Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Kürsüsünden söylediği \"Edirne\'deki İmrali\'dakine hesap verecek.\" Söylemi herşeyden önce kiriminel bir devletin ve yöneticisinin rakibini mafyatik yöntemlerle hizaya çekme ve muhaliflerine göz dağı verme çaresizliğidir. Türk cumhuriyet yöneticilerin günümüze kadar süre gelen Kürd siyasi fügürlerini ve muhaliflerini türlü daleverelerle birbirine kırdırma politikasının retoriğidir. Yüz yıllık tarih belgeliyor ki, Türkler kendi rızalarıyla öldürmekten ve kirli politikalarından vaz geçmeyecekler. Kürdler ise milli bağımsızlığını kazanıncaya kadar işgalcilere o hazı yaşatacaktır. Sonunda haksız olan haklının önünde diz çökecek.
Türk sömürgeci sisteminin Kürdlere bakışı ve genel olarak söylem ve siyaseti güvenilmezdir. Temelini inkâr, işgal ve diktatörlük üzerine kuran Türkiye tipi toplumların demokrasi, laik, hukuk algısı duyumlardan ibarettir. Toplumsal mücadele kültüründen yoksundur. Okumuş cahilleri okumamış cahillerinden daha çok ırkçı ve şiddet yanlısıdır. O nedenle Kürd siyasetçileri ve genel olarak Kürdler, ilk defa Erdoğan\'ın veya diğer Türk yöneticilerin mafyavari tuzak, tehdit ve saldırılarına muhatap olmuyorlar. Sorun burda değil. Asıl sorun Kürd siyasetçilerin yanlış politik tutumlarından kaynaklıdır. Kürdlerin Ulus olarak verdiği ağır bedellere rağmen hiçbir şey olmamış gibi ve gerekli dersleri çıkarmadan ayni siyaset ve liderlerle politikaya devam etmeleridir.
Yoksa Erdoğan\'ın, Açıklaması elbette Kürdler için düşündürücü, bir o kadar aşağlayıcı ve birbirine düşürme, bölme ve yönetme planı olduğu açıktır. Şimdi Erdoğan, rejiminin türlü islamcı terör örgütleriyle işbirliğine ses çıkarmayan Türk siyasi partileri, basın, yayın organları, gazeteci prof. ve akademisyenlerinin her fırsatta HDP\' \'\'teröristlerle\'\'arasına mesafe koysun.\'\' zihniyetiyle nasıl ortaklaşılacak? Görülen o ki, ağızlarının bir tarafıyla Demirtaş ve Kürdlerin demokrasi mücadelesine güzellemede bulunup, diğer tarafıyla HDP terörle arasına mesafe koysun riyakârlığı, Kürdleri Millet ittifakına tımar politikası oluyor.Türkler, bugüne kadar Kürdlere uygulanan devlet terörüne sesiz kaldığı gibi Ankara rejimin islamcı terör örgütleriyle işbirliğinede karşı çıkmadı.
Hata Türkiye cumhurbaşkanı, Erdoğan, içişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar; kimi islamcı terör örgütlerin liderelerini sadece Kürdlere karşı savavtırmak için Ankara ve İstanbul\'da ağırladığı resim ve belgelerle mevcuttur. Şimdi bu suç örgütleriyle mafya çeteleriyle kalkıp oturan Ankara yönetimine sessiz kalanlarla nasıl bir değişim, demokrasi ve iktidar mücadelesi verilecek? Kaldı ki Kürd ulusal Kurtuluşu, ne demokrasi nede iktidar mücadelesidir. Gaspedilmiş Milli Demokratik haklarının iadesi ve Türk işgali altında kurtulma mücadelesidir. Türk devleti, Kürd topraklarını işgal ettiği günden beri zulüm politikası uyguluyor. Başarabileceğine inanırsa Kürdistan Federe Bölgesini, Rojava (Güneybatı Kürdistan) özerk bölgesinide işgal edecek.
O nedenle Erdoğan, Türkiye\'sinin planı iktidarda kalmakla birlikte, HDP\'ye ve genel olarak Kürdlere tehditin ötesinde Rojava\'nın demografik yapısını bozan ve Kürd ulusal demokratik talep ve kazanımlarını denetim altına alma politikasıdır. Bu manada Erdoğan, isteklerini Abdullah Öcalan\'a, dikte edip örgütü üzerinden Kürdlere kabul ettirme veya Kürdleri birbirine düşürme hesabıdır. Devamla Selahattin Demirtaş ile Öcalan özerinden Kürdleri yanına alma politikası yapıyor. Seçim atmosferin yaşandığı bu dönemde Kürdlerin potansiyelini kullanarak yeni bir seneryo ile iktidarını kayıbetmeme hesabı yapan AKP hükümeti, son şansızlığını oynuyor.
Erdoğan rejimi, Ekonomik, siyasi bunalımını enkaz haline getirdiği devletin çöküşüyle tamamlamazsa, aile ve çevresiyle kurtuluşunun imkânsız olduğunu biliyor. Erdoğan, yirmi yıldır Türkiye\'yi nasıl yönetikleri ve neler yaptıklarını, devlet erkini ele geçirecek karşıtlarının iktidara gelmesi halinde başına gelecekleri çok iyi bilen bir siyasetçidir.
Erdoğan, iktidarı kaybederse ki, her diktatör gibi buna fırsat verilmeyeceğine inandırılmış. İktidarda kalmak için şeytan\'la bile işbirliği yapacak hale gelmiştir. O nedenle Kürd cephesinde kendini garantiye alırsa yeni politik manevralarla, chp,ip vb. Partileri işlevsizleştireceğini, kendisinin deyimi ile alıştıra alıştıra kalıcılığını kabul ettireceğini varsayıyor. Saray rejimi, 23 Yıldır İmrali cezaevinde tutulan Abdullah Öcalan üzerinden Selahattin Demirtaş\'ı, itibarsızlaştırma çabası, olabilecek muhtemel bir seçimde son şansını garantiye almak istiyor. Çünkü panik içindedir. İktidarda düşerse başına gelecekleri biliyor.
Erdoğan, iktidarda kalmak ve son seçimi almak için her yola başvuracağını biliyoruz. Kürd meselesinde iktidarla muhalefetin nitel olarak birbirlerinden farklı olmadığını pratik olarak gören ve yaşayan Kürd siyasi hareketleri bu seçim simsarlarına karşı kilit rolünü milli demokratik bir programda ortaklaşarak oynamalıdır. Yani şimdiye kadar yaptıklarının tersini yaparak siyaset yapmalıdır. Kürdler, devletin bir dayatması olan savunma psikolojisinden Etnik yönünü esas alarak atağa geçebilir. Öcalan, bugüne kadar yaptığı gibi Kürdler adına yalnız başına karar verirse manipüle edilmekten kurtulamaz. Çünkü esir alınmış ve tutukludur. Buna hakkı ve yetkiside yoktur.
Tek karar merkezi Kuzey Kürdistan siyasi, sivil hareketleri, direnişçileri ve Kürd Millet iradesidir. Sonuç olarak Erdoğan,\'\' Edirneki İmrali\'dakine hesap verecek\'\' ifadesiyle gizli sürdürdüğü görüşmeleri ifşa etti. Erdoğan, \'\'çözüm\'\' sürecinde kendisi ve MİT müsteşarı Hakan Fidan tarafından görevlendirip Kandil\'e yolladığı HDP vekillerinin, Gerilla ve komutanlarla çekilen resimlerini işine geldiği yerde kullandı ve hepsini rehin aldı. Ayni karenin içinde yer alan Bakan, Vekil, hükümet sözcülerini, MİT ve bürokratlarını türlü şantajlarla susturdu ve uzaklaştırdı. Bakalım şimdi ne yapacak?
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.