Paris Kürd Enstitüsü tarafından organize edilen Kürd konferansı, Paris Lüksemburg Sarayı, Senato salonunda (14/05/2016) gerçekleşti. Lüksemburg Sarayı (Palais du Luxembourg) 6. arrondissement da, Odéon metro istasyonun üst tarafında ve meşhur Lüksemburg Bahçesinin havuz cephesinde bulunuyor. Lüksemburg Sarayın yapımına Kral 13. Louis\'in annesi Marie de Medici\'nin isteğiyle 1615\'te başlanmış, 1630\'da inşaat devam ederken kraliçe sarayına yerleşerek yaşamaya başlamıştır.
Sonraki yıllarda ise aristokratlara ikametgâh olmuş. Fransa devriminden sonra 1789 yapılan kanuni düzenlemelerle Devlet Konseyi binası olarak kullanılmış ve sonunda 1958\'de, beşinci cumhuriyet zamanında Lüksemburg Sarayı\'nın Fransız Senatosu olmasına karar verilmiştir. İç görüntüsü ve tavanı müze benzeri desenlerle dekore edilmiş bu renkli Lüksemburg Sarayı’nda, Fransa ve dünyanın kaderi hakkında önemli kararlar alınmış.
Lüksemburg Saray salonunda, Erdoğan\'ın Türkiyesi nereye gidiyor başlığı altında gerçekleşen Konferansta Otoriteryanizm, Kürd sorunu ve toplumsal özgürlükler tartışıldı. Konferans, Profesör Hamit Bozarslan ve Dr. Kendal Nezan moderatörlüğünde iki bölüm halinde devam etti.
Kısaca bir analizle özetlemek gerekirse: Erdoğan AKP\'si ilk yıllar politikasını küresel güçlere ters düşmeyen, yardımlarını sürekleştiren ve mağdur edilmiş, barışçıl, muhafazakar bir politika ile yola çıkar. Yargı, yürütme hukuk sistemi, ordu, mit basın, işveren çevresi ve teknokratlar üzerinde kurduğu hakimiyeti pekiştirdikçe ve devlete oturdukça söylem değişikliğini sürdüren AKP hükümetin, kamuoyunu hazırlamaya ihtiyacı olmadığı, Zira tek vatan, tek millet, tek bayrak şarlatanlığı arzulanan sürüyü harekete geçirmeye yetmişti.
Türk cumhuriyeti kuruluşundan günümüze kadar iç düşman, (Kürdler, Ermeniler) birde diş düşman paranoyası ile bütün sosyal, siyasal sorunların üstünü kapatmakta ustadır. Bu nedenle Türk hükümetlerin izlediği ırkçı, riyakâr politikalar sürüleştirilenlerin üzerinde çok rahat yürütülüyor.
Örneğin Libya (2011) politikasında ilk hafta Kaddafi den yana görünen Türk hükümeti kendisine 250 milyon Kadafi ödülünü getirince jet hızı ile Batı’dan yana tavır alma yüzsüzlüğü dünya kamuoyunda yankılanırken, Türkiye\'nin basın yayın organlarında, akademik entelektüel, şöven camiasında ya normal karşılanmış, yada Türk politikasının diplomatik bir başarısı olarak görülmüştür.
AKP hükümeti, Mısır müslüman kardeşlerin iktidarı ile zafer kazanmış bir eda ile aynı politikayı Sünni Türk İslam sentezi ile harmanlayıp Ortadoğu’da yayma stratejisine sarılması ve tabi Kürdlere kayıp ettirme takıntısı üzerinde bina edilen Suriye politikası bu nedenle tam bir çıkmaza dönüşmüştür. Erdoğan Libya politikasından günümüze kadar tutacak misali şantaj siyasetini sürekleştirince ABD, AB nezdinde dengesiz bulunmuş ve Suriye politikasında ortak resim verilmemiştir.
Libya\'yı alçakça dost adı altında arkada vuran Türk hükümetin başı Erdoğan, «dünya beşten büyüktür» çığırtkanlığı ile inandırıcı olmaya çalışması bir ironidir. Bütün dünya devletleri Erdoğan\'ın kurnaz, dengesiz politikasını fark etti. Arap baharı ile Erdoğan\'ın İslamist duyguları bir hayli okşandığını, Sünni İslam paranoyası ile ekstremist dinci odaklar paralelinde bölgesel bir güç olma hegemonyası peşinde olduğu ve El-kaide, Nusra, Ahrar us Şam türü yapılarla işbirliğinde çekinmeyeceği görüldü.
AKP\'nin Osmanlı yönetim tarzına dönüş arzusu öyle bir hal aldiki, Birinci dünya savaşı bile sadece Osmanlı devletini yıkmak için yapıldığı belirtiliyor. AKP hükümeti, Ortadoğu, Suriye bağlamında Kürdleri manipule etme olmazsa terörize etme politikası İslamist terör örgütleri üzerinde vekalet savaşı yürüterek bölgesel güç dengesinde söz hakkına sahip olma pozisyonuna kendini aşırı kaptırması ve muhtemelen devrilecek diktatörlerin yerine daha beterleri ile işbirliği yapması, tartışmanın odağını oluşturdu.
Türk cumhuriyet hükümeti, dış Kürdlerle çıkar eksenli dost görünmesi, iç Kürdlere saldırgan, seçimlere endeksli eritme politikası barışçıl bir çözüm ortamının oluşmasını engelledi. Son olarak Rusya uçağının düşürülmesi provokasyonu ile bütün tarafları zor durumda bıraktı. Nihayet Kürdler gibi savunmasız olmayan bir düşmanla karşı karşıya kalmıştı. Moskova yönetimine perde arkası teklifler, özür dilemeler, takla atmalar Rusları ikna etmeyeceğini anlayınca ABD, NATO\'nun eteklerine sığındı.
AKP hükümeti alışık olunmayan, otoriteryanizm yöntemiyle 2010\'dan sonra her şeye hakim oldu. Artık bütün kurumlar ya revizyondan geçiriliyor, yada bir biçimde tasfiye edilerek AKP\'ye göre şekillendiriliyor. TC\'nin devlet kodlarında sürekliliğini koruyan iç, dış düşman fenomeni günlük propaganda gündemi oluyor ve \'iç düşman\' politikası PKK\' özgülünde Kürd düşmanlığı biçiminde bir linç kampanyasına dönüşüyor. Bütün Türk hükümetlerince kullanılan \'iç, dış düşman\' politikası sürülerin rahat bir şekilde yönetilmesinde etkili bir silah olarak kullanılıyor.
Türk devlet yönetimi mevcut politikayı tehlikeli sonuçlarına rağmen sürdürüyor. Çünkü tersi riskli olduğunu, hazır devlet sahibi iken kısa yolda bütün suçları Cemaate yüklemeyi ve Kürdlere karşı savaşı yoğunlaştırarak sıyırılma planı yaptı. İktidar başlangıcın zıtına dönüşen AKP hükümeti barış, demokrasi kavramlarını kullanarak yardımını aldığı liberel, demokrat ve müslüman insanlarla alay edercesine diktatörlüğe dönüş yapması aklı başında herkesi karşısına aldırttı.
Türk ırkçı İslam sentezi ve Osmanlı Sünni vahabi ideolojisi ile bütün kurumları ele geçiren, türlü cemaatlerle sokağa salınan ve Sultan Selime gönderme yapma politikası ile herkes için bardağı taşıran son damla olmuştur. Türkiye halkı içinde tehlike olan bu durum, keza aynı fikirde olmayanları bir cepheye zorlamasına rağmen sömürgeci şöven politikaların hakimiyetinden kurtulmayan Kemalist parti, gerici medyası ve sosyal şövenleri Kürdler meselesinde birleşerek AKP iktidarını uzatmıştır.
Aydınlar bildirisinden rahatsız olan AKP hükümeti ve başı Erdoğan\'ın, Aydınlar hakkında ipe sapa gelmez küfür, iftira hakaret ve keyfi cezai yaptırımların başlaması için talimat vermesi ne tür bir diktatör olduğunu daha çok görünür kılmıştır. Türkiye\'de Kürd olmayan düşünürler, akademisyenler nihayet anladılar ki, barış ve toplumsal özgürlük Kürd ulusal meselenin çözümü, Kürd halkının kendi kaderini kendisinin tayin etmesi ile kazanılır.
10 Ocak bildirisi herşeyi kendi bireysel çıkarlarından ibaret görmeyen bir çok kesimi etkiledi.
Erdoğan hanedanlığı panik içinde ipe sapa gelmez hakaretlerle, onları hedef göstererek tutuklama, sindirme furyası başlattı. Bu siyasi olmayan, sosyal bilim çalışanların akademik bildiri eylemi şöven, klasik Türk aydın bakışına darbe vurması olumlu bir etki yarattı.
Türkiye\'de bir risk başlangıcı olarak klasik Türk aydın duruşunu teşhir eden bu bildiri altı dile çevrildi ve uluslararası sosyal bilim çalışanların desteğini aldı, etkili medya organlarında yansıması oldu. Kürdlere karşı bir etnisite soykırımı olarak sürdürülen Türk sömürge savaşına karşı kendilerini uzun yıllar kapatan bu zümre, sıranın kendilerine geldiğini nihayet anlamış gïbi görünüyorlar. 12 Ocak patlamasından sonra Erdoğan\'ın Aydınlara hitaben; \'bu çeteler, terörst yandaşlarıdır biçiminde\' hakaret, suçlayıcı ağza alınmayacak küfürlerde bulunması yeni imzacıların eklenmesine hizmet etti.
Gerard Groc, Türkolok, Sciences Po.araştırmacı.
Erdoğan\'ın seçimle iktidara meşruiyet kazandırması önemlidir. Fakat bu durumu sonraki yıllar için çok iyi niyetli kullanmadı. Özellikle Kürd söyleminde aşırı değişti. Kürd meselesini çok kullandı. Yüzde 49 oy almayı yüzde yüzün temsilcisi gibi görmesi yanlıştır. 2011-2014 arası boşluğu olumlu bir fırsata evirebilirdi, ama manipülasyonla idare etmeye çalıştı. Kürd ulusal meselesini tamamı ile iktidarını sürekleştirmek için kullanıyor.
Dış Kürdleri (Kürdistan Federe Devleti) muhatap görüntüsü ile bir siyasi hesap yapıyor. Ayrıca diğer gruplar var tabi. BDP, HDP üzerinde kültürel hak oyununun oynuyor. Sürekli çifte söylemle gündemde oluyor. Irak Kürdistan\'ı ile geliştirdiği ilişki tamamı ile Kuzey Kürdlerine karşı kullanma amaçlı oluyor, tabi ekonomik bölgesel menfaatlerde mevcut. Yani Kürdleri dizkalifiye etmek gibi tehlikeli bir oyun peşinde olduğu görülüyor. AKP Kürd meselesinde söyleme dayalı, fakat duyarlı, tutarlı olmayanların dikkate alındığı bir yönetim ve siyasi hesapla yönetiliyor. Biçiminde görüşlerini özetlemişti.
Profesör Ahmet İnsel,
\'Aslında çocukluğumdan bu yana Türkiye\'de her şey çok zor. Türkiye Otoriterizm sosyolojisi ile yönetiliyor. Otoriterzm modern, sağ, sol toplumlarda bir çok alanda uygulanmıştır. Davutoğlu yeni şafak yazılarında \'yeni bir medeniyet otoriterizmi anlatıyor. AKP etno nasyonalist, Sünni İslamist kimliğinden hiç vaz geçmedi.\'
Sünni ve milli diyor. Türkçü Sünniliği esas alıyor. Liberal resimler vermesi, neo sosyal bir politika izlediğini gizleyemedi. Eskide Kemalist bir iş adamı çevresi mevcuttu. Şimdi ‘de durum farklı değildir. Bugünde Erdoğan çevresinde bir işveren çevresi vardır. Aslında Türkiye 1920\'lerin mantığı ile devam ediyor. AKP için siyasi istikarsızlığın devamı için savaşın devamı lazım.
Erdoğan\'da bunu yapıyor. \'Erdoğan Osmanlı tarihine hevesli, ortaokul seviyesinde bir tarih bilgisine sahip ve ordada parlak bir öğrenci değildir. Zaten kendiside diyor, futbolcu olacaktım. Bu gün yüz binden fazla camiye adam yetiştiriliyor. AKP\'nin arkasında ultra nasyonalist MHP\'de yerini almıştır.
AKP\'ye karşı doğru muhalefet yapamayan CHP elit Kemalistlerin bir partisi haline gelmiştir. Son olarak CHP\'nin AKP\'yi desteklemesi HDP yanlışı görünmek istememesidir. Buda CHP\'nin AKP farksızlığına işarettir. Ayrıca Sözcü gazetesini diğer ulusalcıları okursanız zaten AKP li oluveriyorsunuz. AKP\'den daha gerici ve tutucudurlar. Birde bunların iktidar olacağını düşünün?
Ayrıca PKK\'nin hendek politikası objektif olarak AKP\'nin saldırılarına davetiye çıkarmıştır. Yani iki otoriter gücün birlik savaşı gibi yansımıştır. Çünkü her iki tarafta öldürülenleri normal görüyor, kanıksıyor, savaşın doğal bir sonucu olarak kabul ettikleri için savaşı durdurmak niyetinde görünmemeleri savaş suçu oluyor. AKP bu rahatlık içinde iktidar oluyor.
Kürdlere karşı savaşı 1990\'lardan daha ağır yürütmesi ve savaşı seçimle harmanlayarak kazanma planı çok tehlikelidir. Seçimleri kazanmak için savaşı sürdürmesi lazım, diğer türlü kayıp eder. Balangıç itibari ile toplumsal barışı ve tarihi bir kahramanlığı savunur göründü. Fakat daha sonra riskli görmüş olmalı ki, ayırımcı, savaş politikasına sarıldı.
Son 15 yılda kaç seçim yapıldı? Kürd meselesinin barışçıl çözümüne ilişkin çok imkânlar oluştu. Nerde ise bütün dünya devletlerin desteğini aldı ve herkesi şaşırttı. Şimdi başkanlık seçimi diyor. Kürd muhalefetini kriminalize etme, temsilcilerini parlamento dışı bırakma, vatan elde gidiyor milliyetçiliği ile diğer muhalefet partileri ‘de girdabına alması işini kolaylaştırıyor.
Erdoğan\'ın etrafında kümelenenler 2007 de bir hayli koptular. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında kopmalar hızlanıyor, çünkü artık seçim değil, referandum diyor Erdoğan. Yani her şeyi kendine bağlayan siyasi bir hesap yapıyor. Fakat ekonomik rant paylaşımında aile fertleri üzerinden Erdoğan\'a yakın duruyorlar.
Henri Barkey (Profesör Woodrow Wilson Center, Washington)
İkinci dünya savaşından bu yana TC\'nin müttefiki olan ABD, Kürdlere yönelik kitlesel şiddet boyutunda sürdürülen savaş hakkında ne düşünür ve bu Türk, Kürd savaşını durdurabilir mi yönünde görüş belirti. Aslında Obama, Ortadoğu politikasından Uzak Doğu’ya ağırlık vermek istedi fakat başaramadı.
Kürdler Türklerle komşu ve kendi coğrafyasında, Ortadoğu’nun yerleşik bir milletidir. \'Türkler Kürdlerle anlaşmak zorundadır. ABD, müttefiki Türkiye\'yi kayıp etmek istemiyor\'. Ancak Türkiye sürekli ABD\'ye siyasi, askeri ve bütün kurumlarına şüphe ile yaklaşması soğuk bir döneme yol açtı. Esad\'ın devrilmesi planı vardı.
Erdoğan bu planı Cebet el Nusra ve cihatçı gruplar üzerinde yürürlüğe koydu. ABD bu siyaseti kabul etmedi. Buda ilişkilerin daha çok güvensiz ve gerilmesine hizmet etti. Ayrıca cihatçı çeteler Türkiye\'ye çok yığıldı ve Türk hava yollarını bile çok yoğun kullanmaları dikkat çekici boyutlara ulaştı. Bütün bu nedenlerden dolayı ABD için öncelik hedef artık Esad değil, IŞİD ve benzer Cihatçı terör örgütleridir.
Erdoğan\'ın anti Kobane, cihatçı politikası bu durumu hızlandırdı, çünkü Kobané Türk hükümeti için IŞİD\'ten daha tehlikeli bulunmuştu. Fakat Washington\'un okuması öyle değildi. Çünkü Kobane zaferi bütün Kürdleri mevcut cihatçı çetere karşı daha çok motive etmişti ve bütün Kürdlerin ölüm kalım savaşına tutuşmaları dünya kamuoyunu etkilediği gibi Kürdlerin özgürlük mücadelesine ivme kazandırdı.
Türk hükümeti bu nesnel gerçeği doğru okumadı. PYD ve liderini terörist ilan ettiği dönem ile görüştüğü dönem arasında çok şey değişmemişti. Güven duyacağı ve işbirliği yapması gereken yerleşik bir halkı ve direniş örgütlerini, geçici olarak kullanacağı ancak kazanacağı belli olmayan cihatçı örgütlere feda etmesi başarı şansını sıfırlamıştı.
Kürdler siyasi bölünmüşlük yanında direnişçi özüne sahip ve asırlardır coğrafyasını fiziken\'de terk etmeyen yerleşik barışçıl bir toplumdur. Türk hükümetin bu yanlış politikası Kürdleri çok öfkelendirdi ve müttefikler açısından da bir güven kırılması yaşandı. AKP’nin bu politikası sonucu Türkiye\'de yani Kuzey Kürdistan\'da savaş yeniden başladı. Türk hükümetin Rojava politikası, PYD, YPG\'ye yaklaşımı ABD politikası ile çelişmesi bir ayrılık olarak devam etti.
Erdoğan hükümeti ABD\'ye istemediği halde incirlik üssünü açması ABD\'yi Kobane politikasından vaz geçirmek içindi. Fakat Washington\'dan kabul görmedi. Çünkü ABD\'nin Kobané\'ye müdahale kararı bizzat Obama tarafından alınmıştı. Bu gidişe göre ABD Raka\'ya PYD, YPG güçleri ile işbirliği yaparak müdahale edecek gibi görünüyor.
Ortadoğu\'da uzun yıllar uygulanan yanlış politikalar hiç değişmeyecekmiş gibi var sayıldı.
Kürdler bütün insani, etnik haklarından yoksun ve zorla yönetildi. Bu ağır haksızlık kötü alışkanlıklar üzerine bina edildi. İlgili bölge devletleri Kürdlerin sorunlarını barışçıl yöntemlerle çözme yerine güç birliği yaparak ezme, kriminalize etme yolunu seçtiler. Halende bu yanlış politikalarından vaz geçmiş değiller.
Korkarım Kürdistan meselesinin çözümü savaşta düğümlenirse Türkiye\'ye faturası ağır olur. Her iki kesim açısından da son derece yıkıcı olur. Tabi Türkiye\'ye ihtiyaç var. Ancak etnisiteler sorununda eski klasik, inkârcı politikalara şans verilmiyor artık. Günümüzde devletlerin kullandığı tekniği kullanan ve devletler yıkan Cihatçılar türedi. Özellikle İslamist cihatçı gruplarla direkt, indirekt ilişki içinde olan devletler var.
Söz konusu ekstremist terör örgütlerine yataklık, sevk ve idare eden hata özel istihbarat birimleri ile eğiten ve üzerinde vekalet savaşı veren devletler var. Keza söz konusu islamist terör çetelerine karşı savaşan devletlerce kayıtlar tutuluyor, belgeler dosyalanıyor. Nihayet her şey eskisi kadar gizli yürütülemiyor artık.
Rus lider Putin Antalya zirvesinde bu devletlerden söz etmişti. ABD\'ye göre, Türkiye hükümeti insan hakları, Kürd meselesi ve demokratik muhalefetin gelişmesinde iyi bir sınav vermiyor. Bu nedenle Obama, mümkün oldukça Erdoğan\'la resimlenmek ve aynı karede görünmek istemiyor. AKP hükümetin iç dış düşman paranoyası, IŞİD, Nusra\'ya arka çıkma politikası ABD\' kamuoyunu çok etkiledi. Mealinde görüş belirti.
Jean Marcou, (Profesör, Sciences Po Grenoble)
\'AKP asker bakış açısını kendi deyimi ile ustalık aşamasında 2010 da geriletiyor. Yeni projesine göre şekillendiriyor. Bu tarihte Başkanlık özellikle öne çıkıyor. Bütün kurumları kendine bağlama var.\' Aslında AKP\'nin Mayıs\'ta yapılacak kongresinden Başkanlık rejimi seçilecektir. Zaten mevcut yasalara riyayet edecek, nötre, normal bir cumhurbaşkanı olmayacağını, siyasi bir cumhurbaşkanı olacağını defalarca belirti.
Abdullah Gül\'ü kullandı, devre dışı bıraktı. Yedi haziran seçimi ile Kürdleri kriminalize edince Başkanlık yolu daha da açıldı. Kürdlerin dışındaki muhalefeti yerine göre ciddiye almadı, yerine göre çok kötü kullandı. Kemalistlerin klasik, Kürd karşıtı çözüm üretemeyen politikası Erdoğan\'ın uzun iktidar hesabına çok yaradı. Davutoğlu\'nu iç politika‘da çok kötü kullandı, dış politkada itibarlı hale gelmesini kendisi için tehlike olarak gördü. Son ABD\'ye gidecek olmasını böylece engelledi.
Otoriterizmi her alanda hakim kıldı. Eski ortak Cemaatin bütün mal varlıklarına el koymuş ve terörize etmiştir. Kürdlere karşı ağır silahlarla bir savaş başlatmıştır. Türkiye de birçok Kürd şehir ve yerleşimleri yaşanmaz hale getirildi. Suriye şehirlerinden farksız kıldı. Kendi politikasına biat etmeyen basın yayın organları, stk\'lar, gazeteci, liberal, demokrat, bilim insanları susturmak için bütün ağları harekete geçirdi.
Zaten AB son raporunda belirtilenlerin birçoğuna yer vermiştir. Kendini herkesin temsilcisi gören AKP aslında üçte ikilik çoğunluğa sahip değildir. Başka partileri katarak 330 bulabilir. Seçim senaryosu ile MHP\'yi yedekleyerek veya baraj altında bırakmak, HDP\'yi devre dışı bırakmak, işlevsizleştirmek siyasi hesabıdır. AKP devletin bütün ekonomik, siyasi, askeri ve yargısal imkânlarını eline geçirmiş kendisinden olmayanlara karşı otoriter bir hükümle kullanıyor.
Prof.Dr. Fincanci Korur,
\'Elbette temelini inkâr, imha üzerine kurmuş bir devletin hak ihlallerini anlatmak, takip etmek ve müdahale etmek gerçekten çok güçtür. Kürdler Ocak 31 Aralık 2015, yani sadece bir yılda 14221 kişi göz altına alınmış, tutuklanmıştır son iki yılda binlerce insan katledilmiştir.
Onlarca Kürd şehir, yerleşimleri devletin tank, top ve hava kuvvetleri tarafından bombalanmış veya yıkılmıştır. Bu baskılardan dolayı sekiz yüz binden fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldığı belgelerle açıkladı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.