Bilinmeyen zamanlardan kalma bakır yüzünde yaşam haritamı, ellerinin çizgilerinde alın yazımı bulacaktım. Yüzyıllardır fırtınaların neden söndüremediği bir ışık olduğunu anlayınca, seni tanrısal bir tutkuyla sevecektim. Mum ışığında, hazin öykünü ceylan derisinde okuyunca bin yıllık uykumdan uyanacaktım. Neden rüzgarın diliyle konuştuğunu ve bu kadar acılar yaşadığını da göğsünden akan yedi kola ayrılmış bulanık nehirlerinden anlayacaktım.
Uygarlık, eflatun aydınlığın izdüşümüdür Anadolu ve Mezopotamya\'da. Bana sırlarla yüklü kadim dağları, ağızları köpüklü nehirleri anlat. Her düşmanlık yankısını çabuk bulur, barış ise sönük bir yıldızdır ufkumuzun ötesinde. Tüm rivayetler seni anlatır. Söyle, neden sevdiğimiz renkler hep kana benzer? İnsanı ayakta tutan bakışların, hayatı aydınlatan ezgilerin nerde?
Gülüşlerinle kutuplar renklenir. Sevgin, dağ başlarında gizli açan bir kardelendir. Uzat ellerini, konuş benimle. Dışarıda nasılda kar yağar sürgün ömrümüze. Xanî\'nin dizelerindeki yitik aşkları, Siyabend û Xecê\'yi anlat.
Bulutların ötesinde o kadim yurttan geldik. O yurt ki parçalanmış bir bedendir. Şimdi sırtımızda kurumaz kanlı bir gömlektir. Anılarımızda dem çekeriz, ışık ve karanlıklar arasında düşer kalkarız. Neden hep tarihin kanlı yüzü dönük yüzümüze? Yoksa biz mi dönmeliyiz tarihin aydınlık yüzüne? Gülün demirin çocukları gülün! ayın şavkı vuracak elbet bir gün o hüzünlü yüzünüze.
Acıları kanıksayan halkımı, karanlık sesleri, gecelerin sabahları nasılda soluduğunu anlat. O dağların şarkısını ateşin diliyle, sabrın ve inancın ezgisiyle anlat. \"Yazıtlar Tapınağı\"ın da birer günahkardık ve zamanda geriye dönenlerdik kan ter içinde.
Kutupların gizinde özgürlüğe dair ne umutlar besledik. Telaşlı bir hayat düştü dilsiz ve soğuk gecelerimize ve adı konmamış tarihimize. Gökkuşağı renkler ne zaman siner dağlarımıza? Uzayıp giden patikalar sana neleri hatırlatır?
Concorde meydanında bir mülteci ağlıyordu, Roma\'da yağmur yağıyordu Meryem Ana hüznünde. Tutuşurken o antik kent gözlerimizde Amed bir ezgi olurdu dilimizde.
Yıldızlara gömülen ölülerimizi, yaşam hakkı çalınmış çocuklarımızı anlat. Söyle ellerin nerde, sesin neden yok? Dışarıda kar yağar ayak izlerinin üstüne. Yüzün yıldızlardan kalma bir ışık, gözlerin buğulu, saçların ıslak. Lanet bir tufanda yitik bir uygarlık ve şimdi sil baştan olmalı bu hayat.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.