Kürdistan Bölgesinde yapılan insansız hava saldırılarına karşı Kürdler savunmasız. Bu durum devletsizliğin ölümcül sonuçlarını bir kez daha gözler önüne sermektedir. İsrail, İran’ı nokta operasyonlarla çökertebiliyor ama Kürdistan hükümeti Süleymaniye, Kerkük ve Hewlêr semalarını koruyamıyor. Devlet olamamanın vizyonsuzluğu her hava saldırısından sonra aynı nakarat: “Peşmerge bu yıl birleşecek.” deniliyor! Dilerim bu son nakarat olur. Bilinmelidir ki, devletsizlik artık sadece bir statü eksikliği değil, Kürd Milleti için gelecek güvencesidir.
Devletleşememenin yarattığı savunmasızlık, askeri zafiyet artık halkın can güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir. Parçalı yapıların ve hizipçi çıkarların dar hesapları uğruna, ulusal güvenlikte bile ortaklaştırılamıyorsa, bu yalnızca idari bir zafiyet değil, aynı zamanda tarihsel bir vizyonsuzluğun, devletsizliğe gönüllü mahkûmiyetin açık ifadesidir. Kürt halkı, Ortadoğu’nun en kadim halklarından biri olmasına rağmen, modern ulus-devlet haritasında görünmez kılınmış.
Bu dışlanma, yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda tarihsel bir adaletsizliğin tezahürüdür. Seküler bir halk olarak Kürtler, İslamcı siyasal düzenlerin ikiyüzlülüğünü ifşa ediyor. O nedenle Türk, Arap ve Fars rejimleri tarafından askeri ve ideolojik kuşatma altındalar. Evet aynı dünyada yaşıyoruz ama aynı Millet değiliz. Türki devletler var. Araplar için 22 devlet, Kürtler için tek bir harita yok. Bu kader değil, tasarlanmış bir inkâr politikasıdır. Kürtlerin devletsizliği, sadece bir coğrafi veya siyasal mesele değil, sömürgeci emperyal sisteminin adaletsizlik üzerine kurulu doğasının çıplak bir örneğidir.
60 milyonu aşkın nüfusuyla Kürtler, Kürdistan’da, Ortadoğu’nun en büyük ulusal topluluklarından biri olmasına rağmen, hâlâ uluslararası sistemde tanınmayan, dağınık, bastırılmış bir halk konumundadır. Bu dışlanma tesadüfi değil, sömürge sonrası düzenin kurgusal bir sonucudur. Ortadoğu haritası, emperyalist hesaplarla çizildiği andan itibaren Kürtlere “sınırlar içinde dağılma” rolü biçti. Araplara 22 devlet verildi; Kürtlere ise dört işgalci devletin baskısı altında kimliksiz bir yaşam dayatıldı. Ancak bu tarihsel inkâr, bir halkın kendi kaderini tayin etme hakkını ortadan kaldırmaz. Aksine, barışçıl çözümün gelişmemesi direnişi meşrulaştırır ve daha da radikalleştirir.
Kürtler Ortadoğu’da Belirleyici Bir Güç Haline Gelebilir
Kürd ulusun varlık dinamiklerini bir kaç yıl daha yaşama uğruna egosantrik, narsist liderliğine feda eden Öcalan’a rağmen Kürdler devletleşecek. Öcalan, TC’nin teslimiyetçi paradigmasını kabule zorlanarak sonunu getirdi. Ancak Kürdlerin bağımsızlık isteklerini engelleyemedi. Kürdistan davasına ağır zarar veren Abdullah Öcalan, PKK savaşçılarını teslim ettirme seremonisi ile savaşçı ve yöneticileri yakacak. Apocu ve Dem siyasetinin Kürdleri Türkleştirme politikası büyük bir siyasal boşluk yaratmaktadır.
Kürt halkı, bu boşlukta sadece mağdur değil, aynı zamanda kurucu bir güç olabilir. Yeter ki, geçmişin iç çelişkilerinden, tarikatçı lider ediminden, dar örgütsel rekabetlerden ve Türk, İran gibi dış sömürgeci güçlerin himayesine duyulan bağımlılıktan sıyrılabilsin. Açıktır ki, bu potansiyelin belirleyici bir güce dönüşmesi, Kürt hareketlerinin stratejik zekâsına ve tarihsel vizyonuna bağlıdır. Direnişin merkezsizleştiği, örgütlerin birbiriyle rekabet ettiği, halkın umutla belirsizlik arasında salındığı bu dönemde, doğru siyasi yönelimi bulmak hayati önemdedir.
Bugün ihtiyaç duyulan şey, silahlı direnişten çok; ulusal bilincin vücuda getirilmesi, akılcı ve kolektif bir kurtuluş stratejisidir. Kürt halkı, kendi içindeki çoğulluğu kucaklayan, kolonyal müdahalelere karşı Güney ve Rojava kazanımları devletleşmeye taşıyan bağımsızlıkçı bir siyasal vizyonla hareket ederse, sadece kendi kaderini değil, Kuzey ve Rojhilat Kürdistan’ın geleceğini de tayin edebilir. Kürd halkı sekülerliği, dinamizmi ve uzun yıllara dayalı ulusal direniş deneyimi ile Ortadoğu’nun çürümüş sömürgeci devlet modellerini işlemez hale getirmiş. Bu nedenle bağımsız Kürdistan fikriyati ikinci İsrail isimlendirilmesiyle fiziki, ideolojik bir kuşatma altına alınmış. Öcalan da son giderayak buna katkıda bulundu.
Bugün Ortadoğu çoklu kriz içinde: Jina Emini eylemleriyle sarsılan İran, İsrail savaşı ile birlikte çöküş sancıları yaşıyor, Türkiye ise Öcalan manipülasyonu ile birlikte otoriterliğini derinleştiriyor. Kürdler bu kaos içinde Öcalan'ın, revizyonist, Türkçü çizgisini dışlayarak belirleyici bir aktör olabilir. Eğer Kürdler ortak bir ulusal strateji etrafında birleşebilir se, sadece Türkiye’de değil, tüm bölgede oyunun kurallarını değiştirebilirler. Kürdler artık sadece direnen değil, bağımsızlık için çözüm üreten bir halk olmak zorunda. Bu yol zordur, ama imkânsız değildir.
Kürdler Doğru Bir Stratejiyle, Yönetilmeli
Ortadoğu’da sömürgeci sınırlar işlevsiz hale gelmişken Kürdler bu tarihsel sarsıntının kenarında bekleyen edilgen bir halk olmak zorunda değil. Sömürgecilerin enkazına ortak olmak zorunda da değil. Tam tersine, doğru tarihsel okuma, doğru ittifak ve doğru stratejiyle Kürdler, bu yüzyılda bölgenin en belirleyici siyasi gücü haline gelebilir. Ancak bunun için önce kendini kandıran, çelişkilerle malul yaklaşımları terk etmeli. Bugün Ortadoğu’nun dört parçasında parçalanmış olan Kürdistan gerçekliği, aynı zamanda dört farklı cephede direniş ve yönetim tecrübesi anlamına geliyor.
Güney Kürdistan’da (Irak’ta) federal bir statüyle, Rojava’da (Suriye’de) fiilî bir özyönetimle Kürtler, Türk ve İran devletlerinin tüm askeri ve siyasi saldırılarına rağmen bağımsızlığından vazgeçmiyorsa bu tarihsel bir başarıdır. Bu başarıda Kürt halkının fedakârlığı kadar, ABD ve Batı’nın dönemsel çıkarları doğrultusunda sağladığı destek de rol oynamıştır. Ancak destek geçici, irade kalıcıdır. Bugün, Kürtlerin karşısındaki en büyük tehdit yalnızca Ankara ya da Tahran’ın saldırgan politikaları değil; aynı zamanda parçalanmış halkın, siyasi yapıların ortak strateji ve ortak vizyondan yoksun oluşudur.
Kürtler, Türkiye ve İran gibi bölgesel kolonyalist güçlerin tehdidi altında kurtulmak için bağımsızlıkta ısrar etmelidir. Bu iki devlet, sadece birer “sömürgeci rejim” değil; aynı zamanda bölgesel emperyalizmin ideolojik taşıyıcılarıdır. O nedenle Suriye ve Irak’ta çöken sömürgeci devlet düzenlerinin ardından Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme ve yönetme becerisi Türkiye ve İran'ın saldırı hedefi olmuştur.
O halde soru şudur: Kürtler bu kuşatmayı nasıl kırabilir? Cevap, ne tek başına askeri direnişte ne de salt diplomatik manevralarda yatıyor. Cevap, dört parçada birbirinden kopuk halde yürütülen mücadelelerin stratejik olarak birleştirilmesinde, sömürgecilerle değil birbirleriyle ittifakta, kolonyalist devletlerin dilini değil kendi halkının çıkarını konuşan bir siyasal akılda yatıyor.
Ortadoğu değişiyor. İran içten yanıyor. Türkiye ise artık krizden krize yuvarlanan, istikrarsız ve bölgesel hezimetlerle yüzleşen sorunlu bir devlettir. Kürdler, miadını doldurmuş antidemokratik, çağdışı devletlerle birlikte kalmak yerine, bu tarihi fay hattını doğru stratejiyle fırsata çevirebilirler. Yapılması gereken kolonyalistlerin yazdığı senaryolardan çıkmak, kendi halkının tarihini ve çıkarlarını merkeze alan ortak bir stratejidir. O nedenle bugün doğru soru, “Kürdler ne istiyor?” değil, “Kürdler ne yapmalı?” sorusu dur. Sonuç olarak devletsizlik ulusal savunmanın olmayışıdır.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.