Cenevre Belediyesi Kültür Bakanlığı’na bağlı sektörde ek bir sorumluluğum vardı. Sonbahar aylarında zaman, zaman yazarlar davet ediyor edebiyat etkinlikleriyle edebiyatın da hazzına ulaşıyorduk. Kürtlerde edebiyatçıların yeni, yeni çoğaldığı bir süreçti. Türkçe yazanların oranı daha çok olsa da Türkiye Kürtlerin anadilde eğitim haklarının olmayışından ötürü edebiyat piyasaları da henüz oluşmamıştı. Kürtçe yeni yayın evleri açılıyor, dergi ve gazeteler çıkmaya başlamıştı.
Cenevre’de yapılan bu geleneksel etkinliğe bu yıl bir Kürd edebiyatçı konuk etmek istiyorduk. Belediye’nin tahsis ettiği Alhambar Salonu böyle bir ekinlik için güzeldi. İsveç’te sürgün hayatı yaşayan ve Kürdçe yazmakta ısrar eden yasaklı dilin yazarı Mehmet Uzun’u onuk etmek için telefonla aramıştım. Davetimi severek kabul etmişti. Salon bir edebiyat etkinliği için yeterince büyük olduğundan ötürü panel sonrası bir konser iyi giderdi. Bunun için Şivan Perver ve ekibini davet etmiştik. Edebiyat haftasıydı, dünyanın değişik ülkelerinden onlarca yazar davet edilmiş, değişik tarihlerde söyleyişiler devam ediyordu. Mehmet, yasaklı dilin yazarı olduğu için ona pozitif bir ayrımcılık yaparak O’nu o yıl davetli tüm yabancı yazarlar adına onursal konuk olarak etkinliğin basın toplantısını O’na yaptırırken basın ile söyleyişiler ayarladık. Birçok gazete tam sayfa röportajlar yayınladı. Ertesi günün akşamı bizim edebiyat gecemiz var. Hazırlıklarımız tamamdı, konuklar gelmeye başlamıştı. Yarısı İsviçreli olmak üzere beş yüzü aşkın kitle tarihi salonu doldurmuştu. Kültür bakanı dâhil çok sayıda hükümet çevreleri var. Divanda ben ile Mehmet Uzun varız. Program gereği konukları selamladıktan sonra Mehmet Uzun’u tanıttım ve ardından Kürd edebiyat tarihinden 20 dakikalık bir özet sunum yaptım ve söz hakkını Mehmet’e verdim. Edebiyat serüvenini anlattıktan sonra henüz yeni Fransızcaya çevrilen (Bira Qedere) Kader Kuyusu adlı romanının yazma nedenlerini anlattı ve romanından pasajlar okudu. Soru cevap bölümünde yoğun sorular soruldu. Ardından Şivan Perver ve grubu sahneye çıkıp muhteşem bir konser sundu. Ertesi akşam belediye yetkilileri ile bir restoranda yemekli bir toplantıdayız. Türkiye’nin yasakçı ve Kürd halkını kültürel değerleri ile inkârcı politikaları ve Kürd edebiyatını sohbet ediyoruz.
Yemek sonrası Mehmet Uzun ile Cenevre Gölü kıyısına gezmeye çıktık. Ortalık loş, lacivert gökyüzünde yıldızlar bize gülümsüyordu. Mehmet bana İsviçre’nin devlet sistemi ve tarihi hakkında sorular soruyor ve Kürd edebiyatının düzeyini konuşuyoruz. Mehmet Uzun, dört günden beri konuğumdu. Son derece disiplinli, sigara içmez, yemek sonrası çok az alkol alır, şık giyinir, erken yatar, erken kalkar, konuşurken kelimelere, imgelere düşkünlüğünü fark edersiniz. İnsanlarla tartışmaktan ve polemiklerden kaçınır. Tartışmalarda görüşlerinde ısrarcı olmayışı karasızlığından değil, kibarlığından kaynaklandığını bilirdim. Fikirlerini söylerdi fakat dogmatik değildi. Dostluklarında kadir bilendi. Son derece yurtsever fakat fanatik değildi. Farklı kültürele, çoğulculuğa büyük önem verirdi. Tarihsel, kültürel ve evrensel değerlere siyasetten çok daha önemser, hoşgörülü, öngörülü, ilham sahibi ve hayal gücü gelişkin biri olduğunu his ettiriyordu. Mehmet ile dostluğumda anladım ki, insan ortak değerler etrafında sözcüklerle derin ve duygu dolu bir dostluk kurabilir. Vefatına kadar dostluğumuz sürdü. Ruhu şad olsun.
1953 Siverek’te doğan Uzun, 1977 yılından beri İsveç’e yerleşmiş ve Kürtçe, Türkçe ve İsveççe yazdığı kitapları 20’ye yakın dilde yayınlandı. Romanları nedeniyle hakkında birçok dava da açılan Uzun, İsveç Yazarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ayrıca İsveç Pen Kulübü ve Uluslararası Pen Klüp’te aktif çalışmalar yürüten Uzun, İsveç ve Dünya Gazeteciler Birliği’nin de üyesiydi. Uzun'un birçok uluslararası ödülün sahibi oldu ve Diyarbakır’da vefat etti.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.