Türkiye ordusunun sınır ötesi Kürdistan’ı işgal operasyonu devam ediyor. Bu işgal başladığında Avrupa Parlamentosunda konuşuldu ve kınandı. Batı medyası haklı olarak Türkiye'nin Kürdistan'a saldırdığını yazdı. Gerillalar özgülünde Kürdler hedeflendi ve Kürdistan’ın belli bölgelerin işgali planlandı. İşgal harekatına karşı siyasi çevrelerde ve halkta beklenen ortak bir duruştan çok Kürd partileri arası gerginlik gündem oldu. Dünya medyası 50 milyonu aşkın Kürdlerin, Kürdistan'da, devletsiz, savunmasız, baskı ve şiddete maruz kaldığını belirtmesi Kürd siyasi hareketlerin partisel çıkarlarından kaynaklı boşa duşürüldü. Kürdlerin kırılmalarına, güç ve mevzi kayıplarına neden olan sonucu belli provokasyon ve saldırılar Kuzey Kürd siyaseti nezdinde ciddiyetle değerlendirilip pozusyon belirlenemedi.
Parti ve siyasetçiler karşılıklı suçlamaları manşete taşıyınca Batı basını o ilk söylemini terk etti. PKK medyası bu savaşı kendisiyle KDP savaşı biçiminde lanse etti. Kürdistan Federe yönetimi ise bu manipülasyonu boşa çıkarma yerine kabullendi. Oysa Federal Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, ''Türkiye'nin bu topraklarda 5 kilometre derinliğe inip 72 Saat’ten fazla kalmayacağını ve ''Türkiye'nin, Irak hükümetini bilgilendirmeden topraklarına girme hakkının olmadığını ve uluslararası hukuk da Türkiye'nin uluslararası bir karar olmadan Irak topraklarına girmesine izin vermediğini, Devamla BM Şartı'nın 51. maddesine aykırı ve BM Güvenlik Konseyin kararını'' gerektirdiğini açıkladı. Tabi Dışişleri Bakanı Sayın Fuad Huseyin beye sorulmalı madem öyle Kürdistan'ın işgaline karşı gelişen Türk saldırganlığına neden uluslararası kanunlar işletilmedi?
Sonuçta Kürdler kaybetti. Şengal Irak işgal ordusuna bırakıldı. Binlerce Ezidi Kürdün göçertilme trajedisi yeniden yaşandı. Türk devleti Gerillanın üslendiği belli alanları karada ve havada kullandığı olağan üstü silah teknikleriyle ele geçirdi. Örgüt liderliğin belirsiz savaş ve barış politikası, Gerillanın kahramanca savaşmasına rağmen ağır kayıplara neden oldu. Sayın Öcalan, yakalandıktan sonra savunduğu siyaset bir savaşı öngörmüyor. Son yirmi yılda Kuzey Kürdistan’da “demokratik cumhuriyet” politikası savunuluyor. Bu yanlış politika savaş gerektirmiyor. Türklerin ezici çoğunluğunun istemediği bir demokrasinin savaşla savunulması ve bu savaşında Kürdler üzerinde sürdürülmesi niyet ne olursa olsun Kürdleri milli demokratik hedefinden saptırma, kırdırma politikası oluyor.
Kaldı ki, sömürgenin görevi sömürgeciyi demokratikleştirmek değil. Ayrıca mağdurun kurtuluşunu katiline bağlamak, ''demokratikleştirme'' aldatmacasına indirgemek ve bu antagonizmayi’da Gerilla savaşıyla açıklamak tek kelimeyle faciadır. Söz konusu yanlış politikalar tarihte ve yakın zamanda çokça retorik edildi. 2015’te hendeklerde çok ağır bir trajedi yaşatıldı. Kerkük gibi Kürdistan’i bölgelerde iç ihanetle yaşandı. Efrin Serı Kani’ye, ve benzer Kürd bölgelerinde yaşandı. Kürd halkı artık soruyor; Kürd partileri milli bir strateji ile mücadele etmiyorsa ve işgalci devletlere karşı bile dayanışma içinde olamıyorsa bizi nasıl yönetecek? Yenilgiler son on yılda çok trajik örneklerle yaşanıyor. Particilik, lidercilik bir ezber ve akıl tutulması halini almış. Şengal için ‘’Peşmerge gelirse ağır çatışmalar yaşanır,’’ dendi. Ama Irak ordusu gelince çekilmek zorunda kalındı. Benzer yanlışlar medya alanlarında retorik edildi.
Görülen o ki, düşman inisiyatifinde başlatılan ve kaybedileceği bile bile mevzi savaşına çekilen Gerilla, güç dengesindeymiş gibi davranmayı doğru bir direniş bellemiş. Kuzey Kürdisan siyasi hareketi, Kürdistan Federe yönetimin kanunlarına riayet etmesi ve iyi ilişkiler içinde olması gerekirdi. Çünkü Peşmerge Federe Devletin resmi bir kuvvetidir. O alanlar Peşmerge’ye bırakılsaydı Türk işgalci ordusu giremezdi ve o mevziler, kayıplar yaşanmayacaktı. Şimdi o alanlara Türk işgalci ordusunun girmesi daha mı iyi oldu? Paramiliter Türk ordusu karada havada zehirli gaz'da dahil bütün teknikle saldırıyor. Gerillalar kalaşnikofla savunma yapıyor.! Bu yarım asırlık bir örgütün hazırlığı ve savunması olamaz. Bu sorumsuzluk Federe Kürdisan Yönetimi ve Barzani ile açıklanamaz.
Gerillalar, üslendiği sahaları bırakmak zorunda kalmış, sen halen basın ve yayında, ''Barzani'nin sevinci kursağında kaldı'' söylemini manşete taşıyorsun! İşgal edilen Sayın Barzani'nin çiftliği değil, Kürdistan topraklarıdır. Bu ne cehalet! Sonuçta Gerillanın kaybettiği, Peşmergenin giremediği yere Türk işgalci ordusu girmiş. Bu işgal ve kayıplara kim sevinebilir?
Sayın Barzani ve Kürdistan Federe yönetiminin eleştirilmez olduğunu savunmuyorum. Tam tersine Kürdistan Federe Hükümeti önemli imkânlara sahip olmalarına rağmen yargıdan yürütmeye, devletleşmeden ordulaşmaya, ekonomiden reformlara ve sömürgeci devletlerle ilişkilere kadar çokça eleştirdiğim biliniyor. Ama işgal altında kurtardıkları toprakları onlardan kurtarmak komik ve yanlış bir politik tutumdur. Ayrıca bu politikanın halen 21.yüzyılda hiçbir ulusal statü elde etmeden Gerillaların direnerek öldürüldüğünü başarı olarak sunmak bir o kadar yanlış ve aldatıcı bir politikadır. Demek ki, yaşanan yenilgilerin nedenlerine odaklanılmadıkça sonuçlar öğretici olmuyor. Kuzey Kürdistan Gerilla savaşı başladığında Güney Kürdistan ve Rojava Kürdistan'ı Kuzey'deki mücadelenin nefes borularından biri, lojistiği yani Gerilla mücadelesinin tali ve arka planı olarak kabul edildi.
Fakat son yedi yılda bu durumun tam tersi yaşandı. Kuzey Kürdistan hendek tuzağıyla kitlesel bir katliam ve göçe maruz bırakıldı. Kuzey Kürdistan dağlarında Gerilla, istenilen düzeyde üslenemiyor. Bütün bunlar Türk işgalci ordusunun bir başarısı değil, Örgüt liderliğin manipülasyonu ve yanlış yönlendirilmesiyle yaşandı. Bu izafi yenilgiler mutlaka aşılacak. Çünkü Türk devletinin işgalci, yabancı ve düşman olduğu her Kürd için bir kabul olmuş. Bütün mesele Kürd siyasilerin, yazar ve aydınların bu realiteye uygun davranmasıdır. Aksi halde Güney ve Rojava’daki kazanımlar tehlikeye girer ve hedef haline getirilir. O nedenle PKK yönetimi, Güney ve Rojava Kürdistan'ında ağır bedellerle kazanılan devletleşme statülerini dikkate alarak politika yapmalı, Güney ve Rojava otoritelerini zorlayacak davranışlardan kaçınmalıdır.
Kuzey, Güney, Doğu, Batı bütün Kürd siyasi hareketleri ağır bedellerle elde edilen Federasyon ve Özerk idari yönetimleri, Milli demokratik devrimlerle her parçada geliştirmek ve bağımsızlığı kazanmak için mücadele etmelidir. Kürdler, dört parçada sömürgeci bölge devletlerin işgali altında kurtulma ve devletleşme hakkını savunmalıdır. Bütün uluslar bu yolu izledi. Kürdlerin milli birliğine, bağımsızlığına hizmet etmeyen söylem ve siyasetler savunulmamalı. Her Kürdün partisi Bağımsız Kürdistan olmalı. Kimi Kürd yazarları, siyasetçileri Kürdistan'ın işgal altında oluşunu ve bağımsızlık hakkını, hukukunu dile getirmekten utanıyor gibi davranması bir aşağılık kompleksidir. Ulusal devrimin başarılmasında aydın, yazar ve akademisyenlerin duruşu tayin edicidir. Susmak ve yaşanan savaşı sessizce izlemek, suya sabuna dokunmadan yazmak dürüst bir tutum değil. Türk işgaline tavır alınmalı.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.