışmaya devam edeceğiz demelerine rağmen, AKP hükümeti iç kamuoyuna yalan ezberini tekrar ediyor. Dünya kamuoyuna göre Kürd toprakları ancak Kürd ulusal küvvetleriyle, çalışılarak islamcı terörist ve işgalcilerden kurtulacaktır. Tabi bu yalın gerçeği asırlık Kürd işgalcileri olan Türkiye ve İran sömürgecilerine anlatamıyorlar. Malum Ankara hükümetin asıl hedefi ne islamist terör örgütleridir ve nede Esad rejimidir. Tek hedefi Kürtlerin önünü kesmek, Federasyon veya bağımsızlığını engellemektir. Bütün tarih boyunca çözüm Kürdlerin imhası üzerinde arandı. Bu günde durum farklı görünmüyor.
AKP yöneticileri bütün dünyanın gözleri önünde yalan söylüyorlar. ABD, AB Rusya yönetimlerine söyleyemedikleri şeyleri söylemişler gibi belirtiyorlar. Suriye'de alamadıkları şehirleri aldıklarını belirtiyorlar. AKP hükümeti, Rusya'nin toleransı ve ABD'nin sessizliğini fırsat bilerek Cerablus'u işgal etmesi kendisine yedirilemeyeceğini biliyor. O nedenle Kürdlerin ulusal özgürlüğünü engellemeye yönelik bütün denklemlerin parçalanacağı krizini yaşıyor. Dolayısıyla ateşkes ve çözüm arayışından başka opsiyonu bulunmuyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.