Ben vardır diyorum. Bu fotoğrafları lütfen dikkatle inceleyin. Ben de size bu fotoğrafların mealini açıklamaya çalışacağım. Türk milliyetçisi ve aynı zamanda komünist de olan şair Nazım Hikmet Ran, Abidin Dino\'ya \"Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?\" diye sormuştu. Abidin Dino\'nun ona ne cevap verdiğini bilmiyorum. Mutluluğun resminin çizilip çizilemeyeceği konusunda da bir fikrim yok. Ama aptallığın resmi vardır. belgesi de aşağıdaki resimlerde. Mizahçı yazar Aziz Nesin, kendisinin mensubu olduğu Türklerin yüzde 60\'ının aptal olduğunu söylemişti. Bu ifadeyi kendisine yapılmış bir hakaret olarak gören bir Türk, onu mahkemeye vermişti. İlerleyen zamanlarda, açıklamalarındaki rakamlar hakkında toplumdan özür dileyerek \"Özür dilerim. Türklerin yüzde 60 ı aptal demiştim, yanlış. Doğrusu yüzde 70 olacaktı.\" diyerek çıtayı yükseltmişti. Aziz Nesin\'in iddialarında az da olsa bir doğruluk payı varsa da, Türklerin aptallığı, Kürtlerin aptallığı yanında yaya kalır. Bir Kürt olarak bu aptallıkta payım nedir bilmiyorum. Oldum olası benim istatistiklerle aram pek iyi değil. Tıp fakültesinde, bütün temel dersleri vermeme rağmen, istatistik dersinden vizeyi alamadığım için az daha sene kaybediyordum. Bir af çıktı da öyle kurtulmuştum. Onun için Kürtlerin aptallığı konusunda istatistiksel rakamları değil, somut gerçekliklerden hareket edeceğim.
Baştaki ilk üç fotoğraf, benim her sabah \"sağlıklı yaşam yürüyüşü\" yaptığım güzergahın kaldırıma yakın görüntüleridir. Diyarbakır\'ın en güzide semti olan merkez ilçesi Kayapınar da 75. ve 50. yol arasındaki upuzun açık ve geniş alana sahip bir yer. Bu semt müthişin ötesinde bir yer. Cadde boyunca bol ve geniş yapraklı dallarını sağlı-sollu sevgi ile açmış, orta büyüklükteki yüzlerce çınar ağaçları sıralanıyor. Geceleri bu ağaçları konaklama meskeni olarak seçen kargalardan serçelere kadar, onlarca kuş türünün uykuya dalıncaya kadar çıkarttıkları huzur veren cıvıltıları, zulmün ve kötülüğün hiç eksik olmadığı bu topraklarda bir nebze de olsa insana büyük bir huzur ve sükunet veriyor. İşte bu huzur ve sakinliği ne yazık ki Kürtlerin bir kesimi bilinçsizce ve hoyratça tüketip katlediyor. Arabalarını kaldırıma yanaştırıp park eden çoğunluğu genç insanlar, içinde alkol ve meyve suları olan şişeler boşaldığında, rastgele oradaki kayalara fırlatıp kırarak çevreyi kirletiyorlar. Eğlenmek, dost ve arkadaşlarıyla sohbet etmek, hatta sevgililerinin elini tutarak o güzelim kuş cıvıltıları altında bu mutluluğun tadını çıkarmak varken, kendi çevresini kirleterek, gelecek güzel günleri bilinçsizce mahvetmek aptallık değil de nedir? Yedikleri ve içtiklerini pekala getirmiş oldukları poşetlerin içine koyarak bunları uygun bir yerde çöp konteynerlere atabilirlerdi. Bu pespayelik, aşırı bencillik ve vurdumduymazlık hayatın her alanında rastlamak ve şahit olmak mümkün. Trafikte, kuyruklarda, ticarette müthiş bir ahlaki ve vicdani dejenerasyon mevcut. Böylesi davranışlara sahip kişilerin çoğunluk oluşturduğu toplumlardan erdemli bir toplum herhalde mahşere sarkar.
2. resimde ise iki ayrı yerde miting görüyorsunuz. Bu mitingler Diyarbakır ve Batman\'da gerçekleşti. Gerçek demokrasi ve özgürlüklerin içselleştirdiği toplumlarda birey ve grupların, kendi sorun ve dertlerini diğer insanlara duyurmak, bu sorunlarının çözümü için başka insanlarla bu sorunlarını paylaşmak, mitingler düzenlemek herkesin en doğal hakkıdır. İnkarcı devlet, kendisinin sebep olduğu haksızlıkları, hukuksuzlukları kınayan bir mitinge izin vermezken, Kürtlerin iki büyük şehrinde kısa süre önce İsrailli 700 sivil insanın katli için emir vermiş bir teröriste methiyeler düzmek, onu kutsamak aptallığın belgesidir. Bu teröristler, de kendilerinden nefret ediyorlar. 1988 yılında Irak\'ın vahşi diktatörü Saddam Hüseyin 180 bin Kürdü ve Şii Arabı, katletmiş, bu katliamın adını da Kuranda bir surenin adı olan \"Enfal\" koymuştu. Enfal Arapça da ganimet demek, Filistinli militanlar, Irak ordusun ön saflarında Kürt kadınlarının avına çıkmış, Binlerce kadına tecavüz ettikten sonra, onların kanlarıyla \"Yaşasın özgür Filistin\" yazmışlardı. Gerek Laik ve gerekse dinci Filistin liderlerin tamamı, Kürtlerin ulusal haklarına kavuşmalarına şiddetle karşı çıkmış, Kürtlere \"Terörist\" demişlerdir. Bu mitinge katılan Kürtler, ahlaki ve vicdani saiklerle değil, dinsel barbarlık ideolojisiyle davranış sergiliyorlar. İşte insanı şoke eden Tuhaflık ta burada. 100. kuruluş yılını dolduran tekçi ve inkarcı devletin, yasakladığı dillerini, kültürlerini, yasakladığı yer ve şehir adlarının değiştirilmesini, \"Kürdüm\" demenin bile yasak ve suç sayıldığı, kendi kimliğine sahip çıkanların askeri şiddet boyutu kullanılarak kadın çocuk demeden mağaralarda kimyasal gazlarla ve ateşli silahlarla derelere doldurulmuş on binlerce akrabaları ve soydaşları için herhangi bir tepki bir eleştiriyi bu kesimden duydunuz mu?
Peki mitingde neleri bağırdılar? Bol bol İsrail ve onu destekleyen Amerika\'ya küfrettiler. 700 masum İsrailli sivilin katliam sorumlusu teröriste de methiyeler düzdüler. Bu tip kişiliklerde ahlakın ve vicdanın kırıntısı yok. Ölümlerde öldürülen ve öldürenin kimliğine ve dinine göre tasniflere gitmek, \"haklı ölüm\" \"haksız ölüm\" diye yaklaşanlar, gerçekten insan olabilirler mi? Hamas\'ın terör saldırısıyla katledilen 700 sivil İsrailli de, misilleme sonucu katledilen on binin üzerindeki çocuk, kadın Filistinli için üzülmeyen, hatta sevinenler insan olamazlar. Bu mitinglerin Kürt şehirlerinde yapılmasının siyasi ve diplomatik bir nedeni var. Amerika\'ya ve İsrail\'e; \"Kürtlere öyle güvenmeyin. Bakın sizden nefret ediyorlar\" dedirtmek içindir.
Son resimde bir sinema afişi var. Özellikle Kürtlerin yaşadıkları şehirlerin tamamında, her durakta ve billboardlarda bu afişe rastlamak mümkün. Afişte \"Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi\" diye yazar. Ahlaksızca tarihi çarpıtarak özellikle Hristiyanları ve Yahudileri Selahaddin üzerinden Kürtlere nefret ettirmeyi sağlamaya çalışıyorlar. Evet Kürtlerin başına ne geldiyse, Selahaddin\'in başkaları adına yaptığı ve kazandığı savaştan yaklaşık 800 yıl sonra kabağı Kürtlerin başına patlattılar. Ortaçağın bu karanlık döneminde, savaşlar ve barışlar, din ve mezhep metaforu etrafında dönüyordu. XII. yy ın son çeyreğinde, İbrahimi dinlerin her üç kolu (Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam) Kudüs\'ü kendi dinlerinin kutsal mirası olarak görüyor ve birbirleriyle savaşıyorlardı. Kudüs, 1187 yılına kadar Hristiyanların yönetimindeydi. Abbasi halifeliğinden icazet alan Selahaddin, kurduğu ordu ile Kudüs\'e yürüdü. Yapılan savaşta Şehri Hristiyanlardan aldı. İyi mi etti kötü mü etti? Kürtlerin geleceği için çok kötü olduğu aşikar. 1. ve 2. dünya savaşında, Kürtlerin bir statü sahibi olmamasının bir nedeni de Selahaddin\'in Kudüs macerasındaki rolünün büyük etkisi var. 1. Dünya savaşı sonrası İngiliz ve müttefikleri Fransız komutanların Suriye\'deki manda yönetiminin kontrolü için gittikleri Şam\'da Selahaddin\'in mezarına gidiyorlar. İngiliz yetkili, Mezar taşına ayaklarının ucuyla dokunup; \"Selahaddin biz geldik sen neredesin?\" dediği söyleniyor. Acaba bugün yaşasaydı Selahaddin nasıl davranırdı? Kutsal şehri Hristiyanlardan alıp dedelerine verdiğinin karşılığında bugün onların torunları, Selahaddin\'in torunlarına zulüm ve katliam yapıp varlıklarını bile inkar etmişler.
Görüldüğü gibi aptallıklarından aptallık beğen. Bakalım Kürtler bu aymazlık ve aptalca düşünce ve davranışlarından ne zaman vazgeçerler?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.