Geçen hafta Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi Cezaevleri İzleme Komisyonu, 2021 yılı içerisinde cezaevlerinde gerçekleşen hak ihlallerini içeren bir rapor hazırladı. Raporu kamuoyu ile paylaşan komisyon üyesi Avukat Gizem Miran, Türkiye’de hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı yerlerden birinin cezaevleri olduğunu ifade etti. ''Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğü’nün 30 Ekim’de yayımladığı rapora göre genç, yaşlı, çocuk ve kadınlardan oluşan insan sayısı yarım milyondan fazla olduğu görülüyor. Türkiye ve Kürdistan cezvelerinde ölüm kalım mücadelesi veren bu suçsuz insanların önemli bir bölümü ağır hasta olmalarına karşın serbest bırakılmıyorlar. Rejime itiraz eden siyasi tutuklulara rehine muamelesi yapılıyor.
Cezaevlerinin 'işkence mekânları' haline geldiğini belirten Av. Gizem Miran, halen yoğun olarak ölümler, sevk, sürgünler, işkence, kötü muamele, tecrit ve izolâsyon, ailelerle görüş engelleri, haberleşme haklarının engellenmesi, disiplin soruşturmaları, hasta mahpusların hapishanede tutulması gibi çok sayıda hak ihlali yaşandığı açıklaması bana Diyarbekir zindan vahşetini ve 19 Aralık 2000 yılında yaşanan cezaevleri katliamlarını anımsattı. Diyarbekir zindan direniş (12 Eylül 1980) süreci ile birlikte 19 Aralık 2000 Yılında gerçekleştirilen Cezaevleri Katliamları bir barbarlık emsalidir. Diyarbekir cezaevi sömürge Kürd ulusun statüsüzlüğünden ayrı ele alınamayan daimi bir zulüm coğrafyasında bulunduğu için ayrı bir yazı konusudur.
19 Aralık 2000 Yılında gerçekleştirilen Cezaevleri saldırı kararı ise, 15 Aralık Cuma günü Ankara'da içişler Bakanı Sadettin Tantan, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Emniyet Genel Müdürü, Jandarma, Genelkurmay, MİT ve Sağlık Bakanlığı temsilcilerinin katıldığı gizli bir toplantıda netleştirildi. Başbakan Ecevit, cezaevlerine yönelik saldırıyı; “Teröristleri, terörizmden kurtarma operasyonudur” açıklamasıyla emir vermişti. Dönemin içişleri bakanı Sadettin Tantan, alınan katliam kararı şöyle açıklmıştı: “Bu operasyon çok önceden planlandı. Operasyonu özel eğitimli jandarma birlikleri ve Özel eğitimli Timlerle birlikte gerçekleştirdik.'' diye belirti. Böylece Türkiye Cumhuriyeti devleti bu katliamı fiilen ve resmi olarak üstlendi. 19 Aralık 2000 tarihinde, Sabaha karşı siyasi tutsakların kaldığı 40’tan fazla cezaevlerinde operasyon başlatılır.
İlk operasyon 22 cezaevinde aynı anda başlatıldı. Günlerce sürdürülen saldırılarda ağır Katliamlar gerçekleştirildi. Resmi açıklamalara göre: 8 jandarma komando taburu, 37 bölük ile 8 bin 235 asker, binlerce polis ve özel timler helikopter eşliğinde eli kolu bağlı tutsakların üzerine sürüldü. Cezaevlerin duvarları, çatıları iş makinalarıyla, bombalarla yıktılar 34 devrimciyi katlettiler, kimini diri diri yaktılar, yüzlercesini ise sakat bıraktılar. Ağır bir katliam gerçekleştirerek adına ''hayata dönüş'' operasyonu dediler. İnsanların kafa derisi yüzleri, vücutları, mum gibi erimiş tanınmaz hale gelmişti. Hitlerin SS’lerini aratmayan Türk subay ve özel timleri bütün koğuşları ateş altına aldılar. Hafızasını yitiren, sakat bırakılan yüzlerce insan. ''Kurşunlarla delik deşik edilmiş bedenler, halen ne olduğu anlaşılamayan kimyasallarla yakılıp kömür haline gelmiş cesetler, yüzleri tanınmayacak kadar yanan, parçalanan savunmasız insanlar.
Günlerce süren operasyonla Bayrampaşa'da altısı kadın 12 mahkûm diri diri yanarak katledildi. Yirmi iki cezaevinde uygulanan operasyonlarda 34 devrimci vahşice katledildi, 700'den fazla tutsak sakat bırakıldı. Bu katliamlarda insanlık suçu işleyenlerin tümü, haklarında açılan davalardan ya beraat ettirildiler yada davalar zaman aşımına uğratıldı. F Tipi Hapishanelerin mimarlarından olan ve “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasında Cezaevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat Ertosun’a 2004 senesinde hükümet kararıyla “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” verildi. Ertosun’a madalyasını veren kişi 2004’te Adalet Bakanı olan AKP’li Cemil Çiçek’tir.’’ Ertosun, 1998-2003 yılları arasında yürüttüğü Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevinden sonra 10 Eylül 2003’te Yargıtay üyeliğine seçildi. 2008-2012 yılları arasında ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeliğine getirildi.
Hazırlanan katliam planları Milli Güvenlik Kurulu eliyle tasarlandı ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından icra edildi. Çok yakın mesafeden atılan bombalar kurşunlar kullanıldı. Özellikle Bayrampaşa Hapishanesi’nde 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliam ve işkence ile ilgili 1460 asker hakkında açılan dava zaman aşımına uğratıldı. Çanakkale Hapishanesi operasyonuyla dört siyasi hükümlünün öldürülmesinden ve yüzlerce inanın ağır yaralanmasından sorumlu yargılanan güvenlik görevlilerin tümü beraat etti. Ümraniye Hapishanesi’ndeki operasyonda kasten insan öldürmekten dava açılan 267 özel tim, asker, polislerin tümü beraat etti.
Bayrampaşa'daki yaralı tutsaklardan Hacer Arıkan'ın, kafa derisi yüzülmüş, vücudu, saçları, kaşları yanmış, o güzelim yüzü erimiş, tanınmaz hale gelmişti, bir kardeşi yaralanır, abisi ise ölüm orucunda hafızasını yitirir. Bu insanlık dışı saldırılarla onlarca devrimci vahşice öldürülür. Kimisi diri diri yakılır ve sakat bırakılır. 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen bu katliamlarda her türlü kimyasal silah ve bombalar mahpus edilmiş devrimciler üzerinde kullanıldı. Ağır bir vahşet uygulandı. Özellikle son yirmi yılda yüzlerce Gerilla kimyasal silahlarla vuruldu. Hitlerin SS’lerini aratmayan Türk subay ve özel timler bütün koğuşları ateş altına aldılar. ''Kurşunlarla delik deşik edilmiş bedenler, halen ne olduğu anlaşılamayan kimyasallarla yakılıp kömür haline gelmiş cesetler, yüzleri tanınmayacak kadar yanmış, parçalanmış insan bedenleri...
Tutsaklar savunmasızdı. Sadece içeri atılan bombaları havalandırmadan dışarıya atmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Tutsak ailelerin dışında toplumsal bir sahiplenme ne yazik ki yaşanmadı. Cezaevlerinde eli kolu bağlı tutsaklar için en aktif eylem, ölüm orucu kararı alan örgütler, dışarda ayni sorumlulukla aktif bir tutum alamadı. Tutsakları katletme planına karşı caydırıcı eylemler icra edilseydi devlet yöneticileri bu denli pervasızca saldıramazdı. Halen yaşanan katliamlara karşı ortak bir inisiyatif geliştirilemedi. ''Faşizm, diktatörlük, iki ruh hastasının rejimi, barbarlık'' vs. Deniliyor. Ama demokrasi, hak, hukuk ve normal bir seçimin yapılacağı beklentisiyle acı bir ironi yaşanıyor. AKP rejimi son yirmi yılda çok ağır katliamlar gerçekleştirdi. Ağır insanlık suçları işledi. Şimdi yıllardır bu barbarlığa karşı üç maymunu oynayanlara sıra gelmiş. IŞİD, ÖSO, HTŞ, Elnusra gibi dinci, uluslararası terör örgütleriyle her türlü işbirliği ayan beyan orta yerde dururken, dışındaki bütün partileri, muhalifleri savunma pozisyonunda bırakmış olması gerçekten ilginçtir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.