8 Mart, dünya kadınların özgürlük mücadelesi, anti demokratik rejimlere ve erkek egemen sistemine kadınların haklarını anımsatan bir gün olarak kabul ediliyor. Ama kitlesel şiddet mazoşizmin olağan hale gediği ayırımcı, işgalci gerici rejimlerde kadınların öldürülmesini sembolize ediyor. Bugün bile Türkiye\'nin 3 farklı şehrinde 3 kadının öldürülmesi her şeyi açıklar niteliktedir. 8 Mart, dünya emekçi kadınlar günü bütün ülkelerde barış içinde kutlanırken Türkiye\'de şiddetle bastırılıyor.
Boyun eğerlik ruhsal bir köleliğin ifadesidir. Kadına boyun eğdirmeye çalışan bir yönetim veya kişi ilkeldir. Normal bir ruh haline sahip değildir. Erkek egemen toplumunda Ruhsal köleliğin kadına örtülmesi için uzun zaman gerekmiyor. Kişiye bir kader gibi benimsetilmesi ve gerici toplumun rahatsız edici kontrolcü eforuna terk edilmesi yeterlidir. Örnek kime sorsanız kadınlara saygılı olduğunu söyler. Neden çünkü kadın savunmasız bırakılmış ve en zaif duruma itilmiş. Doğru olan havayı geldiği gibi, rüzgarı estiği gibi, kadını da olduğu gibi kabul etmektir.
Türkiye cumhuriyeti türkçü islamcı sözleşmesiyle doğası gereği bölücü ve ötekilestirici bir sistemdir. Bu niteliği ile tüm etnisite ve inançlarda olduğu gibi kadınlar içinde yasakçı ve öldürücüdür. Türkiye Cumhuriyeti, siyasi ve ideolojik olarak dışladığı etnisite, kadın ve inançlarla ilişkisi red ve inkâr üzerinden tahkim edilmiş. Bu anti demokratik otoriter tekçiliğin hüküm sürdüğü bir atmosferde kadın güvenliğinden ve özgürlüğünden söz edilemez.
Tekçi cumhuriyet rejimlerin temel harcı, kaba kuvvet erkekçi östenciliğe dayalı cahil çoğunluğun ataerkil cehaletidir. Ortaçağ zihniyetidir. Tanrıdan vahilere yukarıdan aşağıya tasavvur teolojisiyle topluma kader kefeni gibi giydirilen bir idare modeli olmuş. 8 Marta ne olmuştu? 8 Mart 1857 tarihinde New York kentinde 40 bini aşkın dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları için bir tekstil fabrikasında greve başlar.
Polis işçilere saldırarak fabrikanın kapılarını üzerine kilitler ve önünde barikat kurar. Fabrikada çıkan yangından kaçamayan işçilerden 129 kadın yanarak hayatını kaybeder. Daha sonra ölen işçilerin cenaze törenine 150 bine yakın insan katılır. 8 Mart 1908\'de New York\'ta sosyalist kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle miting düzenlenir.
26-27 Ağustos 1910\'da Kopenhag\'da toplanan 2\'nci Enternasyonal\'e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı\'nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi delegeleri Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg\'un önerisi ile 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması kabul edilir. 1917\'de Rusya\'da çarlığa karşı gelişen ayaklanmaların 1917 Ekim Devrimin etkisiyle dünya emekçi kadınlar günü” olarak kabul görür.
1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı ile enternasyonalize olur. 1975\'te Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak tanımlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 1977\'de resmiyet kazanır. 8 Mart, Kürd kadınları şahsında dünden bugüne tarihsel bir direnişle toplumsallaştı. Kürd kadını, işgalci rejim ve işbirlikçi cihatçı çetelere karşı verdiği milli direnişle dünya kadınların saygınlığını kazanarak enternasyonalize oldu.
Kürd kadının ulusal kodlarında olan direniş kültürü ve soylu duruşu Peşmerge\'den Gerillaya ve Jina Emini\'nin şahadeti ile dünya kadınların kurtuluş mücadelesinde bir manifesto oldu. Tabi sömürgeci ulusların ezilenleri bu çıplak gerçeklerin altında ezilerek östenci bir şovenlikle görmezlikten gelmesi ve yöneticilerin ırkçı savaş politikasına sesiz kalması, şimdi kendileri içinde bir çıkmaz halını almış. İçten pazarlıklı, yapay bir ilişkinin devamında güven ve güzellik beklenemez.
Koloniyalist ve anti demokratik rejimlerde genelde kadınlar, özelde sömürge kadınları, bir ihtiyaç nesnesi olarak görülüyor. Türkiye\'de yapılan araştırmalara göre kadın cinayetlerin yüzde 60’ın faili koca/sevgili veya eski koca. Kadınların yüzde 53’ü ateşli silahlarla, yüzde 61’i ev içinde öldürülürken, yüzde 29’u ise sokak, orman gibi tenha yerlerde öldürülüyor. Toplumun yarısını oluşturan kadınların özgürce yaşam hakkı, özgünlüğü ve güvencesi caydırıcı yasalarla korunmalıdır. Kadına yapılacak saldırılar şiddetle cezalandırılmazsa önü alınamaz. Toplum, kadının özgür gelişimini kabullenemiyorsa yeniden şekillenmelidir.
Kadınlar, işgal altındaki uluslar gibi çifte baskı altındadır. Kadınların, eşitlik, özgürlük meselesi, erkekler nezdinde hayret edici bir riyakârlıkla savunulduğu için kabulü kolay olmayacak. Kadınları erkeklerden eksik gören cahil bir çoğunluk mevcut. O nedenle kadınların kurtuluşunu işgal altında olan bir ulusun kurtuluşuyla eş görüyorum. Kadın ne kadar özgür olsada erkek kadar olamıyor.
Kadının, erkeğin egemenliği altına girmesi gerektiği hiç bir yerde yazılı olmamasına karşın, bu sanki herkesin kafasına işlenmiş ve nakşedilmiş bir yasa gibi uygulanıyor.\'\' Hatta kadınlar arasında bile bu inancın çokça taraftarı bulunur. Erkeğin egemenliği altına girmek için kadının yaratıldığına inanan mahluklar, sürüler her gün konuşuyor ve yazıyorlar. \'\'Kadın olmak çok zor bir iştir. Çünkü erkeklerle uğraşmak zorundadırlar. “Joseph Konrad
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.