Türkiye ortadoğu\'da doğal gaz, petrol ihrac transitin önemli merkezlerindendir. Kürdistan toprakları da, söz konusu merkez olmanın yanında, bütün bu zengin rezervlerin ana yatağı durumundadır. Rusya ise Amerika Birleşik Devletleri’ ardında ikinci büyük küresel silah ihracatçısı ve doğal gaz, petrol rezervleri kontrol eden, önemli güç yansıtma kapasiteleri olan bir askeri potansiyele ve nükleer caydırıcıya sahiptir.
Doğal olarak çok stratejik bağlantıları olan Ortadoğu\'da Moskova ile Ankara\'nın düşürülen uçak sonrası dibe vuran ilişkinin, yeni \'stratejik\' anlaşmalarla onarıldığı görüntüsü pragmatistdir. Çünkü İki ülke arasındaki krizin uzun zamana dayalı geliştiğini Rus uçağının düşürülmesinin yalnızca bardağı taşıran son damla olduğunu, Kafkaslar, Ortadoğu, İran, Ukrayna, NATO, BMD [Balistik Füze Savunması], doğalgaz boru hatları gibi meseleler hakkındaki ciddi anlaşmazlıklar hasıraltı edilmiş gibi görünüyor.
Rus stratejist Andrey Kortunov: \'\'iki ülke arasında herhangi türden bir stratejik uzlaşıyı, yahut bir Rusya-Türkiye “Büyük Pazarlığı”nı gerçekçi bir şekilde tartışamayız.\'\' Diyor. Demek oluyorki, Putin Erdoğan görüşmesinde, Karşılıklı güven ve stratejik derinliğin olması için Türk tarafin köklü bir değişmi yaşaması lazım. Aksi durumda Putin, Erdoğan’ın günahlarını bağışlaması fikri gülünç bulunuyor.
Aslında taraflardan biri veya diğeri ilişkileri onarmak için ne yapabilir? Sorusu her şeyi açıklıyor. Görünen o ki, Türkiye sunucu, Rusya ise alıcıdır. Nedenmi? Uzun bir kabadaylık sonucunda, kimin kime gitiği diplomasi\'de önemli bir adımdır. Biliyoruz ki, Putin, Rusya\'nın Suriye çıkarlarını Türk tarafına onaylatarak Cerablus işgaline evet dedi. Tabi bu işin görünen tarafıdır.
Rusya, Suriye’yi ortadoğu karargahı olmanın yanında, Güney Kafkaslar’a ve Orta Asya’ya olan yakınlığı ve yarım asırlık yatırmlarından dolayı Libya olmasını istemez. Doğal olarak en kötü ihtimal üs alanlarını, Lazkiye, bölgesini kontrol edeceği riskinden kaçınmıyor. Süriye savaşından dolayı oluşan diğer bir boşluk ise İran tarafından doldurulmuş. Bu temeldeTürk hükümetin psikolojisi ve yönetememe boşluğu, zayif yanları biliniyor. Dolayısıyla yarım asırlık ABD\'ye bağlılığı, AB\'ye girme hikayesi, NATO üyesi Türkiye, Rusya\'nın hangi boşluğunu dolduracak.?
Uzun yıllardan beri Kürdistan\'ın dört işgalcı devletin birbirleri ile olan tarihi çelişkileri ve sadece Kürdlerin özgürlük ve bağımsızlığına karşı birleşmeleri, saçından tırnağına kadar emperyal güçlere bağımlı bırakmıştır. Bu nedenle Küresel güçlerin ortadoğu strateji ve ihtiyaçlarına göre paylaşılmışlar. Ayrıca dini inancı siyasi estrüman haline getiren bölge yönetimleri, ellerinde büyütükleri El kayde, IŞİD, Elnusra gibi terör örgütleri ellerinde patlamıştır.
Zaten islamcı bölge devletlerin işgal ve diktatörlükle yönetmesi, Ortadoğu\'da elli milyonu aşkın Kürd toplumunu görmezden gelmesi, bütün zengin kaynaklarını talan etmesi ve bir çok etnik, dini inancı nefesiz bırakması, keza toplu katliam, jenosid politikaların sürdürülmesi, küresel güçlere enfes bir müdahale davetiyesi sunmuştur. Tabi olarak bu durum Rusya, ABD, AB Emperyalist yerleşım stratejisini derinleştirmiştir.
Tabi mevcut durum küresel güçlerin birbirleriyle olan çelişkilerini\'de bir hayli derinleştirmiştir. Rusya\'nın, Şam, Tahran, Bağdat hatıyla ABD ve AB\'ye pazarlarını kaptırmama çabası, keza ABD ve AB\'nin; Tel Aviv, Erbil, Ankara, Riyad bağlantılarıyla ortadoğu pazarına hakim olma politikası bir denge savaşına dönüşmüştür.
Söz konusu çelişki ve çıkarların bölge yansıması gelişmelere göre bir seyir izliyeceği için mevcutları vaz geçilmez kılmıyor tabi. Rus komersal dergisine göre; Putin\'in, Erdoğan\'la buluşması, Batıya karşı elini göçlendireceği belirtiliyor. Tabi Türk basınına göre ise ayni şey Erdoğan için var sayılıyor.
Yatırımcılar için, Türkiye\'nin doğal gaz, petrol ihraç transitin merkezlerinden biri olması, devasa Kürd meselesinin çözümsüzlüğünden kaynaklı istikrarsızlığı yadsımıyor. Türkiye\'nin, Kürdlerle yaşanan iç savaş, azınlıklar meselesi, Ortadoğu kapsamında birleştiği ekstremist islamcı örgütleri, dolayısıyla hiçe sayılan uluslararası hukuk ve gittikçe yaygınlık kazanan kitlesel şiddet politikası güven vermiyor.
Türk hükümet politikası dengesizdir. Ve mutlaka bir yere toslıyacaktır. \'\'Ortadoğu\'ya barış getirelim\'\' diyen Türk cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye\'de öldürülen Kürdlerin Ağustos-Eylül bilançosunu 377 kişi olarak açıklaması hangi yatırımcı için istıkrarlı bulunur ?
Rus stratejistlere göre; Rusya ile olan sorunlar ciddidir. \'\'Rusya, 1979’daki Afganistan müdahalesinden beri ilk kez eski Sovyetler Birliği sınırlarının dışında askeri güç kullandı. İlk kez bir Rus savaş uçağı NATO üyesi bir ülke [Türkiye] tarafından düşürüldü. İlk kez Rusya, Arap dünyasının orta yerindeki geniş kapsamlı bir savaşta merkezi bir oyuncu oldu.\'\'
Rusya, Türkiye ile Suudi Arabistan’ı, Suriye’de militan radikal İslami grupları desteklediğini bir çok defa belgelerle açıkladı. Ankara ve Riyad ise Rusya’nın Şam’daki Beşar Esad rejimine verdiği desteğe karşı çıktılar. Şimdi bütün bunlar olmamış gibi bir havanın estirilmesi manipulasyon politikasıdır.
Biliyoruz ki, bugün Rusya ve Türkiye arasındaki en kritik anlaşmazlık sebebi – bütün öteki anlaşmazlıkların ve ihtilafların yanında – Suriye meselesidir. Rusya, Suriye ile olan stratejik çıkarlarını, Kürd federasyonuna açık toprak bütünlüğü politikasıyla savunurken, Türkiye kendini parali hale getirdiği Suriyeli Türkmen, Arap grupların ve Şam, Kürd karşıtı öteki yabancı islamcı grupların geleceğinden sorumlu hissediyor.
İran ve Körfez devletleri dahil bir dizi harici aktör de çeşitli Suriyeli grupları (Hizbullah, Elnusra, gibi) örgütler üzerinde kendi çıkarlarına uygun bir vekalet savaşı yürütüyorlar. Kürd cephesinde ise Batı Kürdlerin, Arap kemeri projesine rağmen yerleşik nufus ağırlığını koruması ve ENKS, PYD temsilinde Federasyon, bağımsızlık hakkını savunması, mevcut harici sömürgeci devletlerin Ortadoğu planlarına karşı meşru bir savunma hattı yaratmıştır. Zaten Türk devletin Kuzey Kürdlere yeniden savaş açma nedeni Batı Kürdistan\'ın sınırlara vuran alan hakimiyetidir.
Evvela, Türkiye\'nin Kürd meselesinde Suriye\'leşmeye doğru gitmesi ve İran\'ın Kürd, Belucin, Arap körfezı ve Suudi\'lerle Yemen kapışması, küresel güçlerden birine mahkum bıraktığını iyi kavramak lazım. Ortadoğu rejimleri (özellikle Türkiye, İran, Suudi Arabistan,vd.)diktatör nitelikleri ile sorun çözen değil, çoğaltan politikalarıyla daimi müdahaleyi zamana yaymışlar. Yani yerlerine getirilecek rejimlerin bekleyişi içine girmişler. Bu boşluklar küresel güçler tarfında ihtiyaç duyuldukça kullanılacaktır. Putin bu fırsatı değerlendiriyor.
Başarının temeli hazırlık ve fırsatları kaçırmamak olduğuna göre, Kürd parti liderleri rollerini bu doğrultuda icra etmelidir. Kürdler işgal altında kurtulacaktır. Kürd Milleti, her ulus gibi kollektif çıkarlarını, devletleşme hakkını uluslararası hukukla teminat altına almalıdır. Devlet bağımsızlığını henüz ilan etmeyen Federal Kürdistan\'a, Batı Kürdistan\'ın ses vermesi Kürdlerin elini güçlendirmiştir. Batı Kürdistan bölgesinde oluşan kantonların yerlerini Federasyon\'a bırakma çalışması ve muhtemelen Federal Kürdistan\'la bütünleşmesi, Kuzey ve Doğu Kürdistan parçalarını derinden etkileyecektir.
Öyle görünüyor ki, Ortadoğu coğrafyası ile mazisi 18. yüzyila dayanan Rusya\'nın, miyadını doldurmuş sömürgeci bölge devletlerine pişman olacağı yatırımları yapmayacaktır. Moskova hükümeti, birinci dünya savaşı sırasında ve 1946 \'da Kürdlere yaptiği yanlışları gidermelidir. Rüsya, Ortadoğu\'da kalıcı olacaksa, bütün jenosidlere karşın toprağını işgal altında kurtarmaktan yılmayan ve bölgesel aktör durumuna gelen Kürd ittifakına ihtiyaç duyacaktır.
Putin ve Erdoğan, Ortadoğu zengin rezervlerin ev sahibi olan Kürdistan\'ın, sömürge varlığı ve Kürd partileri arası ayrılıkları firsat kabul ederek, Kürdistan coğrafyası üzerinde stratejik anlaşmalar imzalamaları uzun ömürlü olacağını düşünmüyorum.
Asıl düşündürücü bulduğum Kürdistan\'ın Güney ve Batı bölgesinde bağımsızlık ruzgarı hakim olmasına rağmen, ulusal ordu, ekonomi, dış politika gibi devletleşmenin temel dinamiklerinde buluşmayan Kürd otoritelerin, ben merkezci politikasıyla söz konusu stratejik anlaşmaların hizmetçisi ve hedefi olmaktan bi haber duruyor görünmeleridir.
İstanbul dünya enerji kongresinde PKK\'yi katılımcılara şikayet ederek konuşmasına başlayan Türk cumhurbaşkanı Erdoğan, istemesede Türkiye işgali altında olan otuz milyonu aşkın Kürdistan\'lının hiç bir kollektif hakkı olmadığını hatırlattı. Mubarek, öyle bir dramatik konuşyor ki, sanki PKK iktidar, AKP\'de muhalefettir.! Doğrusu koskoca ülkeyi yöneten bir liderin bu denli kinle yüklü olması insanı dehşete düşürüyor. Tabi sorunun olduğu yerde çözüm aranmazsa sonuç bu olur.
Türklerin barışçıl yöntemlerle çözmek istemediği Kürd sorunu ve bu nedenden dolayı yaşanan iç savaş, azınlıklar meselesi ve ırkçı, dinci politikalarla yönetme paranoyası sadece Kuzey Kürdistan\'ı harabeye çevirmemiş, etnisiteleri, inançları, insanları birden çok cepheye ayırmıştır. Türk devleti bu yönetememe politikasıyla Ortadoğu masasında yer istemesi ciddi bulunmamıştır.
Çünkü Türk hükümetin liberal muhafazakâr başlangıcı, IŞİD, Elnusra ile işbirliğine evrildi. Esat rejimini düşürme ısrarı Esat\'lı çözüme dönüştü. Kürdlerle başlatılan barış yerini savaşa bıraktı. 377 kürdün öldürülmesini Ağustos-Eylül bilançosunun başarısı olarak açıklayan Türk hükümeti, Ortadoğu masasına ihale ve tetikçilik dışında ne katabilir. ?
Kürdler Suriye ve Irak\'tan kurtulmuştur. İran ve Türkiye ise geçen yüzyılın başında kurgulandığı biçimi ile devam etmesi imkânsız olmuştur. Osmanlı ile imzalanan Sevr Antlaşması Bağımsız Kürdistan Devleti’ni kapsamıştı, ancak bu anlaşma uygulanmadı. 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Musul’un Irak’a devredilme biçimi yapay ömrünü tamamlamıştır.
Şimdi Musul\'un yeniden koparıldığı Kürdistan\'a bağlanırsa gerçek sınırlarına oturacaktır. Türkiye ve Iran\'ın, Musul operasyonuna katılmak için can çekiştikleri biliniyor. Fakat yaklaştırılmayacaklar. İran Şii eksenli Haşdi Şabi üzerinde karıştırıyor. Türkiye ise Sünni nufus üzerinde oynuyor. Fakat planları boşa çıkarılacak.
Irak Meclisi, Türk askerlerini \"işgalci güç\" olarak kabul eden yasa tasarısını onayladı ve BM\'nin müdahalesini istedi. Irak Başbakanı Haydar el İbadi, \'\'Ankara ile Bağdat arasındaki kriz bölgesel savaşı tetikler\'\' açıklaması yaptı. Uluslararası Koalisyon Gücü Sözcüsü Albay John Dorrian\'ın \"Türk ordusu Başika\'da illegaldir.\'\' dedi. Kürdler\'in İran ve IŞİD\'ın Şii versiyonu, Haşdi Şabi\'nın karışmasını savaş sebebi sayması ve kualisyon güçlerince karşılık bulması iki sömürgeci devletin muhtemel oyunlarını şimdilik boşa çıkarmış görünüyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.