Bu kez, makalemizin başlığını Osmanlıca bir deyim ile süsledik. Günümüz Türkçesindeki yaklaşık anlamı; "insan hafızasının sakatlık derecesindeki sorunu, unutkanlığıdır" Makalemizin ilerleyen zaman sürecinde, bu sözün ne anlama geldiğini ve ne kadar doğru olduğunu siz de anlayacaksınız. Kurgusunu tamamlayarak, Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle yazmaya başladığım romanımda, yöredeki roman kahramanlarının hayat hikayeleriyle kesişen çok önemli bazı tarihsel olaylar ve kişileri kirli ve trajik sonları ile karşılaştım. Adı geçen bu kişi ve aileleri araştırırken, çok ilginç ve dramatik gerçeklerle karşılaştık (1915-35 yılları arası) Beşiri ve Batman mıntıkasında önemli bir nüfus potansiyeline sahip olan Raman aşiretinin tarihi ile yüzleşmiş olduk.
Dönemin Raman aşiretini bir kadın yönetiyormuş. Adı Perîxan. Bu aşiretin adı geçtiğinde herkes; "Eşira Mala Perîxanê" olarak biliyormuş. I. Dünya savaşında, Osmanlının Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Balkanlardaki hakimiyeti altındaki topraklarını kaybetmesi ve Anadolu ve Yukarı Mezopotamya (Kürdistan) merkezi coğrafyası da batıda İngiliz ve Fransızlar, doğuda Ermeni örgütlerinin de kısmen destek verdikleri Ruslar işgali başlar. Perîxan'ın büyük oğlu Emin (Eminê Perîxanê) -ki üzerinde dengbêjlerin stranlar besteledikleri kişidir Emin- Emînê Perîxanê, Rus işgaline karşı kendi aşiretinden bir bölük büyüklüğünde silahlı adamları toplayıp cepheye giderek, Osmanlı ordusunun emrine verir. Dönemin hükümeti ve general Kazım Karabekir, Eminê Perîxanê'ye bu süreçte yapmış olduğu fedakarlık ve hizmetten dolayı madalyalar takar. Sonra Cumhuryet kurulup yeni Türk devleti, palazlanıp 1933 yılına gelindiğinde, daha önce affedilmiş bir cezadan dolayı Emînê Perîxanêyî tutuklarlar. Bir mefreze gözetiminde getirilirken, mola verildiği bir anda, sorumlu zabit tarafından kafasına bir kurşun sıkılarak öldürülür.
Perîxanênin diğer iki oğlunun akıbeti de ondan farklı olmaz. Ermeni Kırımına karar veren İttihad ve Terakki paşaları, bu işleri halletmek için Diyarbakır'a vali olarak atadıkları, Çerkez kökenli Dr. Mehmet Reşit, Diyarbakır esnaflarından ve aynı zamanda mebus olan Pirinççizade Fevzi Bey ile birlikte bu planın işlemesi için düşünceler üretmeye çalışırlar. Pirinççizade Fevzi Bey, Dicle nehri boyunca, Raman aşiretinin denetimi altında olduğunu, aşiret reisi Perîxan ile görüşülmesinde büyük fayda olduğunu Dr. Reşit'e söyler. İddialar farklı olsa da, Pirinççizade Fevzi bey, Botan bölgesindeki Müslüman Kürt aşiretlerinin fikrini almak için bölgeye gider. Orada Perîxan ile görüşür. Büyük oğlu Emin cephede olduğu için, diğer iki oğulları Ömer ve Mustafa'nın Vali Dr. Reşit ile görüşmek için Diyarbakır'a geleceklerini söyler. Pirinççizade Fevzi Bey, Perîxanâ aba altında sopa göstererek, şu anda bir suç ithamıyla oğlu Ömer'in arandığını işbirliği yapmayı kabul ederlerse, cezasının da silineceğini söyler.
Kardeşler, Diyarbakır'a yakın bir köye gönderilerek onlara bir ev tahsis edilir (Tilalo) Ömer "ne olur ne olmaz" diye Diyarbakır'a gitmez. Kardeşi Mustafa Dr. Vali Reşit ile görüşür. Vali Reşit, Mustafya açıkça, Diyarbakır bölgesindeki Ermenileri toplayıp kendilerine teslim edeceğini, Keleklerle (Kalas ve odunlardan yapılmış bir çeşit sal) onları Musul'a götürüyormuş gibi yapıp, Mola yerinde hepsini öldürüp, para ve ziynetlerine el koymalarını, bunu yarısının Hilal-İ ambere (Bu günkü kızılay) diğer yarısının da kendilerinde kalmasını söyler. Mustafa bu ağır sorumluluğun altına girmekten çekinir, Vali Reşit, kardeşinin kanun kaçağı olduğunu bildiğini, bunu kabul ederlerse kardeşinin tüm suçlarını affedeceğini söyler. Bu kararlar uygulanır ve binlerce masum Ermeninin kanına girilir. Vali Reşit'in bu uygulamaları ayyuka çıkar, bu vahşetler, Osmanlı Müttefiki Almanya başta olmak üzere, İngiliz ve Fransızlara yoğun şikayetler başlar. İttihadçıların dahiliye nazırı Talat paşa, mecburiyetten dolayı Dr. Reşit'i görevden alır. Doktor Reşit Diyarbakır'a gelirken beraberinde Çerkezlerden gizli kurdurduğu bir tetikçi çetesi kurmuştur. Kafilelerin iki kardeşe teslim edildiği köye gece yarısı baskın yapan bu çete, iki kardeşi de öldürerek, Ermenilerden gasp edilmiş, kendi hisselerine düşen para ve ziynetlerin hepsi alınır.
İşte böyle. Bu oyunlar, yüz yıldır hep tezgahlanıp duruyor. 1919 Koçgiri başkaldırısı liderlerinden Alişer ve eşi Zarif hanımın da akrabaları olan ve aynı zamanda Seyyit Rıza'nın da yeğeni olan Rayber üzerinden de bu oyunu tekrarlamışlardı. Alişer ve Zarif hanımı mağarada kalleşçe arkadan vurup, başlarını kestikten sonra çuvala koyup Sivas valisine teslim etmişti. Koçgiri başkaldırısı bastırıldıktan sonra, gece yarısı Topal Osman'ın başında bulunduğu Teşkilat-ı Mahsusa tetikçileri tarafından Rayber ve oğlu öldürülerek, ihbar ve eylemlerde devletin verdiği para ve altınlar geri alınır. Raman aşiretinden bir kişi şu an Hüda-Par dan milletvekili. Partisi, aynı zamanda resmi olmayan iktidar ortağı. Acaba bu milletvekili, ailesindeki akrabalarına yaşatılan trajedilerden ne kadar haberli? Haberli ise bu durumdan nasıl bir ders çıkartmıştır? Evet, boşuna dememişler; HAFIZA-İ BEŞER NİSYAN İLE MALULDÜR diye.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.