Ortadoğu’nun hal-i ahvaline İran’dan başlayalım. İran’da 29 Kürd siyasi mahkum bu günlerde toplu idamı bekliyor. Bular toplumunun en bilinçli, en duyarlı, en onurlu en fedakâr yiğitleridir. İran İslam devleti ahlaksızlıkların kurumsallaştığı bir cinayetler devletidir. Sokaklarda her gün birçok insan vinçlerle asılıyor. Halk bu cinayetleri doğalmış gibi şuursuzca fotoğraflayarak izliyor. Burası Ortadoğu, uzay çağında dinlerin, mezheplerin kasıp kavurduğu, gericiliğin ve ahlaksızlığın girdabından söz ediyoruz. Çarşafın zorunlu ancak saatlik muta nikahlarla fuhuşun devlet eliyle yapıldığı bir coğrafya. Bir halkı bu denli hümanizmden yoksun, vicdansız ve ahlaksız hale getirmek nasıl mümkün olabilmiş? Bunun tarihsel, sosyolojik nedenleri ne olursa olsun, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri kültürünün olmadığı kesin. Avrupa’da yaşayan varsa İranlı ve dört parçadan Kürtler, Batılılarla komiteler kurup Avrupa\'yı sarsacak İran’ın sapkınlıklarını teşhir edecek büyük kitlesel teşhir eylemleri yapmak gerek. İŞİD, 1400 yıl önceki Arap arkaik yaşam tarzının İslam yoluyla yasallaşması, tabulaştırılması ve kurumlaşmasıdır. “İnsanlık için” diyerek diğer dinlerden sentezlenmiş ancak tüm yönleriyle Arap milliyetçiliğin ve barbarizmin ideolojisi haline getirilmiş bir dinden söz ediyoruz. Gelişen Batı uygarlığı karşısında hiç bir insani değer kaygısı taşımadan dehşet saçan politik İslamcılık serüveni uzun süreceğe benziyor. Şüphesiz bunu önümüzdeki beş on yılda tümden yenmek mümkün değil fakat Kürdistan’ı bu dehşetten nasıl kurtarıp koruya biliriz?
Tarih ne garipliklerle doludur, Ortadoğu’nun başına musallat olan İŞİD pisliklerini temizlemekte Ortadoğu\'nun en parçalanmış ve en ezilmiş mağdur halkı Kürdlere kaldı? Şengal ve Kobanê büyük bedeller verilerek kurtulmak üzere. Dünyanın dört bir yanından akın akın gelen bu barbarizme karşı Kürd halkının muazzam direnişi yeterli sayılamazdı. Nazizme karşı oluşturulan koalisyon’un benzeri burada da oluştu. Ancak özgür bir Kürdistan için bunun stratejik bir ittifaka dönüştürülmesi kaçınılmazdır. Güney Kürdistan ile ABD ve İsrail ilişkileri iyi bir düzeyde. Amerikalı askeri yetkililer Kürdistan Bölge Peşmerge Bakanlığı ve Irak Savunma Bakanlığı ile artık sık sık bir araya geliyor. Bu ittifak Ortadoğu’nun İŞİD ve Arap gericiliğine karşı ve bilgenin demokratikleşmesine büyük katkılar sunarak bölge Rönesans\'ına öncülük yapmakta. Cemil Bayık, Die Zeit gazetesine verdiği demeçte, “IŞİD’in halifesi El Bağdadi değil, Erdoğan’dır’ demesi PKK’nin Erdoğan ve AKP ile ilgili düşünceleri netleştirmiş bulunuyor. Bayık, röportajda “ABD ile ittifak sadece Kobanê ile sınırlı değil.” demesi de önemli bir gelişmedir.
Konjonktürel koşullar ABD ve Batılı ülkeleri, Ortadoğu\'da Kürdistan güçleriyle ilkeli bir ittifaka doğru sürüklüyor. Şark kurnazlığının merkez üssü sayılan Türkiye İŞİD cephesinde deşifre oluyor. Devletin tüm kurumlarını gericiliğin ve İŞİD’in hizmetine sunan AKP’nin müttefiklerine güven vermesi artık çok zor. Erdoğan bir plandan söz ediyor; Rojeva’da üç Kanton’un birleştirilip Güney Kürdistan ile devletleştirilip Kürdistan petrollerinin bu akse üzerinden Akdeniz’den pazarlanmasına izin vermeyeceklerini söylüyor. Bu planı öğrenmesi doğal, zaten çok ta gizli tutulan bir plan değil ve doğal olanı da budur. Fakat gelişmeler Erdoğan’ın sonunun pekiyi olmayacağını da gösteriyor.
Kürdistan’ın Akdeniz\'e açılması Ortadoğu’da yükselmekte olan uygarlığın Akdeniz’den nefes alması anlamına geliyor. Tüm ilerici ve devrimci güç odaklarının bu projeyi desteklemesi devrimciliğin olmazsa olmazlarındandır. Baas ırkçılığına dayanan ve halkların, farklı inanç ve mezheplerin mezarlığı haline gelen 90 yıllık Suriye ve Irak dünya haritalarındaki yerlerin de değiller artık. İkisi de çözülüp küçüldü. Cezire, Afrin ve Kobanê ve aralarında yaşayan Arap, Asuri, Ermeni, Türkmen ve diğer azınlıkların demokratik ve özerklik haklarıyla barbarizme karşı Kerkük’ten Akdeniz’e uzanan bir ışıklı hattın bağımsızlaşması Ortadoğu’da demokrasi kültürünün güçlü zemininin atılmasıdır. Bu konsept, bölgesel gerici emperyalist devletlerin hegemonyası tümden kırmak ve Kürdistan’ın doğuşu demektir.
Emperyalizm, bir devletin kendi sınırları dışındaki başka halklar ve onların toprakları üzerinde, onların isteği dışında egemenlik kurmaya denir. Bu anlamda Kürtlerin emperyalistleri İran, Türkiye, Suriye, Irak ve Arap petrol sermayesinin desteklediği İŞİD’tir. ABD ise dünyanın emperyal gücüdür. Kürtlerin karşı olması gereken emperyalistler ABD ve Batı değil ülkesine, malına ve canına el koyan bölgesel emperyalistlerdir. Türkiye mazlum ve mağdur Alevileri aşağılayıp katlederken AHİM ‘Alevilik Sunilik kadar özgür olmalıdır’ kararı alıyor. Batı’da en küçük diller bile yaşatılmaya çalışılırken Türkiye dilleri imha edip yasaklıyor. İran farklı düşünenleri asarken Batı ödüllendiriyor. Bu anlamda bölge için karşı olunması gereken emperyalizm Türkiye, İran ve Arap gericiliğidir. Bu sözlerime birileri ‘milliyetçilik’ diyebilir. Fakat ezilen ulusun milliyetçiliği ilericiliktir, hatta devrimciliktir. Ezen ulusun Milliyetçiliği ise faşizmdir. Çünkü zaten egemensin, görevin ezmek değil korumaktır; egemenlik olanaklarıyla ezmek ise faşizmdir.
Burası Rönesans\'ını, yani bilim ve sanat devrimlerini gerçekleştirememiş Ortadoğu’nun ortası, Burada insanlık ezici ağırlıkta henüz mutasyonunu gerçekleştirememiş, kadınların pazarlarda satıldığı bir coğrafyadan söz ediyoruz. Hayat can pazarı... Bir buçuk milyarlık İslam dünyasından İslam adına yapılan bu vahşetlere ses çıkarmayan kapkara lanetli bir zihniyetten söz ediyoruz. Bu coğrafyada Kürd Ulusal Hareketi ve diğer parçalarda ki Kürtler uygarlaşmada etkin bir fark gösteriyor. Bu anlamda müttefikler bilimi, sanatı, insan hak ve özgürlükleri esas alan güçlerle stratejik ittifaklar kurmak zorundadır.
Atmışlı yıllarda ki sol idealizm Berlin duvarının yıkılmasıyla son bulmuştur. Çağımız kıtaların sosyo-ekonomik yapısı ve sosyolojisine uygun analiz edilmelidir. Batı ulus-devletçiliği kısmen aşıp konfederal bir yapıya doğru giderken Ortadoğu ulus-devletler, insan hakları ve demokrasi mücadelesini vermesi gerektiği bir çağdadır. 30 yıl önceye göre paradigmalar değişmiştir. Rusya milliyetçiliğe ve küresel emperyal güç olarak federasyonunu korumak için İran ve benzeri gerici devletleri ayakta tutmaya çalışmaktadır. Çin milliyetçiliğe dayalı Uzakdoğu’nun bir emperyal gücü olarak varlık sürdürmek istiyor. Yeni paradigmamız, çoğulculuğu ve demokratikleşmeyi esas alarak, idealizm ile realite arasında bir dengede mücadele tarihsel ve güncel bir misyondur. Ortadoğu’da tarih Kürdlerin omuzuna böylesi bir sorumluluk yüklerken Kürd güçlerinin birliğinin her alanda kurumlaşmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.