Ortadoğu\'da Kürdistan\'ın bölünmüş coğrafik, siyasi yapısının devamı doğrultusunda politika yapan ve dünyanın en tehlikeli islamist terör örgütlerini Kürdlere tercih eden Türk cumhuriyet hükümeti yedi haziran seçimiyle birlikte Kürdistan\'ı yarı açık cezaevi haline getirme planıyla sistemli bir öldürme, boşaltma, kaçırtma projesi uyguluyor. AKP ile Kürdlerin statüsüzlüğünü derinleştiren, farklı kategorilere ayırmaya çalışan Türk işgalci sistemi sanki Kuzey Kürdistan\'ı yeniden fethetme provası yapıyor.
Türk cumhuriyet tarihi, bütün Baas rejim tarihlerinde olduğu gibi ilk önce Kürd nüfusunu kırma, göçertme temelinde işe başladı. Kürdistan\'ın demografik yapısını bozarak, tarihini çarpıtarak kendini inşa etti. Direnenleri tasfiye etme planı başarıldığı ölçüde, izleyici duruma düşürdükleri kesimlere de şiddetle yöneldiler.
Türk cumhuriyet varlığı Kürd nüfsunu kırma, demografik yapısını değiştirme politikasıyla kurgulanmıştır. Bütün Türk hükümetlerinde olduğu gibi AKP lideri ve yönetimi içinde Kürdlerin gaspedilmiş ulusal, siyasal haklarını elde etmesi, ortadoğuda statü sahibi olması ve devletleşmesi tehlike olarak kabul ediliyor. Bütün dünya devletlerin tanıdığı ve devlet bağımsızlığını resmileştirme aşamasında olan Federe Kürdistan yönetımı ile ekonomik, politik çıkar ilişkisi içinde olması söz konusu tehlikeyi ortada kaldırmaz.
Bu nedenle kitle tabanlı, örgütlü güçlere ve Kürdistanlı duruşa sahip şahsiyetli, bilinçli siyasetçilere pervasızca saldırılıyor. Kürd düşmanları için direnenlerin sivil ve savunmasız olmasının hiç bir önemi bulunmuyor. Şehirlerin yıkılması, bebeklerin, yaşlıların, kadınların ve direnme kategorisinde bulunmayanların bile pervasızca hedeflenmesinin nedeni acı çektirerek teslim almaktır.
Görülen o ki, Kürd sokağı, mahalesi ve şehirlerinin son altı ayda ağır silahlarla kuşatılması çıplak bir askeri işgalın dünya basınında işlenmesi yeni bir aşama ve ayrışmanın işareti olacaktır. Türk hükümeti Kürd şehirlerinde yüksek binalara keskin nişancıları, köşe başlarına kar maskeli katiller yerleştirerek, Tahir Elçi suikastinde olduğu gibi seçerek öldürmesi Kürd siyasetçi, aydın ve dostlarını ortak akılla karar vermeye ve yüzbinlerle sokağa çıkmaya mecbur etmiştir.
Oynanan oyun görülmelidir. Türk hükümeti Kürdleri göçe zorlayarak yeni bir nufus planlaması peşindedir. Kuzey Kürdisan\'da yıktığı mahale ve şehirleri yeni bir planla toplu konut adı altında kendisine bağlı muhacır ve işbirlikçi kesimleri yerleştirmek ve kalıcılaştırmak istiyor. Türk dinci hükümeti Kuzey Kürdistan\'ı yeniden feth etme, öldürme, yıkma, göçertme mantığı çerçevesinde stratejik bölgeler tesbiti doğrultusunda pilot alanlar belirleyerek toplu konutlar ihalesiyle Kürd nüfusu ve Kürdistan\'ın demografik yapısını değiştiriyor.
AKP birinci etapta Fetullah Gülen cemaati ile iktidar ortaklığı temelinde izlediği \'mağdur\' politikası sistemden şikayetçi olan Kürd, Alevi, gayri müslüm, devrimci ve demokratların iyi niyetlerini kullanma temelinde iktidara geldi. İkinci aşamada ise örgütlü Kürdleri potansiyel tehlike provokasyonuyla sürekli saldırı hedefı haline getirerek bütün faşist ve gericilerin fiili desteğini alma planını uyguladı.
Erdoğan Davutoğlu yönetimi, Kürdlerin dışındaki muhalif kesimleri kolay lokma hesabı ile ötelemesi ve Kürdleri düşman hedef önceliğiyle ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği uyguluyor. Türk devleti Kürd ulusal bağımsızlığını yerel yönetim seviyesinde, yani efendi işbirlikçi ilişkisinin resmiyet kazanması biçiminde ucuza kapatma hesabı ile saldırıyor.
Tabi bu hesap tutmayacaktır. Çünkü bütün dünya biliyor ki, Türk devleti, ordusu Kıbrıs\'ta olduğu gibi Kuzey Kürdistan\'da yabancı ve işgalcidir. Bu nedenle mutlaka terk edeceklerini bildikleri için korkutarak yönetmek, acı çektirmek, fakirleştirmek, geri bırakmak ve işbirlikçiler üzerinde yer altı, yer üstü zengin kayanaklarını çalmak, sömürmek temel amaç oluyor.
Türk cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, Müstafa Kemal gibi bütün eski arkadaşlarını tasfiye sonrası, Davutoğlu\'nu kullanarak elli yıl sonra tek partili rejime dönüş yapma politikası, Mustafa Kemal önderlikli CHP\'li yılarda yapılan planlı göçertme ve toplu susturma, konseptidir. Yirmi birinci yüzyılda Osmanlı histerisine tutulmuş ve otuz yıl sonrasını\'da yönetebileceğini hayal etmesi imkânsız ama ciddi bir tehlikedir. 19. 20. yüzyılda gerçekleşen Kürd katliamların günümüzde, 21.yüzyılın ilk yarısında binlerle, onbinlerle gerçekleşemiyor olması Türk, Arap ve Acem işgalci bölge devletlerin söz birliğini dinamitleyen, Kürdistan toprkaların yarısının Kürd otoritelerin denetiminde olmasındandır.
Ayrıca Kürdlerin TC ile işbirliği içinde olan IŞİD, Elnusra, Ahrar ul şam, Sultan Murad gibi islamist terör örgütleriyle savaş içinde olması dolayısıyla dünya kamuoyu nezdinde olumlu bir imaj ve desteğe sahip ve dört parçada örgütlü olmaktan kaynaklı pozisyonlarından ötürü dünya devletleriyle çıkarlarının örtüşmesi Kürdler lehine olumlu bir denge yaratmıştır.
Rusya gibi BM üyesi devletlerce, IŞİD, Elnusra, Elkayde gibi ekstremist islamist terörist örgütlerle resimlenen ve suç üstü yakalananan Erdoğan yönetimi, Kürdlere karşı başlatığı iç savaş siyasetiyle yaptıklarını unuturmayı hedeflemiştir. Direniş merkezi olarak belirledikleri Cizre, Sur, Slopi, Sirnak gibi onlarca Kürd şehir ve yerleşımlerınde Kadın, çocuk, yaşlı genç demeden bir devlet terörü estiriliyor. Türk faşit dinci hükümeti barikat, hendekler bahanesi ile yüz binden fazla ordu gücünü hava desteğiyle birlikte en modern silah ve tecizhatla donatmış, Kuzey Kürdistan\'a sefer başlatmıştır.
Türk devletin basın yayın organları, üniverisite hocaları, akademisyen, yazar ve gazetecileri sistemin nimetlerinden faydalanmak, Kürdlere saldırarak iş bulmak ve şahsı mefaatleri için yaşanan insanlık dışı uygulamalara sesiz kalmıştır. Gelinen aşamada yalakalıkta birbiriyle yarışan, Maaş, mevki karşılığında satın alınmış gazeteci, yazar, stratejist, prof. Ögretim üyesi, vekil vb. Etiketli tipler birer polis, özel tim ve genelkurmay yardımcısı gibi davranıyor ve Türkleri daha çok faşistleştiriyorlar. Dolayısıyla Kürdlerin katili olmayı redetmiyorlar.
Moral, Mücadele ve Kurtuluş, Kürd dinamiklerin politik hareketlerin, sivil kurumların birliktenliğinden geçer. Kürd siyasetçileri birbirlerine yüzlerini dönmezlerse acıları Kürd halkı çekecektir. Sömürge altında olan milletlerin temel hedefi ulusal birlik ve bağımsızlıktır. Ulusal potansiyeli, siyasal hakları ve bütün bir iradesi gaspedilmiş Kürd toplumun kayibedeceği hiç bir şeyi kalmamıştır.
Kuvvetini ve mutlak kurtuluşunu haklı konumundan alan bir toplumun kazanmaktan başka bir yolu bulunmuyor. Bu ndedenle sömürgeci politikalarla yönetilen ulusların varlık yokluk meselesi haklı olarak milli iradesinin var olup olmadığı bazında tartışılmıştır.
Dünya\'da hiç bir kurtuluş örgütü muhatap alınma karşılığında varlık sebebinden uzaklaşarak öncülük ettiği halkını, düşmanların insafa geleceği beklentisine sokarak bir hak elde ettiği görülmemiştir. İşgal, ilhak ve sömürgeci politikalarla yönetilen Kürdistan ve Kürd toplumun politik örgütleri işgalciye karşı bütün Kürd dinamikleriyle birlikte anti işgalci siyaseti temel almasıyla başarır.
Kürd ve Kürdistan\'ın özgürlüğünü gecikteren, en ağır acıyı veren, düşmanlarına karşı çaresiz bırakan güçte düşüren, donanımsızlaştıran, parçalara bölen, mücadele şevkini kıran ve hata düşmanına sığınmasını sağlayan anti işgalci ulusal kurtuluş zeminde buluşmamadır.
Kürdler, her türlü soykırım politikalara rağmen uzun direniş tarihine sahip niteliğiyle işgalcilerden kurtulmamış olması, efendi köle ilişkisinin siyasi liderler üzerinde Kürdlere empoze edilmesidir. Bu nedenle temel sorun Kürdlerin ulusal kurtuluş siyasetiyle yönetilip yönetilmediği meselesidir. Halkı bu olgular doğrultusunda uyarmak, bilgilendirmek ve örgütlemek yaşanacak acıları, manipulasyonları azaltabilir. Saldırı altında olan şehir ve yerleşimlerdeki halkın, işgale karşı tavır geliştirmesi bayraklaştırılmalıdır. Fiili saldırı altında olmayan alanlar sırasını beklememelidir.
Ulusal birlik siyasetiyle bu alanlar duyarlı hale getirilmelidir. Tek örgüt politikası ile Kürdler zayrıf düşürülüyor, düşmanlarına karşı savunmasız bırakılıyor. Küçük olsun benim olsun poltikası ile Kürdün toplumsal özgürlüğü ve ulusal bağımsızlığının önü kesiliyor. Bu kahredici, düşman politikası ile Kürdlere öz güven kırılması uygulanıyor.
Kendisi gibi düşünmeyen, kendi örgütüne benzemeyen Kürd yurtsever politik örgütleri, kişileri dışlayan bu zihniyet Kürd düşmanlığını besliyor ve bölünmeyi derinleştiriyor. Özgürlük mücadelesinde ömürlerini tüketen binlerce Kürd siyasetçisinin kendileri gibi düşünmemeden kaynaklı fikirlerinden dolayı hain ilan edilmesi kilise kanunlarıyla yöneten çağ dışı mantığın bir izdüşümü olarak Kürdlere zarar veriyor.
Farklı fikirlere demokratik tahammül göstermemek yanlış bir siyasettir. Türk işgalci politikalara karşı ulusal birlik siyasetiyle ortaklaşılmalıdır. Eğer Sur\'a beşyüz bin kişi yürüseydi Cizre yıkılmayacaktı. Robosk katliamı veya Varto katliamı için bütün Kürd şehirlerinde yüzbinler ayağa kalksaydı. İkinci katliam yaşanmayacaktı.
Peki bu güç olmasına rağmen neden gerçekleşmiyor? Asıl işbirlikçilik bu politikada gizlidir.
Adı sıfatı ne olursa olsun hiç bir siyasetçinin Kürd halkı adına devletleşmeye karşı çıkmaya hakkı yoktur. Kürd şehirleri toplarla dövülüyor, sokakları tanklarla işgal edilmiş bebekten yaşlıya herkes kurşunlarla yaralanıyor, öldürülüyor, göçertiliyor. Örgüt liderleri ezberlemiş kültürel soykırımdan söz ediyorlar ! \'\'İktidar, devlet istemiyoruz diyorlar.\'\' Bir gün sömürgecilik, ertesi gün oligarşi diniliyor. Bu kafa karışıklığıyla özgürluk siyaseti savunulamaz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.