Türk sömürgeciliği Kürdistan’da yapısaldır; doksan yıldır değişmeyen politikalar uygulamaktadır. Normal klasik bir sömürgeden de farklı, yani Kürdlerin sömürge statüsü bile yoktur. Çünkü varlığı, tarihi, kültürel, sosyolojik ve antropolojik açıdan tamamen inkâr ediliyor. Türk devletinin uyguladığı yöntemler kadim Kürd halkını tamamen Türk-İslamcı ırkçılığına hammadde yaparak bitirmeye ve eritmeye dönüktür.
Türk devletinin Kürd halkına yönelik yok etme planı kadim bir halk için bir felaket olduğu gibi insanlığın kültürel mirası açısından da dehşet verici büyük bir kayıp olurdu; fakat büyük ve hızlı uyanış Türk devletinin bu korkunç planlarını altüst ettiğinden ötürü hırçınlaşıyor. Dikkat edilecek olunursa doksan yıldır aynı metotlar uygulanıyor; hak talep edildiğinde tüm askeri olanaklarını seferber ediyor ve acımasızca yöneliyor. Bunu yaparken her hangi bir ülke ile girişilen savaş tarzından da daha faşizan ve katliamcı metotlarla yapıyor. Amaç; sindirmek, korkutmak ve davasından caydırtmak. Bu durumda egemen ulus olan Türklerden de ses çıkmıyor; bunun iki nedeni var.
Birincisi: “Kürtler başka bir ulustur” duygusuyla olaya bakışları var.
İkincisi: ezici çoğunluk gerici, kültürsüz ve şovenleştirildiği içindir.
Bir avuç gerçek Türk aydını ve solcusu da pek etkili olamıyor. Bunu bilen Türk sömürgeciliği sömürgesini kaybetmemek için her türlü vahşeti sindirmek için uyguluyor, Dersim, Geliyê Zilan ve diğer isyanlarda olduğu gibi… Tahir Elçi’ye yönelik suikast Kürdistan davasının aktivistlerine, kadrolarına yönelik yapılmış planlı cinayetlerden biridir ve tüm veriler devletin yaptığını çok bariz bir biçimde gösteriyor.
Hangi koşullarda devlet düşmanca saldırılarından vazgeçebilir? Sömürgeciye karşı çok daha ağır, caydırıcı bir karı koyuş başladığında, sömürgesini tamamen kaybetmemek için momenti geldiğinde barış masasına gelmeyi sömürgecinin, yani Türk devleti\'nin kendisi isteyecek. Bu anlamda Kürdlerin barış istemesine gerek yok. Ancak henüz bu durum söz konusu değil. Bu süreçte Tahir Elçi’nin devlet tarafından katledilmesi yerelde ve dünyada tepkileri ölçmek içindi ve bu devletin yapısal karakteridir. Bu cinayet ile devletin aha büyük cinayetler planladığını söylemek için de kâhin olmaya gerek yok. Sömürgeciliği inceleyen herkesin aynı sonuca çıkması kaçınılmazdır. Çünkü Ankara, Suruç ve Diyarbakır’da devletin bombaları kendileri açısından sonuç verdi. Çünkü bu katliamlarla devlet ve AKP yargılanmadığı gibi şimdilik kendileri açısından kârı zararından fazlaydı. Tüm bu toplu kıyımlardan sonra AKP’nin tekrar iktidar olması O’nu kandan ve şiddetten çok daha medet bekler hale getirdiğini görmek gerekir. Devlet açıkça saldırılarını yapmıyor mu, sindireceğim, ezeceğim demiyor mu? Diyor ve yapıyor. Kürdler de de haklı olarak devletten kopuş hızlanıyor, hem de çok suratlı.
Kürdistan halkı muazzam bir biçimde uyanıyor ve devletin manipülasyonları ilk kez bu kadar boşa çıkarken yaşanan toplumsal aydınlanma Kürdlerin bilincinde Selahattin’in de ifade ettiği gibi Tahir Elçiler ve tar û mar edilen kasaba ve kentlerimiz devletimizin olmayışındandır.
Kürdler sorunun barışçıl temelde çözülmesi için yıllardır Türk devletine makul, çağdaş önermeler sundular. Dünyamızda farklı halkların birlikte yaşadığı federal, özerklik gibi yüze yakın örneği var. İngiltere, Rusya, Hindistan, Avrupa, Kanada gibi dünyanın en güçlü ve en demokratik ülkeleri bu çoğulcu sistemleri benimsemişlerse burada gerçekçi bir çözüm var demektir. Hiçbir uygarlık kültürü ve bilime katkısı olmayan Türkiye’nin bu tekçi ve ırkçı devlet ideolojisinde diretmesi şüphesiz Kürdleri diğer parçalarıyla birleşerek devlet olma fikrini güçlendirip kopuşu hızlandırıyor. Devlet bir tepki ölçtü, daha büyük cinayetler planlıyorken tedbirler de buna göre olmalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.