Kimse bana kızmasın, yazdıklarım diplomatik çevrelerde edindiğim bilgilerin bir sentezidir, halkımızla paylaşmak istedim, hiç bir Kürd hareketine karşı bir tutumum asla söz konusu olamaz. Kürdler Türkiye-Batı ilişkilerini önemsenmek zorunda. Türkiye NATO’nun üyesi ve müttefiği. Türkiye Kürd hareketini Batı\'ya ve NATO\'ya öz itibarı ile \"PKK Stalinisttir, Kürd halkının haklarını savunmakla alakası yok, Kürd halkını Stalinist emelleri için kullanıyor, bize düşman oldukları kadar size düşman\" diye raporluyor. Birleşmiş Milletler\'de konuştuğum etkin ve yetkin birçok diplomatın bana aynı şeyleri söylemesi bir tesadüf olamaz. Batı hâlâ Kürd Hareketi\'nin başarması durumunda ikinci bir kominist K. Kore yaratacağını düşündüğünden Türk devletinin katliamlarını kınama gereğini dahi duymuyor. Örneğin dünya devlerinden Almanya\'nın Başbakanı Markel ve partisi Avrupa Birliği\'nin de çok etkin. Bu partinin kominizim kokan bir hareketi desteklemesi asla düşünülemez. Oysa Hollande sosyalist olduğu için ABD\'nin desteklediği PYD\'yi destekledi ve YPG gerillalarını Başkanlık Sarayı\'nda kahramanlar gibi karşıladı. Fakat aynı Hollande ve partisinden Türk devletinin kıyımlarına ses çıkarmaz, çünkü Batılı tüm ülkeler Kürd hareketini karşı kamptan görüyorlar, Türkiye\'yi de NATO\'nun üyesi olmasından ötürü, ne kadar katliamcı olursa olsun kendi kamplarının, görgüsüz, geri kalmış bir üyesi fakat müttefiki ve Doğu\'ya karşı tampon bölge olarak kullanıyorlar. Bunu mülteci akımında ve son antlaşmada da gördük.
Türk devleti’nin Kürd ve Kürdistan politikası yapısaldır, O’nu varoluşsal anlamda tehlikeye sokacak bir Kürd ulusal gücü ile karşı karşıya kalmadığı sürece değişmesi mümkün değil. Türkiye uluslararası ilişkilerde NATO ve Batı’ya dayanıyor. Bu açıdan Kürd Ulusal Hareketi Rojava’da olduğu gibi Batılı güçler ile müttefik olmadan uluslararası destek görmesi düşünülemez. Çünkü ister kabul edelim ister etmeyelim, nesnel bir gerçeklik var; Ortadoğu’da Batı ve İsrail’e düşmanlık yapan herhangi bir yeni gücün bir statü sahibi olma şansı yoktur. PKK her nedense 40 yıldır NATO’yu karşısından çıkaracak hiçbir politika izlemedi. Oto’nun karşında yer almış olmak bir halk için tam bir politik faciadır ve Türk devleti bundan büyük bir memnuniyet duymaktadır. Türk devleti NATO’dan destek aldığı için çok rahat PKK şahsında Kürd halkına saldırmakta, kasaba ve kentleri yerle bir etmekte. Kürdler yıllardır haklı olarak \"Batılı ülkeler Türkiye\'nin katliamlarına karşı neden sesiz\" diye yakınıyorlar. Olayın neden sonuç ilişkilerini iyi göremeyen kitleler Batı\'nın Kuzeyli Kürdlere yaklaşımının öznesinde yukarda anlattıklarımın temel bir payı olduğundan emin olabilirler. Batı, PKK’yi ideolojik ve politik olarak itici, hatta gerici görmesinin yanısıra O’nu af etmemesinin diğer nedeni, Sayın Öcalan faktörüdür. Batılılar lider kültünü (Tapınmacılığını) ikinci dünya savaşından sonra tamamen bıraktı, devlet başkanını halkın geçici görevlendirdiği sade bir vatandaş olarak görmekteler. Dünyaya akıl verme edalı hiçbir lidere değer vermez ve alay konusu ederler. Öcalan, Kürd halkının önemli bir kesiminin saygı duyduğu bir liderdir, fakat bunu Batı\'ya anlatmak mümkün görülmüyor. Hele hele Batı’nın yarattığı, denediği ve müzeye attığı bir ideolojiyi Batı’ya bulunmaz bir şeymiş gibi sunmaya kalkmak ne kadar hoş karşılansın ki? Öcalan’nın posterlerinin dahi yasaklanmasının temelinde Batı’nın Kürd hareketini yetmişli yıllardan kalma, moderniteden uzak, mağdur ve mazlum bir halkın savunucusundan çok K.Kore tarzı tarzı lider eksenli yaşayan bir örgüt olarak görüyor.
Okuyucu bana kızmasın, uluslararası kurumlarda edindiğim ve sentezlediğim bilgilerdir ve Batı’nın politik tutumu da bu yazdıklarımı fazlasıyla teyit etmektedir. Aldığım diğer bilgiler; Öcalan’nın Rojava’da okul ve sokaklarda asılan posterleri ABD yetkililerinin defalarca PYD’ye parmak sallamasına neden olmuştur. PKK yöneticilerinin sıklıkla tekrarladığı \"Kominal yaşamı gerçekleştireceğiz\" tezi: Kominal yaşam retorikleri sosyalizim retorikleridir. Gerçekçi olmak gerek;”kominal yaşam”, yani sosyalim Kürdler için mümkün mü? Sen un, diğeri şeker, diğeri yağ getirsin helva yapalım gibi kolay bir şey midir kominal yaşam? Sosyalizm köklü ve ciddi toprak ve mülkiyet reformu demektir. Ülken yoksa bunu nasıl gerçekleştire bileceksin? Diyelim ki sihirli bir değneğin var, toprağını özgürleştirdin, sana ikinci bir K.Kore olma şansını kim verebilir? Toprak ve mülkiyet reformunu gerçekleştirmen için halkına karşı savaşacak mısın? Çünkü toplumun çok öneli birtakım sınıf ve tabakaları bunu kabul görmez. Diğer yandan, sosyalizmi, kapitalizmi en gelişkin toplumlar bile gerçekleştiremiyorsa feodal bir toplumun gerçekleştirmesi düşünülebilir mi? O halde kim “Kominal yaşam” diye söyletiyor? Oysa Kürd halkının varlığı asimlasyon yoluyla ciddi bir tehlike altındadır. O’nun ivedi ana dilde eğitim hakkına kavuşması ve bir statü sahibi olması gerekir. Laik, çoğulcu, demokratik bir sistemi savunması, Batı’ya düşmanlık değil dostluk yapması gerekiyor. İdeolojik tutumlar ulusal davanın önünde, tutulduğu zaman ideolojin kadar değer görebilir? Oysa dünyada bir halkın haklarınana karşı her kes duyarlıdır.
İntihar Saldırılarına İhtiyaç Var mı?
Taksim, Ankara ve benzeri saldırılar nereden gelirse gelsin, amaç mağdur ve masum Kürd davasını kiriminalize etmeyi, O’nu dünyada ve ülkede teşhir ettirmeyi, Türk devleti’nin korkunç kıyım ve katliamlarını meşru kılmayı en azında karşılıklı şiddet varmış gibi göstermeyi amaçlamaktadır. KCK’nin olayı kınaması önemlidir elbette. Oysa Türk devleti’nin son bir kaç ayda yüzlerce Kürd sivili katletmesinin yanısıra birçok Kürd kentini yerle bir etmiş, yarım milyon insanımızı evsiz barksız bırakarak yurdundan göç etirmiştir. Bunun karşılığı sivilillerin içinde bomba patlatma yoluyla intikamcı eylem tarzı olmamalı. Çünkü intikamcı eylemler modern bir ulusal kurtuluş hareketinin amaçlarından olamaz ve davaya gölge düşürüyor. Tarihte ve günümüzde Kürd terör örgütü çıkmadı, çıkmasına da ihtiyacı yok; zira gerilla savaşı zaten ciddi bir kitleselleşmeyi gerçekleştirmiştir ve 40 milyonluk bir halkın kitlesel gücü iyi örgütlendiğinde demokratik kitle eylemleri ve sivil itaatsizlik yoluyla istediğini elde etmeye muhtedirdir. Diğer yandan Taksim’de ki saldırıyı Alman istihbaratı önceden biliyorduysa Türk devletinin bilmemesi mümkün değildir. Bu bile ciddi bir soru işareti. Ankara saldırısını TAK yaptığını açıkladı ve ardından özür diledi. Kendileri açısından bile özür dilenecek bir şey ise demek ki kendileri açısından da bu saldırı yalnıştı. O halde neden yalnış olan benzer saldırılar tekrarlansın? Halk Kürd hareketine on binlerce evladını verdi, mevcut askeri potansiyele göre davayı kiriminalize edecek bu tür saldırılara asla ihtiyaç duymamalı. Demokratik değerlere sahip olamayan ve uzlaşma kültüründen yoksun Türk devleti, şiddet yoluyla bir takım sonuçlara ulaşmak istiyor. Tüm değerleri elinden alınmış, ülkesi işkâl edilmiş bir halk sahip olduğu ulusal deperleri için, birlik içinde direndi mi, buna uygun uluslararası ittifaklarını doğru belirledi mi özgürlüğe kavuşmaması için hiç bir neden kalmıyor. Yazdıklarımdan Kürd hareketine ve Kürd halkına zarlı bir cümle gösteren olursa yazı yazmayı bırakacağım.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.