İnsanoğlu, çok karanlık ve vahşi badirelerden geçerek günümüze kadar hayat sınavından geçerek geldi. Milyon yıllarla ifade edilen bu süreçten çokta dersler çıkarttığı söylenemez. Barbarlık döneminde (kim güçlüyse o haklı) gücü yetene saldırıp her şeyine sahip olmak "bileğinin hakkı" olarak meşrulaştırılıyordu. Günümüzde ise, bu sahiplenme biraz farklılaşmış. Kendisine ait olmayan, bir şeye haksız sahip olmanın somut ahlaki gerekçesi olmadığı için, bu boşluk üretilen ideoloji, din ve mezhep üzerinden dolduruluyor. İnsanların vicdan muhasebesine girmemeleri için, "haklı ölüm" "haksız ölüm" gibi tasniflere sırtlarını dayamışlar. Onun için erdemli ve vicdanlı bireyleri şoke eden, anlamakta zorluk çektikleri bazı insanların gözlerini kırpmadan toplu katliamları nasıl yapabildiklerini sorup dururlar. Nasılı kolay. Beyni yıkanmış dinci bir fundamentalist, Allah'ın emirlerini yerine getirdiğine inanıyor. Çünkü onun gözünde yok edilmesi istenen bu insanlar "kafir" "katli vacip" olarak biliyor. Ödül olarak ta cennette sahip olacağı huri sayısını artırmanın peşinde. İdeoloji ile beyni yıkanmışlar ise, mesela bir faşist için ulu devletini ve üstün ırkını egemen kılmak için ileride potansiyel düşmanlarını öldürmesi gerekir. Hitler ve Mussolini'nin genç kuşak Alman ve İtalyan gençlerinin beyinlerini yıkaması gibi. Totaliter komünistler de "Bütün kötülüklerin anası ferdi kapitalizmdir. Mutlak özgürlük ve barış için burjuvazinin ortadan kaldırılması gerekir." şiarı gereği Kamboçyalı Pol Pot, bunu fiziksel olarak denedi. Sonuç Kamboç nüfusunun yarısını katletti. Tabi Stalin, Mao, Kim-İl Sun, Kastro gibi totaliter diktatörler de koltuk için potansiyel rakiplerini ve yüzbinlerce insanı katletmişlerdi.
"Bazı insanların yok edilmesi elzemdir" desturu öylesine kanıksanmış ki, Suriye iç savaşı başladığında ortada kalan halk, kendisinin ve ailesinin canını kurtarmak için güvenli bir yere sığınmak için can havliyle derme çatma teknelerle denize açılıp yelkenlerinin alabora olması sonucu cesetleri sahile vuran yüzlerce insanla dolmuştu. Medyatik olmuş bir Kürt çocuğun cesedi yürek yakan bir anı olarak vicdanlarda yer etmişti. Sosyal medya paylaşımlarında kucağında çocuğuyla poz veren modern, eğitimli ve meslek sahibi olduğu düşündürün bir kadın; "Bu çocuğun cansız bedenini görünce içim yandı. Sonra onun Kürt olduğunu öğrendiğinde rahatlamıştım" Bu topraklar da böyle düşünen insanlar öyle münferit vaka falan değiller, Milyonlarcası var.
Birkaç gün önce, Fundamentalist Terör örgütü HAMAS, İsrail'de bir etkinlikte biraya gelmiş sivil insanlara füzelerle ve ağır silahlarla saldırılarak yüzlerce masum insanı öldürdüler. Türk medyasına bakıyorum, ahlaksızlığın, çifte standart ve vicdansızlığın böylesine pes doğrusu demekten başka ne diyebilirim. Sağcısından, solcusuna, dindarından, dinsizine kadar, bazıları açıktan açığa, bazıları lafı geveleyip dolaylı yoldan bu korkunç katliamı savunuyorlar. Üstelik devlet ağzıyla bu katliamın adına "operasyon" demezler mi? Operasyon, meşru güvenlik birimlerinin herhangi kriminal bir eylem veya eylem hazırlığına müdahalenin adıdır. Türk dinci ve milliyetçilerine bir diyeceğim yok. Ya Kürt dindar ve sekülerlerine ne oluyor? Kemalizm ile mustarip Kürt solunun vesayetçi partileri Yeşil Sol Parti ne şiş ne kebap yansın misali açıklama yaptıktan sonra Kürtlerin kendi geleceklerini kendilerinin belirleme hakkına da bir "dokunalım" herkes memnun olsun diye "Ulus-devlet esaslı yaklaşımların sorunları derinleştirdiğini, halklar arasındaki düşmanlığı arttırdığını her çatışmada bir kez daha görüyoruz." Nasıl açıklama ama? Peki 22. Arap-Filistin ulus devletine de karşılar mı? Hiç olur mu? Canı gönülden destekliyorlar. Şimdi de Türk solunun bu katliam ile ilgili resmî açıklamalarına bakalım.
TİP: "Filistin'in halkının ve kendini savunma hakkının yanındayız. Barış yerine savaşı tercih eden tarafın Siyonistler olduğunu biliyoruz. Öte yandan savaş koşullarında dahi sivillerin hedef alınmasını, işkence edilmesini, çocukların esir alınmasını hiçbir şartta kabul edilemez buluyoruz."
Türkiye Komünist Partisi (TKP) de İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin yaptığı açıklamada HAMAS’a destek sundu. "İsrail işgalden ve saldırganlıktan tamamen vazgeçmediği sürece Filistin halkının eylemleri meşrudur. Filistin devleti kurulmadan barış olmaz. Filistin halkının yanındayız."
EMEK Partisi (EMEP) “İsrail Siyonizm'i yıllardır Filistin halkının en meşru haklarına bile saldırganlıkla cevap vermiş, Filistin ve İsrail meselesi emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin bölgede siyasi güç olma emellerinin zemini olmuştur”
Son olarak çok değerli şair ve yazar Murathan Mungan'ın dört gözle beklediğim romanıyla ilgili verdiği röportajda Türkiye soluyla ilgili söylediği filozofik sözleriyle bitiriyorum. "Sosyolojik kumaşımıza bakmak gerekiyor. Türkiye'nin sağcısıyla solcusu birbirine çok benziyor. Aynı kumaştan ceket giyiyorlar. Birinin ceketi soldan düğmeleniyor diğerininki sağdan. Buradan başlayan bir süreç var. Muhalefet hiçbir zaman sahiden muhalefet etmiyor. Daha muhalif hatta marjinal kimlikler bile bir yanlarıyla sisteme yapışmaya bakıyor. Ya ataerkilliğe yapışıyor ya milliyetçiliğe ya dine... Gerçek anlamıyla kopuşu kimse göze alamıyor. Yapıların betonu çözülüyor ama zihinlerin betonu kolay çözülmüyor, çünkü geleneksel ezberler her yeri sarıp köklenmiş, bazı yerlerde görünmez bile olabiliyor. Kötülük hayli transparanlaştı, örtünmeye bile gerek duymuyor artık. Daha çekirdeğinden başlayarak "ben ve ötekiler", "biz ve ötekiler" diye ayrımlaşmaya başlayan bir toplumuz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.