Kürdistan Bölgesel Yönetimin bağımsızlık referandum kararı, Birleşik Demokratik Kürdistan devletin ilk doğum sancısı oluyor. Ana rahmindeki ceni misali; dişini, tırnağını, sinir sistemini geliştiren bu bebeğin sağlıklı doğması için ağır bedeller verildi. Bize düşen bütün eksiklerini bütün fikirlere açık bırakarak hoşgörü içinde, sahiplenmek, tartışmak ve demokratikleştirerek büyütmektir. Bu çerçevede devlet kurma hedefini, milli otoritelerini oluşturarak adım atan Güney Kürdistan, diğer parçaların işgal altında kurtuluşu sağlanarak sahiplenilmelidir.
Biliyoruz ki, devletsiz bir ulus, kendine yabancılaştırılmış, yolu şaşırtılmış, ulusal bilinci dumura uğratılmış ve bir bilinmeze terk edilmiş köleler topluluğudur. Devletsiz bir ulusun sosyal gerçekliği, aşamaları, uğrakları, düzenleri, kimliksel ihtiyaçları, nesnel ahlaklılık ve yükümlülükleri, görev duyguları gelişemez. Çünkü Kürdlerin bütün zengin kaynakları, toplumsal varlığı ve imkânları her saniye kendisine kötülük eden düşmanların denetimindedir. Kürdler, sömürgeci sistem tarafında uğradığı toplumsal başkalaşmada sosyolojik bozgunda, tarihsel yok edilme pratiğinden mutlaka kurtulmalıdır. Kürdistan Federe Devletin ulusal bağımsızlık referandumu, Batı, Kuzey, Doğu parçaların çözümü için de gereklidir.
Kürdistan Başkanı Mesud Barzani, ''Referandum ve bağımsızlık Kürdistan halkının kararıdır. Benim bunu değiştirmeye ne yetkim nede hakkım var. Evin sahibi, evi için neyin iyi neyin kötü olduğunu daha iyi bilir. Bazılarının dışardan gelip bize neyin iyi neyin kötü olduğunu söylemesini çok garip buluyorum.'' Demesi çok değerlidir. Çünkü Sykes-Pikot'un yüzyıllık esaretinin sonuna gelinmiştir.
Kürdler, yabancı istilacılar olan Arap, Türk, Acem işgalcileri ve onların evrenselleşememiş dinlerini yaygınlaştırma projesi olan islamist terör çetelerin, katliam ve jenosidlerine karşı korunmak için devletleşmelidir. Kürdistan'da yaşayan bütün etnisite ve inançların barış, demokrasi ve güven içinde yaşaması, Bağımsız Birleşik Kürdistan cumhuriyetin kurulması ile mümkündür. Bağımsız Kürdistan devletinin kurulması, ezen egemen ulusların şovenizmden arınması ve demokratikleşmesine de hizmet eder. Kürdistan’ın kurtuluşu birlikte olmazsa da parçalar özgülünde mutlaka gerçekleşecektir.
Uluslar, devletleşmeyi geleceklerini istedikleri biçimde tayin etme ve bağımsızlığını sömürgeci işgallere karşı bir baraj ve güvence ifadesi kabul etmiş ise, bu Kürdlere daha çok gereklidir. Zaten milletlerin kendi geleceğini belirlemesi sosyolojik, tarihsel bir zorunluluktur. Bu değişim, dönüşüm eylemine karşı hiç bir güç duramaz. İnsani olanı tanımak demek ulus içinde insandan ve insanın kendisinde doğan şeyi ortaya çıkarması demektir. Marks, ''ulusların gelişme ve oluşma içinde belli bir sürekliliği var ve bunun son aşaması devletleşmedir.'' der. Kaldı ki Marx'ı ilgilendiren sadece devlet değildir; devletin toplum ile olan ilişkisidir. Yani eleştirinin ağırlık noktası, toplumun içindeki devletin durumudur.
Marx'a göre siyasal sosyoloji kendi koşulları içinde nihai hedefine giden, olgunlaşan bir siyasal eylemdir. Yani devletin, toplumsal gelişme ve demokratik hayat üzerindeki etkisidir. Marx'ın çizdiği çerçeveye göre Kürdler gibi ezilen işgal altında olan ulus, etnisite ve dini azınlıkların serbestliğine demokratik imkân tanımayan Türkiye, İran gibi gerici, koloniyalist, rejimlerin kayıtsız şartsız yıkımının öncelenmesidir. Yoksa onların işkalı altında olan Kürd ulusun devletleşmemesi değildir. Bilakis mevcut işkalcı devletlerin demokratikleşmesinin tek yolu Kürdlerin her dört parçada da bağımsızlık hakkını elde etmesidir.
Çünkü bütün insani inanç ve felsefelerde her ulusun kendi kaderini kendisinin tayin etmesi tarihsel diyalektik bir zorunluluk olarak kabul ediliyor. Sonuç olarak Kürdistan'da işgalci olan Türkiye, İran devletleri yıkılmazsa da Kürdler gasp edilmiş ulusal, siyasal haklarını ve bağımsızlığını bir biçimde kazanacaktır. Yaşadığımız 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Kürdler, ulusal menfaatleri doğrultusunda kendi öz organizmalarını yaratmış doruğu bağımsız devlet olan hedefine kilitlenmiştir. Bunun geri dönüşü tarihe ters, sosyolojik olarak imkânsızdır.
Diğer farklı ideolojik kaygılarla (ki bunların bir kısmı devrimci, sosyalist maskelidir.) Kürdlerin, Kürdistan'ın bağımsızlığına karşı duranlar ise ezen ulusun üstünlük kibrinde, ırkçı döllenme mayasında şekilsizleşmiş söven, gerici akımlardır. O nedenle Türk devletine karşı sağlıklı sosyal bir muhalefet gelişemiyor. Türkiye'nin islamcıları, muhafazakârları ve solcuları devlet teşkilatlıdır. Kürd meselesinde birbirlerinden milim farkları yoktur. Kürdlerin bağımsızlığına, işgal altında kurtulmasına karşılar. Birbirlerinden farklı görünen, Kürd düşmanlığından birleşen İslamcılarla Kemalist'lerin kavgası rant, iktidar kavgasıdır. Kürdler bu riyakârlığı görmeden yönünü doğru belirleyemez.
Elbette Kürdlerin bağımsızlığına, Kürdlük adına karşı çıkanlara dikkat edilmelidir. Halkı uyarmak ve ciddi bilgilendirmek gerekir. Çünkü ulusal bağımsızlığın başarısı için tayin edici olan iç meseledir. Yani ulus ve siyasi otoritelerinin belirleyici bütünlüğüdür. Temelde dış saldırılara karşı öz savunmaya dayalı, vatandaşa hizmet amaçlı sosyal iş bölümünde meydana gelen devletler, toplum yönetiminde yer alarak dönüşüm yaşarlar. Önceden devlete demokratik lakaplar takarak demokratik olunmuyor. Bölge devletlerin çoğu cumhuriyet, laik, sosyalist olarak kendini tanımlıyor, ama tümü 1930'ların politikalarıyla yönetiliyorlar.
Sömürgeci bölge devletleri Kürd ulusuna ağır acılar yaşatmış, kan, göz yaşı ile yönetmiş yabancı dış güçlerdir. Devleti vatandaşa karşı koruyan bu rejimler bilinen yasal değişimlerle demokratik dönüşümler yaşayamazlar. Devletlerin demokratik veya anti demokratikliğinin ölçütü burjuva demokrasisi ile yönetiliyor olmalarıdır. Yani kendileri gibi inanmayan inanç grupların, etnisitelerin kolektif hak statüsünün anayasal güvence ile korunmasıdır.
Ankara ve Tahran'ın, işgal altında tutukları Kürdistan’da çekilmemeleri, özellikle savaşı Irak ve Suriye'de sürdürmeleri, islamcı terör çetelerine ev sahipliği yapmaları Ortadoğu’yu, ortaçağ savaşlarına götürmüştür. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürdlerin bağımsız devlet hakkını Kürdlere hakaret olarak açıklaması, 1930'ların CHP Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'u anımsattı. Bu Kemalist bakanın Ağrı katliamı sırasında Ödemiş'te seçmenlere yaptığı bir konuşmasında: ''Türk ırkından olmayanların bu memlekette tek hakları vardır hizmetçi ve köle olmak.''
CHP, AKP, MHP ve diğerlerin, son yüzyılda Kürd düşmanlığı üzerine kurgulanan ırkçı politikaları arada yüzyıl daha geçse değişmeyecektir. Çünkü kafa aynı kafadır. Ankara hükümeti, Müslüman kardeşleri, islamcı terör çetelerini, Mısır'da, Suriye'de, Irak'ta, devletleştirmek için her yolu denedi. Fakat Kuzey Kürdistan işgalini Rojava, Suriye taşıdı, Kürdistan Bağımsızlık referandumuna müdahale tehdit salvolarına devam ediyor. Neden? Çünkü Kürdlere duyulan hıncın ırkçılıkla bütünleşmiş bedevi, Türk islam yayılmacılığın Kürd direnişi ile barajlanmışlığın rövanşıdır.
Kürdler, resmiyetini ilan etmemiş devletinin alt ve üst yapısını ağır bedeller karşılığında hazırlamıştır. Asıl önemlisi ulusal bağımsızlık mücadelesinde yetişmiş Başkan'ı ve bütün lider kadroları, Peşmerge ordusu, Ekonomisi, yetişmiş teknik elemanları, Dünya'ya yayılmış akademisyen, beyin göçü, iş adamları. Dünya devletleri ile ekonomik, diplomatik, politik ilişkileri ve bütün işgalci bölge devletlerin, baskı ve şantajlarına rağmen bağımsız devletini ilan etme mücadelesini sürdüren ve bütün islamci terör çetelerin saldırılarına karşı kendini kanıtlamış Kürd milleti, neyi bekleyecek?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.