Diyarbakır Barosu, Netanyahu hakkında suç duyurusunda bulundu (!!??)
Güler misiniz? Ağlar mısınız? “Sosyal psikoz” dediğimiz şey tam da böyle bir şey. Bir önceki makalemize bu tanıma uyan davranışları sıralamıştık. Bu ülkede adları “Hukukçu” olan büyük çoğunluğun, hukuk yaklaşımları ideolojik ve inanç labirentinde dolaşıp döndüğü bilmeyenler sanır ki bu meslek örgütü, evrensel hukuk kurallarına müthiş bağlı, hukuk Karinelerini canhıraş savunan bir baro sanır. Ama uygulama ve niyet hiç de öyle değil. Örneğin şöyle bir yol izleseydiler bazı insanları belki inandırabilirlerdi; “Şeriatçı vahşi terör örgütü HAMAS’ın Filistin davasını bahane ederek bir müzik etkinliğinde bir araya gelmiş İsrailli sivillere saldırıp 700 insanı katletmesi, bunun akabinde, İsrail devletinin misilleme olarak yaptığı operasyonlarda binlerce çocuk, kadın ve sivillerin öldürülmesi insanlık adına kabul edilemez. Terör örgütü HAMAS ve İsrail devletinin bu eylemleri uluslararası hukuka göre bir savaş suçudur” deselerdi buna bizde amenna derdik. Kaldı ki adı geçen baronun ve Türkiye'deki mevcut baroların evrensel hukuk ve adalet konusundaki sicilleri de çok kötüdür. Bundan önceki Barolar Birliği başkanı olan faşist zat, devlet erkanı ve generallerin gölgesinde; “Söz konusu devletin varlığı ve çıkarı ise, gerisi teferruattır” diyerek hukuku katletmişti. Ödül olarak ta büyükelçi olarak atandı. Adlarının önüne bağışlanmış bolca akademik unvanlar taşıyan bazı doktorların da, Nazi kasabı Dr. Mengele’i aratmayan vahşilikle; “Devlet düşmanları tedavi edilmemeli, her imkan kullanılarak yok edilmelidirler” diyen on binlerce adının önünde Dr. unvanı yazan caniler var bu ülkede.
28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’ın Roboski mezrasında ailelerinin geçimlerini sağlamak için sınır ticareti yapan yoksul Kürt köylüleri Türk savaş uçakları tarafından bombalanarak 17'si çocuk 34 insan katledildi. Dönemin başbakanı bu bombalama emrini veren generali bizzat kutlamış, içten ve dıştan gelen tepkiler üzerine; “Biz onları terörist sanıyorduk” diyerek “Alın kan parasını” diyerek katledilen insanların yakınlarını aşağılamışlardı. Bu katliam, iç hukuk tüketildiğinde Avrupa insan hakları mahkemesine taşınması gereği üzerinde durulmuş, HDP’ burunlarında kıl aldırmayan hukukçuları ve Diyarbakır barosuna kayıtlı binlerce avukat olmasına rağmen, Roboski katliamını göz göre göre zaman aşımına uğratmak suretiyle katliam sorumlularına rahat bir nefes aldırmışlardı.
Diyarbakır barosu, evrensel hukuka bağlı taviz vermez bir meslek kurumu olsaydı, bu devletin katliamdan geçirdiği, kendilerinin de içinden çıktığı toplum kesiminden, yüzbinlerce çocuk, kadın ve masum insanın hakkını arayıp uluslararası arenaya taşırlardı(1921 Koçgiri, 1925 Şeyh Said, 1930 Ağrı-Zilan, 1937-38 Dersim ve yakın tarihte PKK ile danışıklı dövüş şeklinde Hendeklerde katledilen Kürt siviller) Eee bu kadarı sıkar tabi. Diyarbakır Barosunun İsrail başbakanına (Devletlerin yönetim şekli konusunda da bilgi kıtlığı yaşadıkları için) “İsrail devlet başkanı” demelerine de şaşmamalı. Varsayalım Diyarbakır barosunun bu talepleri kabul edildi. İsrail cevap olarak; “Bizim devlet sistemimizde devlet başkanı diye bir kurum yoktur” dediklerinde ne olur?)
Kürtlerin hayatları ve kaderleri üzerinde hep oyun oynayan bu yalancı ve haramzade kişi ve kurumların ne menem olduklarını artık Kürtler bilmelidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.