Herkes, değerli bilim insanı İsmail Beşikci konusu açıldığında, onun gerçekleri dillendirilmesi konusunda göstermiş olduğu cesareti, ödün vermeden inandığı gerçekleri söyleyebilen, ve bu gerçeklerin dillendirilmesi konusunda ödediği bedeller saygı duyuyor. Bu durum şüphesiz Beşikçi'nin değişmez bir karakteridir. Biz, toplumun çeşitli kesimlerinin onun hakkındaki bazı anekdotları sizlerle paylaşacağız.
Beşikci ve Vanlı genç: 12 Eylül askeri darbesinin demokrasi, özgürlük ve insanca bir yaşam talebinde bulunan toplum kesimleri üzerine bir silindir gibi geçtiği, herkesin korkup sindiği bir ortamda, mahkemelerde bangır bangır inandığı gerçekleri savunan Beşikci'yi duyan, duyarlı Vanlı bir genç, onun nerede yaşandığını öğrenmeye çalışır. Ankara'da yaşadığını ve Kürt olmadığını öğrenince, "gidip bu adamın ayakların öpeceğim" der. Beşikçi o zamanlar Yurt kitapevine takılmaktadır. Beşikci'nin değişmez bir huyu var. Her sabah erkenden kalkar, sıraya koyduğu bazı kitap veya dergileri okuduktan sonra, gelip kitapçı dükkanını açar. Hatta o saatlerde gelen kitap severlere, kitap verir. Vanlı genç adresi sorarak bulur. İçeri girdiğinde, ufak tefek, mavi gözlü, sessiz bir adamın müşterilerle ilgilendiğini görür. Onun gözünde Beşikci, uzun boylu, güçlü, bakışlarıyla insanı öldüren bir adam bekler. Bekleme yerinde bir sandalyede oturur. Beşikci de gelip karşında oturur. Mahcup bir şekilde ona merhaba der. Sonra eline aldığı bir dergiye dalar. Bir zaman geçtikten sonra genç sıkılmaya başlar;
-Kardeş siz burada mı çalışıyorsunuz?
-Evet, Buyrun
-Çayınız var mı?
-Evet var
-Bana bir çay getirir misiniz?
Beşikçi hemen kalkar, bir bardağa çay koyup gelip onun önüne koyar. Tekrar dergiyi okumaya başlar. Aradan bir zaman geçtikten sonra ciddi bir şekilde sıkılmaya başlar. Beklediği kişi ortada yok. Tekrar sorar;
-KardeÅŸ Ä°smail BeÅŸikci Buraya geliyor mu?
-Evet
-Peki ne zaman gelecek?
-Ä°smail BeÅŸikci benim
Genç şaşırıp afallar. "Gerçekten siz İsmail Beşikci misiniz" O her zamanki mütevazi ve mahcup üslubuyla "Evet İsmail Beşikci benim" der. Genç ayağa kalkarak gidip onun önünde diz çökerek ayağını öpmek ister. Tabi Beşikci buna müsaade etmez.
Beşikci ve mafya babası: Şimdi ne alaka diyeceksiniz. İstanbul'da duyarlı bir Kürt işadamı, hem yemek hem de sohbet için onu davet eder. Yemekler yenip sohbet başlar. İşadamına bir telefon gelir. Telefon konuşması bittikten sonra işadamı; "Hocam, Dersimli bir işadamı dostumun kızının düğünüymüş. Bana söylemişti unutmuşum. Ayıp oldu. Bir düğüne uğrayıp hayırlı olsun dedikten sonra sizi kaldığınız yere bıraksam olur mu?" Hoca olur der. Birlikte düğüne giderler. Siyaset, sanat, iş insanları ve mafyanın çağrılı olduğu bir düğün. Dersimli işadamı onları karşılar. Mafya babalarının masalarının önüne gelirken, Düğün sahibi misafirlerini tanıştırır. Masada Kürt Ahmet de vardır. Ayağa kalkıp hocanın eline sarılır. Masadakilere hitaben; "Arkadaşlar, herkes bize kabadayı diyor değil mi? Biz kabadayı falan değiliz. Asıl kabadayı işte bu adam. Herkes bizden korkar çekinir. Devlet bize gazaba gelince de kaçacak delik ararız. Bu adam var ya, devlete meydan okuyan adamdır" der.
Beşikçi ve Diyarbakır kırıkları: Yaşanmış bu hikayeyi bana bir dostum anlatmıştı. Yıl 1983. 12 Eylül darbe terörü tüm haşmetiyle sürüyor. İki qırıx her zaman olduğu gibi sur dibinde bağdaş kurmuş, şarap içerek kalınca sardıkları cigarayı içlerine çekiyorlar. Eski günleri yad edip, şimdiki hallerine gülüyorlar. Sılo;
-Xelo hêç bir şeyın tadıni alamiyem. Bu qunde polisler, daha önce gelip bıze yalwariydiler. 'bize de getırın" diye. Şimdi götümüze tekmeyi basiler. Allah büyüktür. Xelo;
-Sılo sus oğlım, yerın kulaği war. Bu zıkumi yine fazla kaçırmişsen. Sılo;
-Susmiyem. Ahan burama qeder geldi. Ahan böyle dewam ederse, her gün götümüze parmağ çekeçağlar. Bağ elin oğli ne qeder yüreklidır. Sılo, elini ceketinin iç cebinden, buruşmuş yer yer yırtılmış bir gazete parçasını çıkarır. Xelo'ya doğru sallayarak
-Xelo bağda yiğitlik neymiş gör.
-O nedır Sılo?
-Qezete parçasıdır. Ahan bu adam çıkmiş mehkemede hekime parmak sallayarak; "Kürtler wardır. Kürtlerin heqlerini nıye vermisız" diyor. Xelo meral içinde arkadaşının elindeki gazete parçasını elinde alır. Oradaki fotoğrafa dikkatlice bakar. Sonra alaylı bir şekilde Sılo'ya dönerek; "Sılo, bende seni akılli adam saniydım. Ahan bu adam var ya. ya tımarxadan kaçmiş ya da heb ati brêmın.
Beşikçi ve Siverekli genç: 1960-70 arasında Beşikci bir seminerde, Kürdistan' şehirlerini sayıyor. "Hakkari, Van, Diyarbakır, Urfa..." diye geçerken, arka sıralarda; "Kekê Sıwerek, Sıwerek(Siverek) diye seslenir. Beşikçi belki duymamıştır diye tekrar sayar, genç tekrar "Kekê Sıwerek" der. Yanındaki moderatör. "Hocam, Siverekliler, kendilerini Urfa'dan saymıyorlar"
Sen çok yaşa, Sarı Hoca.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.