21. Yüzyılın Kürdistan yüzyılı olacağı noktasında genel bir ortak düşünce var.
Kürdistan parçalarında 1. Dünya savaşı süreci ve izleyen yıllarına benzer bir tarihi fırsat ve koşulların olgunlaşması, bağımsızlık ve çeşitli statü biçimlerini yakalama fırsatları ortaya çıkmıştır.
1-Gelişmelere rağmen Kürdistan siyasi partileri, grupları, aydınları vb neden birlik için çaba göstermiyor veya söylemlere rağmen neden Kürdistan parçalarında ve genel ulusal birlik-blok ve cephe oluşturamıyorlar?
-Kürdlerin yüzyıllık parçalanmışlığı nihayet en büyük tahribatları yaratan sorun olarak karşımıza çıktı. Özellikle Kuzey-batı Kürdistan’da Türk kolonyalizmi, beyinlerde çok büyük handikaplar yarattı ve zaman içinde zihinsel başkalaşma ve kültürel asimilasyon Kürdlerin düşünce sistemini derinden etkilediği görülmekte. Düşünsel anlamda Türk okullarından beslenenlerin çoğunluğu birer hastalıklı kişilik olarak ortaya çıktı. Bu tahribatların farkındalığını yaşayanlar zindanlarda ve dağlarda çok kararlı pratik-politik duruşlar ve muazzam kahramanlıklar gösterirken diğer kısmının bilinç altlarıyla Türklükten kopamadıkları görülmekte. Hatta bu kadro yapısının çoğu Kürd özgürlük mücadelesinde yer almalarına rağmen bu zehirlenmeden kurtulamadılar. Bu durum diğer parti ve farklı alanlar içinde geçerlidir. Oysa kişi, yurtsever olduğu halde Türk hayranlığını taşıyorsa bu durum olsa olsa politik değil patolojik bir olgu olduğunu gösterir.
Türk İslamcılığından, Türk Aleviciliğinden ve Türk solculuğundan kurtulamama; kurtuluşu onlarla görme ulusal bir trajedidir ve bu trajedi algı bulanıklığı biçiminde devam etmektedir. Bu kişilik, şovenizminden kurtulamamış, üstüne üstlük dünya solunun defolu Türk solculuğunun, kendisine hayrının olmadığını göremeyecek kadar ruhsal ve düşünsel asimilasyona uğramıştır. Gerçek bir Türk solcusu, tereddütsüz bir Kürdün Türk hayranlığını doğru bulmaz ve karşı gelir. Karşı gelmiyorsa evrensellikten uzak olduğu gibi şovenizimden kurtulmadığını da gösteriyor demektir.
Bu durumda olan Kuzey-Batı Kürdistan’ın diğer parçalara göre her açıdan en büyük potansiyel olması politik ve sosyolojik etmenler boyutlarıyla ulusal birlik ve ulusal cephe oluşumunu olumsuz etkilemektedir. Dikkat edilirse diğer parçalarda ulusal kimlik ve birlik bilinci daha kuvvetlidir fakat potansiyel açıdan daha güçsüzler. Örneğin düşünce ve ulusal bilinç üzerinde çok daha etkili olan anadil günlük yaşamda öncelikli tutulmaktadır. Rojava ve Güney Kürdistan’da ki teritoryal kazanımların temelinde de bu olgunun olduğu bir gerçek. Rojava'da gerilla ve halk öncelikli Kürdçe konuşur. Bu doğal olarak politik düşünceyi de olumlu etkiler ve etkiliyorda.
Diğer bir önemli husus, ideolojik takıntıdır. Ulusal değerleri elinden alınmış bir ulusun kurtuluşu için ideolojik tutum, onun kader tayin hakkından öncelikli tutulamaz. Hele bu ideolojik tutum, ABD,Batı ve İsrail’i karşısına alacak ideolojik bir tutumsa, sadece ulusal birliğe değil, ulusun halklarına kavuşmamasına da neden olur ve oluyor. Çünkü reel politik bir gerçek var; Ortadoğu’da ABD ve İsrail’in onayını almayan, onlarla müttefik olmayan hiçbir etnik gurup ve halk bir statüye kavuşamaz. Rojava’da bir başarı varsa, bu güçler ile zorunlu ya da gönüllü bir ittifakın sonucudur. Hakeza, Güney Kürdistan, bu güçlerle ittifak yapmasından ötürü kendisini korumaya almıştır. Aksi durumda Türkiye, İran ve Arap devletleri Güney Kürdistan'ı bir kaşık suda boğacaklarını bilmek için uzman olmaya gerek yok. PKK-KCK’nin politik konumu hâlâ NATO karşıtı bir yerde olmasından ötürü Batı Avrupa’nın terör listelerindedir. PKK’nin verdiği mücadele şüphesiz büyük kazanımlar sağladı fakat sonuç olarak bir tıkanmayı yaşıyorsa bunun nedensellikleri iyi görülmelidir. Terör listelerinde kalındıkça politik destek Türkiye’ye veriliyor ve verilecek. PKK, bir ulusal kurtuluş çizgisinde, Güney ve Rojava tarzı uluslararası bir ittifak geliştirmek zorunda. Bu çizgi dört parçanın politik amaçlarını yakınlaştıracak önemli bir gelişme olacaktır. KCK, önemli bir ulusal bir hareketi olarak terör listelerinden çıkmayı başarmalıdır.
2- Birlik kurulursa birçok şeyin kazanılacağı bilinmesine rağmen birlikten neden kaçınılıyor?
-Sömürgecilerin özel çabaları birliği içten ve dıştan engellemeye çalıştığı gibi Kürd partilerin hegomanik çıkarları “lider benim liderim” gibi ilkel zihniyetler birliği engelleyen başlıca faktörlerdir. Oysa öznel olan davadır. Lider ya da parti bu davaya hizmet ederken başarı trendini yükseltiyorsa değerlidir, değilse Türkiyeleşme ve devlet istememek aynı zamanda ulusal birlik istememek anlamına da gelmektedir. İstese bile ki, istemesinden bir şüphe duymuyoruz fakat egemen ulusla birlik düşüncesi ulusal birliği doğal olarak engeller. Aynı durum, bağımsızlık fırsatı gelmişken Irak ile ortak yaşamayı dayatan partiler için geçerlidir. Bu siyasal çizgi ile “Ulusal birlik istiyoruz” demek derin çelişkiler arz ediyor. Kürd ulusal hareketi önemli bir potansiyeldir ve bu hatadan bir an önce kurtulması tarihsel ve toplumsal açıdan çok büyük bir önem arz etmekte. Zira bu dehşet bir Türk tuzağıdır; geri dönülmez ise daha büyük felaketlerin pusuda beklediğini görmek için kâhin olmaya gerek yok. Türkiyeleşme, on Kürd kentinin yerle bir olmasına yol açtı ve bu yönlü fiziksel ve moral yıkım devam ediyor. "Yurtseverim" diyen hiç Kürd aydınının, Kürd hareketi'nin kaybetmesini isteyemez fakat hatalarını da görmemezlikten gelmez.
3-Kürdistan siyasi partilerinin söylemi var eylemi yok veya varsa da çok zayıf ve emekleme biçiminde oluyor? Partilerin yaklaşımına kısaca değerlendirir misiniz?
-Ulusal Kongre’nin gerçekleşmesi şüphesiz en etkin ve en gerçekçi olandır. Fakat çok zorlamanın bir anlamı yok. O halde Kürdlerin geneline devletleşmek için güven verebilecek ve sömürgecilere karşı da statükoyu yerle bir edecek Güney Kürdistan devlet ilanı öncelikli olmalıdır. Ulusların kendi kader tayin hakkı kuvvetle savunulmalı, hangi partinin veya liderin bağımsızlığa öncülük etmesi politik bir kompleks yapılmadan desteklenmelidir. Çünkü burada söz konusu bir ulusun kaderidir, lider ya da partinin ideolojik takıntıları aşılmalıdır. Söz konusu ve temel prensip teritoryal vatan olmalıdır. Vatan bilinci öncelikli bir yapısallığa kavuşması gerektiği gibi parti ve liderlerden üstün tutulmalıdır. Bilinçli kitleler parti ve liderlerini ulusal birliğin ve ulusal çıkarların üstünde tutmaz; ulusal çıkarlar için parti ve liderleri sıkıştırır gerektiğinde sert tavır koyar. Çünkü parti ve liderler araçtır, amaç değildir. Amaç ve özne Kürdistan’dır. Bilinçli toplumlar liderin kaprislerini ulusun ayağına pranga yapmaz. Lider yada partinin değerlilik olgusu da bağımsızlık tavrına göre değer ifade eder. Tüm insanlık değerleri ve tarih bize bunu dayatıyor. Kürdistan davası öznel olarak birkaç cümleden ibarettir. Devletlerin kurulması için onlarca teorik kitaplar yazılmaz. Örneğin; Kürdler her ulus gibi bir ulustur. Ulus devletlerin egemen olduğu dünyamızda Kürdler de her ulus gibi devlet olmalıdır. Birtakım koşullar, kültürel ve yerel politik hakları elde etmeyi ret etmez. Fakat “Devlet istemiyoruz” demek ve bunu teorize etmek bir ulusal kurtuluş hareketi için adeta siyasal bir intihardır. Nesnel koşullar bağımsızlığa elbette el vermeye bilir, fakat bu en önemli kozu en azında saklı tutmak zorunludur. Birincisi bu olgu tarihsel bir olgudur. Bir parti karar alacaksa bile taraftarlarına, kitlesine sormak, tarihsel sorumluluğu halk ile paylaşmak demokratik olmanın bir gereğidir. Çünkü tüm canlı organizmalar gibi bir ulusun da ruhu vardır. O ruh dil, kültür ve tarih birliğinin yanısıra birde ortak ruhi şekillenme ve unu çevreleyen ulusal hukuku ile politik kazanımlarıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.