Türkiye’nin, Kıbrıs, Libya, Suriye işgali ve Akdeniz çıkarması yenilgi ile sonuçlandı. Erdoğan Aliyev’in Azerbaycan-Ermenistan savaşını, ''tek millet iki devlet'' politikasıyla provoke etmeleri Putin ve Rohani'nin sinir uçlarına dokununca kontrollu bir savaş halini aldı. Türk ordusunun üniforması giydirilerek bir parçası haline getirilen ve Türkiye'nin kontrolü altndaki sınır karargâhında özel üslenen Faylak Al Şam, isimli dinci, terör örgütünün İdlib karargahı, Rusya’nın hava saldırısıyla 80’den fazla cihatçının öldürülmesi, yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanması Karabağ’ın rövanşı olarak okundu. Türk devletinin saldırı sonrası Hama kırsalıda dahil altı 'gözlem' noktasında geri sayım yenilgisi, Rusya'nın planladığı şekilde gelişti. Görülen o ki, Moskova bu hamle ile Ankara ve Şam kartını Rojava ve ABD önderliğindeki koalisyon güçlerine karşı bir pazarlık olarak kullanacaktır.
Türk devleti, büyük bir gürültü ve fetih edasıyla işgal ettiği alanlarda pişman edilerek çekiliyor. Türkiye'nin Suriye, Batı Kürdistan işgali, uluslararası islamcı terör gruplarıyla işbirliği içinde olması hafife alınacak bir durum değil. O nedenle Oruç Reis'i, Akdeniz'de yelkenlere açma hezimeti,“Yunanları denize dökeriz” tehditleri kendilerine yedirildi. Ankara rejimi ve yalaka medyası, herkesin gördüğü bu gerçekleri tersyüz ederek “Karadeniz'de gaz-petrol hazinesi bulundu” manipülasyonuyla verirse sonuç bu olur. Neo Osmanlı hastalığı, AKP rejiminin çıkış ve çöküşünün iktidar malzemesi olarak Türk siyasal islam tarihinin en barbar dönemi ile, çöküş sürecini bir arada yaşatacak gibi görünüyor. O nedenle AB, ABD ve Rus yönetimlerinin rejim politikası çöküş sonrası hazırlığa evrilmiş.
Mezopotamya topraklarının, Erdoğan liderliğndeki selefi, dinci terör çetelerin saldırılarına haiz bırakılması ciddi bir sorun haline gelmiş. O nedenle Avrupa kamuoyu Erdoğan'ın, ululararası cihatçı örgütlerin kravatlı lideri olduğunu konuşuyor. Türk devletinin Suriye, Batı Kürdistan işgali ve cihatçı gruplarla işbirliği, Ankara'yı Libya, Akdeniz ve karabağ masasında dışladı. Putin ve Trump, Türklerin Kürd paranoyasını, Erdoğan’ın iktidar psikolojisini bölgenin jeopolitik hakimiyetleri doğrultusunda yönetiyorlar. Her iki tarafta Erdoğan, ailesi ve çevresinin kirli dosyalarına vakıfdırlar. O nedenle Ankara yönetimi, Rusya ve ABD ile pazarlık elini güçlendirmek için yeni provokasyonlar organize ediyor. İşgalci bölge devletlerin sömürgeci çıkarları yüz yıllık Kürd esaretine oturmuş. Dünya'nın en kalleş, en barbar laf anlamaz düşmanları Kürdlerin payına düşmüş.
Türk devleti, Akdeniz, Libya ve Suriye yenilgisini hasır altı etmek ve siyasi çöküşünü iç çatışma alanları üzerinde sürdürmek istiyor. Hatay, iskenderun provokasyonu ve önceden yakalanan gerillaların infazı sonrası Suriye, Batı Kürdistan'ın top ateşine tutulması bu işgal girişimin provası oluyor. Kürdistan coğrafyası bölge ve küresel güçler için öteden beri stratejik öneme haiz olması avantaj kadar dezavantajlara sahiptir. Ortadoğu'nun jeostratejik ve zengin kaynaklarıyla daha çok ilgili olmaları bölge rejimlerin eskimiş yönetim modeline müdahale durumudur. Rusya'nın Türkiye S-400 hava savunma sistemini iki milyar sekizyüz milyona kakalaması, Ankara'yı Rojava işgal batağında Kürdlere ve ABD önderliğindeki koalisyon güçlerine karşı dengede tutma taktiğidir. Ayrıca Rusya’nın Kafkasya, Balkan stratejisinde elini güçlendiren bir müdahale hamlesidir.
Türkiye'nin, Kürdleri öldürmekten başka Batıya karşı kullanacak fazla bir şantaji kalmadı. Devletin sağ, sol, liberal sıfatlarla iktidara gelen bütün rejimlerinin Kürd politikası, ''iç hain'' sıfatıyla ölümü gösterip sıtmaya razı etme retoriği bir yol ayırımı oluyor. “Eski Türkiye, yeni Türkiye” savunucularının, ırk cumhuriyetin inkâr, savaş sisteminde ayni yerde durmaları demokratikleşmeye asla götürmez. Eski yıkılmadan yeni inşa edilemez. Abraham Lincoln;“Başka ulusları özgürlüklerinden edenler er geç kendileri de özgürlüklerinden olurlar,”der.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.