Bir süre önce, Diyarbakır merkeze bağlı bir köyde evden ayrıldıktan sonra kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran adlı küçük kızın cesedi, bir çuvalın içinde yaşadığı köye yakın bir yerdeki dere kenarında bulundu. Küçük kızın kaybolması, sosyal medyaya yansımış, bunun paylaşılması sonucu toplumu bu küçük kızın akıbeti üzerindeki ilgiyi üst boyuta çıkarmıştı. Her yönüyle masum ve savunmasız olan bu minik kızın başına getirilen bu trajedi, şüphesiz ki yürek yakan bir durumdu. İnsanlık erdemi ve vicdanı olan hemen herkesi derin bir üzüntüye sevk etmiştir. Kayıp olayının uzun sürmesi, adli soruşturma makamlarının medya ve basına açıklama yasağı getirilmesi, ayrıca olayın failleri ile ilgili toplumda kulaktan kulağa dolaşan söylentiler, aile fertlerinin bir kısmının da bu olayın içinde yer aldığı şeklindeki kanaati güçlendirmiş, yeni bir tartışmayı da gün yüzüne çıkarmıştı.
Ailenin ve muhtar olan amcanın 1990 larda derin devlet konseptinin destekleyip kolladığı bağnaz fundamentalist terör örgütü tarafından "faili meçhul" diye tanımlanan cinayetlerin faili tetikçiler tarafından binlerce insanın infaz edildiğini, adı geçen fundamentalist örgütün günümüzdeki yasal zeminde partileştiği varsayılan takipçileri olduğu yönündeki kanaat, eskilerin şimdiki partinin taraftar ve sempatizanları olduklarına inanılıyor. Ailenin, adı geçen partinin taraftar ve sempatizanları olduğu söylentileri de bu kişilerin yüzde yüz bu olayın failleri oldukları gerçeğini kanıtlamaz. İnsanlarda mevcut olan yaygın kanı, adı geçen parti’nin mevcut hükümeti destekledikleri için de adı geçen şüphelilerin korunduğu yönündeki kamuoyu kanaatının olmasıydı. Hep söyleyip duruyoruz. Olaylara ve olgulara bakışta, bu olay ve olgularda yeri ve rolü olan kişilere ideolojik, dinsel ve etnik pencereden yaklaşıldığı sürece adaletin, hak ve hukukun, haklı ve haksızın, toplumsal barışın ve huzurun asla sağlanamayacağı ortada. Şimdi bu önyargı ve çifte standartlarla ilgili birkaç örnek verelim.
ANEKDOT 1) Suriye iç savaşında, arada kalmış insanların kendilerinin ve ailelerinin hayatlarını kurtarmak için can havliyle küçük teknelere kendilerini atıp bu teknelerin denizde alabora olmasıyla cesetler sahile vurmuştu. Dünya medyasına yansıyan küçük bir çocuğun (Alan Kürdi adlı Kürt çocuk) yüzükoyun yatmış şeklinde görüntülenen cesedine insanlar çok üzülmüştü. Türkiye'de, eğitimli ve modern görünümlü bir kadın, kucağında küçük çocuğuyla poz vererek sosyal medyada şöyle bir paylaşımda bulunmuştu: "Bu küçük çocuğun bu halini görünce içim yanmış ve çok üzülmüştüm. Sonradan onun Kürt olduğunu öğrenince sevindim ve rahatladım" Kendisi de anne olan bu kadının böylesine ikili psikolojik ruh halini bilimsel olarak analiz edebilecek ölçü ve kriterler sizce ne olabilir? Bu kadının yalnız olmadığını, onu destekleyen milyonlar olduğunu bildiği için çekinmeden bu paylaşımları rahatlıkla yapabiliyor.
ANEKDOT 2) Şoven milliyetçilikte partiler arasında hendek atlayarak üç ayaklı bir desteğe sahip (MHP, CHP, İyi Parti) Ankara Büyükşehir Belediye başkanı zat, Belediye meclis kürsüsünde DEM parti üzerinden Kürtlere ayar vermeye çalışarak tehdit ediyor. Hazret Şöyle gürlemiş; "Milli marşımıza, andımıza, bayrağımıza, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret edenler, Müsabakalarda milli takımı desteklemeyip rakip takımı destekleyenlerle birlikte olmamız mümkün değil. Her zaman karşılarında olacağız" diyor. Yani Kürtlere "Her şeyinizi unutarak bize tabi olacaksınız ve Türkleşeceksiniz. 'Türküm' dediğiniz sürece mutlu olacaksınız. Yoksa tarihe bakın, ne demek istediğimizi anlarsınız" demeye getiriyor. Bu şoven başkan, Kürtler için bahsettiği bu inkârcı devlet aidiyetlerinin kendi kimliklerini, dillerini ve kültürlerini yok saydığı, inkâr ettiği için bunlara tabii olmanın kendi aidiyet ve kimliğini inkâr edeceği anlamına geldiğini unutmuşa benziyor. Oysa insani ve demokrat duruşun söyleyeceği şu olmalıydı: "Devletimizin, birlikte yaşadığımız Kürt kardeşlerimizinde bu ülkenin ve devletin asli ve öz ortakları olduğu gerçeğini kabul etmeli, tekçi ve inkârcı yasaları kaldırmalıdır" Size komik geliyor değil mi?
ANEKDOT 3) Son anket çalışmalarında oy oranı %3-4 bandında olan ultra faşist ve ırkçı bir partinin genel başkanı, Anayasa ve yasalarda geçen tekçiliğin uygulamada hükümetin yeterince bunları takip etmediğinden yakınarak Kara harp okulu'nda mezuniyet töreninde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı sinirlendiren eylemdeki toplu "kılıç çekme" olayına tepki göstermesi üzerine, ırkçı genel başkan; "Erdoğan'ın itiraz etmesi gereken yemin, subay yemini değil, Diyarbakır Barosu'nda Kürtçe avukatlık yeminidir.” diye yumurtlamış. Kürt kadın avukat, mezuniyet yeminini hem Türkçe, hem de Kürtçe etmişti" Bir halkın diline, kültürüne ve etnik kimliğine ancak bu kadar nefret ve düşmanlık edilebilir. Ondan sonra, çıkıp terörden, devletin kurumsal yapılarına olan itaatsizlikten bahsedeceksiniz. Bu Sözler, ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Huzursuzluğun, şiddet ve terörün temel nedeni işte sizlerin bu zihniyetidir. Bir ulusu topyekün inkar edip diline "Bilinmeyen bir dil" diye aşağılamaktan ısrar edersen o halkın senin yasalarına ve değerlerine uymama hakkı da meşru bir hak olur.
ANEKDOT 4) Son olayda, İsrail ve Filistin arasında yaşanan çatışmalarda büyük çoğunluğu Filistinli sivil, çocuk ve kadın 50 bine yakın insan hayatını kaybetti. Haklı-haksız olayının içine dalmadan sonuçlarına bakmak lazım. Çünkü bu kavramı herkes kendi meşrebi gereği kendi cephesinden değerlendiriyor. Fundamentalist terör örgütü HAMAS, bir etkinliğe katılmış Filistinli sivillere saldırarak 700 insanı katletti. Bu ülkede, sağcısı-solcusu, dincisi- dinsizi, demokratı, muhafazakarı çıkıpta Filistin'in özgürlüğü için bu bahaneyle 700 masum İsrailli insanın öldürülmesi cinayettir demedi, kınamadı. Ne zamanki İsrail karşı bir misilleme ile operasyonuna başladı. Hepsi bir ağızdan bağırmaya başladılar. Ben bir Kürt olarak dedelerimin dili, kültürü, ulusal varlığı, tekçi ve inkârcı devlet tarafından yok sayılarak yasaklanmış olmasına rağmen totaliter örgütün sivillere yönelik eylemlerini sözde "Kürt ulusal hakları" adına yapılan eylemler bir hak arama değil birer terör eylemleridir. "Ee ne yapalım biz mağdur ve mazlum bir halkız kaldı ki kurşun adres bilmez" bahanesine çok sığınılırdı. Bu insanları aptal yerine koymaktır, hikayedir palavradır. Kurşun elbette adres bilmez. Ama tetiği çekenler o adresi çok iyi bilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.