Gittikçe küçülen evrendeki dünyamıza merak salmış geziyorum. Canlılardan İnsan türünün egemen olduğu bu dünya garipliklerle dolu. Her halk ayrı bir bahçe, insanlık rengarenk. 200’den fazla devlet, yüzlerce dil. Kimi demokrasisini kurmuş sosyal ve hukuk devleti. Kimileri Irak, Libya ve Suriye gibi kan revan içinde. Terastan terasa atlayarak gidiyorum. Şimdi ise bir terastan diğer terasa atlar gibi Cenevre’den Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye ineceğim. Hazar denizini geçerken inişe geçiyoruz. Havaalanından kente doğru geldiğimde beni etkileyen bir manzaralarla karşılaşıyorum. Devasa bir körfez etrafında kurulmuş bu kentin geniş bulvarları, caddeleri, özenli tarihi ve modern mimarisine şaşırıyorum.
Otelime yerleştikten sonra bilgisayarımdan gelişmelere bakıyorum. Sonra beni ziyarete gelecek olan KNK üyesi, Bakü Kürdlerinden yazar Fahrettin ile görüştükten sonra dışarı atıyorum kendimi. Okuduğun son gelişmeler moral bozucuydu. Bakü güzel ama aklım Kürdistan’da. Kürd hareketinin barış ve kansız bir çözüm uğruna ulusal taleplerinde çıtayı bu denli düşürdüğü halde, tüm iyi niyetini gösterdiği halde, karşılığında ne ciddi bir devlete yakışır bir tutum, ne yasal bir güvence, ne resmi bir kabulleniş, ne tarafsız gözlemciler, ne uluslararası garantörler...üstüne üstlük Erdoğan “Nereden çıktı bunlar? Kürd sorunu da yok masada yok, tarafta yok.” diyor. Yani laletayn, sözde müzakere mi? İşte uygarlaşamamış bir coğrafyanın sömürgeci elebaşlarının politik tutumları böyle olur. Moralimi bozmadan gezime devam etmeliyim.
Akşama kadar iyi gezdim otele dönüp düğüne uygun giyindim. Birazdan yan otelde davetli olduğum bir düğün var, şaşaalı Bakü merkezinde beş yıldızlı bir otelde. Sanırım kuş sutu hariç her şey vardı, evlenen bir Kürd dostu bankacı Azeri arkadaşım. Öğrendiğime göre yaklaşık milyon dolara mal olmuş düğünü. Havyarlar yenildi, olağanüstü bir hizmet, eğlenme, içkiler su gibi aktı ve kutlayıp erken ayrıldım.
Ertesi gün Değerli Kürd yazar Ahmedê Hepo ile randevum var. Seksen yaşında bir çınar ve hala çok dinç. Oğluyla gelip özel arabalarıyla beni otelden aldılar. On kitap yazmış, yarısı çok değerli romanlar. Özellikle “Hêsirên Xwinê” (Kanlı gözyaları) ve “Birîn”(Yara) çok önemli yapıtlardır. Azerbeycan devleti nihayet O’na Bakü merkezinde bir daire hediye etmiş. Ben soruyorum Ape Ahmedê Hepo anlatıyor. Ben notlar alıyorum. O güzel kürçesiyle öyle nuktedan ki şiir okur gibi anlatıyor, etkilenmemek mümkün değil.
Ape Ahmed benim için bir program yapmış. Bakü’ye yakın bir Köyde bir Kürd düğünü var. Düğün öncesi halkımızla buluşturdular. Ortadoğu’da DAİŞ’in neden Kürd halkını hedef aldığını ve kürd halkının direnişini anlatıyorum. İnsanlarımızın bilinçli olduklarını gözlemliyorum. Ve sonra düğün çadırına geçiyoruz. Ruhumuza hitap eden dengbêjler dinliyoruz, govendler çekiliyor, masalara haşlanmış ve kızartılmış etler, otlar ve votkalar servis ediliyor. Bununda masraflarının bin doları bile geçmeyeceğini tahmin ediyorum. Aynı kentte iki ayrı düğünün öyküsü, biri azeri, biri Kürd, biri devlet sahibi biri kimliksiz, kimsesiz fakat ruhumuza hitap etti.
Azerbaycan’da Kürdler
9 milyonluk Azerbaycan’da Gerçek Kürd nüfusu 1 milyon civarında. Dilleri, folklorları serbest ama ne okulları var ne de televizyonları. Asimilasyonla nüfusları yarıya inmiş durumda. Varolan Kürdler de dağınık. Selahattin Soro’ya sordum. “Devletin özel asimilasyon politikası ve dışardan Kürt hareketlerinin çalışma ve örgütlenmelerine izin verilmemesi” diyor. Bakü’de şimdilik gördüğüm en iyi çalışma Haftalık Kürdçe ve Azerice çıkan DİPLOMAT adında ki gazete. Redaktörü Tahîr Sîlêman’dır. Tahir’i bazı Kürd aydınlarını ikinci bölümde ele alacağım.
Tüm bunlardan hareketle şunu bir kez daha anladım: Bir halk devlet olursa çoğalır, olmazsa yok olur. Azeriler bir zamanlar toplumun iken devlet olmakla varolmuşlar. Herkes şimdi Türkmen.
Tarih boyunca devletler hep vardı ve var olacak, Sınırlar yüzyılda bir değişti. Devletsiz halklar asimilasyon yoluyla azaldılar, çoğu ise tükenip yok oldular.
Avrupa\'da akraba olan devletler ise Avrupa birliği projesiyle pazarı genişletmek ve daha büyük bir güç olmak için sadece aralarındaki fiziksel sınırları kaldırdılar; devletler duruyor duracak, herkesin parlamentosu, ordusu, polisi, ulusal kurumları ve eğitim sistemleriyle daha güçlü birer devletler.
Devletsizlik değersizliktir, sınır kapılarında aşağılanmaktır, enselenip sorgulanmaktır, işkencedir, katliamdır, itibarsızlık ve tükeniştir ve her Kürd bunu zaten yaşamış ve yaşıyordur.
Anadolu\'da gerçek Türk sayısı bilimsel verilere göre % 6 civarında olduğu iddiası var. Öyle ya Türkler Malazgirt’ten Anadolu’ya girerken boş muydu? Elbette değil. Bilakis birçok uygarlığa beşiklik yapmıştı Anadolu. Türkler devlet oldukları için herkesi Türkleştirip çoğaldılar.
Kızılderililer devlet olamadıkları için tükenirken, beyazlar devlet olarak dünyaya hükmettiler.
PKK, KDP ve YNK dahil özgür Kürdistan için savaşan tüm Kürdistani güçlerine saygılıyım ve destekliyorum. Partizan değilim ama bağımsızlık arzum en tabii hakkımdır. Kuzey’de koşullar bağımsızlığa henüz elvermeyebilir ama mutlaka ÖZERKLİK gibi bir yakın planımız olmalıdır. Bölgesel yönetimimiz, Kürtçe eğitim, ulusal pazarımız onurlu bir yaşam için zorunludur. Güney Kürdistan Hükümeti’nin bağımsızlık çalışması kayıtsız tüm Kürd güçleri tarafından desteklenmelidir. Ulusal Birlik için Ulusal Kongre mutlaka gerçekleşmelidir. Kürdistan ulusal hareketleri, Kürd entelenjiyası her parçada bir statü sahibi olmayı esas almalı ve Kürdistan\'ın siyasal ve teritooryal egemenlik hakkı tartışmasız savunulmalıdır diye Hazar denizi kıyısında yürürken düşünüyorum.
KIZIL KÜRDİSTAN VE KARABAĞ
Azerbaycan 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde bağımsızlığını kazanan 9 milyon nüfuslu genç bir ülke. Topraklarının yüzde 20’si Karabağ Bölgesi’nde Ermenistan işgalinde olduğunu iddia ederler. Kolay bitmeyecek trajik ve karmaşık bir öykü... Karabağ Savaşı 1988 -1994 yılları arasında yaşanıyor. Karabağ’ın Sovyetlere bağlanmasını isteyen Ermenistan ile bunu kabul etmeyen Azerbaycan arasında başlayan ve Sovyetlerin dağılmasından sonra Azerbaycan ile Ermenistan arasında çatışmaya dönüşen bir savaş. Ve bu savaşta ciddi oranda Kürd ve Azeri sivillerin Ermenistan ordusu tarafından katledildiği anlatılır. Ermeniler ise Karabağ’ın öteden beri Ermeni yurdu olduğunu, savaşarak elde ettiklerini söylerler. Azeriler yaşananları resim, kitap, belgesel ve filmlerle sergilerler. Fakat bir gerçek var ki bu savaşta can kaybı ve sürgünlerin çoğunu Kürtler yaşamıştır. O bölge aynı zamanda Laçin bölgesidir, yani bir zamanların Kızıl Kürdistan’ı. Kürdler de Ermenilerin yaşadığı 1915’teki büyük soykırım hatırına fazla ses çıkarmadıklarını söyleseler de başlarına gelenlerin devletsizlikten kaynaklandığını bilmek için kahin olmaya gerek yok.
Turgut Özal gibi Kürd asıllı olan Haydar Aliyev’in Azerbaycan için başlattığı bağımsızlık politikasını, ölümünden sonra seçimle yerine geçen oğlu İlham Aliyev sürdürüyor. Azerbaycan’nın son 15 yılda dünyanın en hızlı büyüyen ve gelişen ülkelerinden biri olduğu bilgilerini alıyorum Azeri meslektaşlarımdan. Haydar Aliyev hakikaten çok seviliyor, varsın Kürd asıllı olsun Azerbaycan’ı Kurmuşya Azerilere. Birleşmiş Milletler’de Benazir Buto’yu tanımıştım, annesinin Kürd olduğunu söylemişti. Ecevit babasının mezar taşından “Kurdoğlu” yazısını sildirmişti. İnönü Vanlı bir Kürd aileden. Türklüğün esaslarını yazan Kürd Ziya Gökalp. Eserleri çarpıtılarak Türk-İslam sentezine dönüştürülen Said-i Kurdi de Bitlislidir. Arapları Kızıl-Haçlı ordularından kurtarıp tarihte ilk kez onları birleştirenin Selahattin Eyyubi olduğunu bilirsiniz. Ve işte böyle bizim makus talihimiz ve bitmek bilmeyen kanlı tarihimiz.
Azerbaycan bir petrol ülkesidir. Son 15 yılda petrol gelirleri ve sanayi yatırımlarıyla ciddi bir performans göstermiş genç bir ülke. Bu yıl yapılacak 1. Avrupa Olimpiyatları’na Başkent Bakü ev sahipliği yapacağından ötürü yapımı bitmekte olan Olimpiyat köyü, dev stadyumlar, kapalı spor salonları olimpik havuzlar ve diğer spor tesisleri göze çarpacak nitelikte.
Bu yeni bağımsız olan ülke uydusunu uzaya göndermiş, insansız uçak yapımını başarmış, Bürokrasideki ve ekonomik reformları hızlandırmış Savunma sanayini kurmuş, petrol alanındaki çalışmalarını hızlandırıp Avrupa’ya ulaştıracak boru hattı ve yeni sanayi hamleleriyle bir performans içinde. Çok perişan bir halden kısa sürede bu kadar gelişmesi elbette takdir edilir fakat henüz sosyal bir devlet olduğu söylenemez. Yoksullar ile zenginler arasındaki uçurum Türkiye ile benzer bir durumda. Bu da ülkenin yeni olmasına bağlanıyor. Eğitim, sağlık tamamen paralı. İşsizlik oranı her gün biraz daha azalsa da küçümsenemeyecek düzeyde.
AZERİLER GERGİN BİR TOPLUM DEĞİL
Türkiye’deki agresif politik ortam yok, muhalefet nedense oldukça zayıf. İnsanlar eleştirilerini yaparken yumuşak ve saygılıdırlar. Her kesimden Cumhurbaşkanı İlhan Aliev’e saygılı olmalarının neden ve sonuçlarını anlamaya çalışıyorum. Babasının Azerbeycan Kurucusu olması ve ülke petrolü sayesinde ülke kalkınmasının gözle görünür boyutlarından olsa gerek. Ve birde din sorunun çözülmüş olması. Dinin siyasete alet edilmediğinden siyasal gerilim ortamının, kutuplaşmanın olmaması, Türkiye’den çok Batılı bir ülke havası veriyor. Azerbeycan da ki kültürel ve siyasal kültürün Sovyetlerden esinlendiğini anlamakta zor değil. Tarihi ve kültürel değerlere antik ve arkeolojik eserlere, mimariye son derece önem veriliyor. Bakü’de Haydar Aliyev’in imzasına benzetilerek yapılan Kültür Sarayı görülmeye değerdir.
İsveçli Nobel kardeşlerin evi müze haline getirilmiş. Meşher Nobel kardeşler 130-140 yıl önce Lenkeran Bölgesi’ne demir ağacı almak için geldiklerinde Bakü’de petrol olduğunu görmüş ve Hemen toprak satın alarak petrol çıkarma işlemine başlayıp Bakü’de 40 yıl yaşamışlar. 1918’de Bolşevik ihtilaliyle Azerbaycan’ı terk etmişler.
Bakü’de dikkat çeken yerlerden biri de ATEŞGAH.. Bu yüzden Azerbaycan’a ateş ülkesi deniliyor. Ateşgah … Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye 10 kilometre uzaklıkta bulunan Abraşon yarımadasında bulunan ve yüzyıllardır yanan ateş görenleri hayrete düşürüyor. Doğal gazın yüzeye çıkmasıyla sönmeyen yangın ziyaretçi akınına uğruyor. Kar-boran demeden yüzlerce yıldır yanıyor. Yaklaşık 10 metre genişliğinde 1 metre yükseklikteki ateş yanıp duruyor. 7. yüzyıldan önce Mecusilerin tapınağı olarak kullanılan yanardağ Azerbaycan’da yaşayan halklara seferler düzenleniyor, müslümanlaştırma, talan savaşları derken İslam’ın Şia’sı egemen olmuş. Ateşgah’ın çevresindeki binalar yıkılmış, ateş ise yanmaya devam ediyor.
Yazı devam edecek…
[email protected] Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.