Ortadoğu\'da sınırlar, 1923 Lozan antlaşmasıyla Kürt halkının varlığı, demografik yapısı masa başında hiçe sayılarak çizildi. Kürd halkı’nın bölünüp parçalanmasından sonra Türkiye, İran, ulus dahi olmayan Irak ve Suriye olarak dört sömürgeci gücün anlaşmasına göre en katmerli asimilasyon yöntemleri yoluyla eritme, deforme etme yöntemleri geliştirildi ; başarılı olunmaz ise her türlü baskı ve aşağılama yöntemiyle kişiliksizleştirerek O’nu kolonyalistlerin, sömürgeci egemen halkın sevdiriği ve O’na ekonomik, sosyal ve kültürel olarak muhtaç ve hayran bırakma. Bunlarda yetmezse ve hâlâ direnenler olacaksa katliamlar uygulama, dağıtma yoluyla Kürdistan demografyasını, yerleşkelerini bozmak, binlerce yıllık kadim ülkesinden göçertmek, O’nun aşına ekmeğine göz koyarak yaşamı O’na zindan ederek, doğduğundan ve yaşadığından pişman ettirerek O’na Türklüğü, Acemciliği ve Arapcılığı benimsetmek gerekecekti. Tüm bunlar en faşizan uygulamalarla gerçekleşti. Faili meçüller, köy yakmalar ve Enfallarle… Sonuç: Tüm bu uygulamalar tümden başarıya ulaşamadı, herşeye karşın Kürd halkı erkeği ve kadınıyla onurluca direndi, kıyımlar ve korkunç acılar yaşadı, büyük bedeller verdi.
Bu arada sömürgecilik uygulamalarında kısmen başarılı da oldu. Her parçada kendisine bağlı halkına düşman Ceş (Sıpa) orduları kuruldu. Kırsalda bunlar köy korucusu, Güney Kürdistan’da Ceş, ajan-muhbir orduları, kentlerde Türk, Arap ve Acem olmak için yırtınanalar, sömürgeciliğin gözüne girmek için yapmadıkları kişiliksizlik kalmadı derken kendini çok rahat satabilen kimliksiz ve ahlaksız ucube bir sınıf ortaya çıktı. Bunların bir kısmı bırokrat ve politikacı oldu. Şu sıralar AKP’li Metiner, Miroğlu ve Kızılkaya birer ibretlik örnektir. Bu sınıf halkının hatta insanlığın tecavüzcüsü, kelleci İŞİD’i övecek kadar ucubeleştiler. Diğer tahripkar yöntem din ve mezhep yoluyla geliştirildi. Öyle sefil bir hal aldıki, bir Kürde hangi ulustansın diye sorsan, Suni ise ‘Elhemdulillah Müslümanım’ Alevi ise ‘Kürdüm’demez’Aleviyim’ der. Ezidi ise ‘Ezidiyim’ der ama ‘Kürdüm’ demez. Bu cehaletin dibe duruş biçimidir. Bir alman bir Fransız, bir Türk yada bir İranlı’ya ulusunu sorduğunda Katoliğim, Hıristiyanım yada Müslüman’ım demez. Işte sömürgeciliğin Kürtler üzerindeki beyin ve ruh tahribatı insan soyunun görülmemiş boyutlardaki deformasyonudur ; cahil, kişiliksiz ve kimliksiz. Oysa O’nun egemen ulusun bireyinden çok daha fazla aşağılandığından ve yok sayıldığından ötürü inadına ‘Ben Kürdüm’ demesi gerekirdi. Diğer bir boyut solculuk. Türk devleti Kürd olma ama istediğin kadar solcu ol politikasını dayattı. Kürdistan isteme ama sosyalist Türkiye diye istediğin kadar slogan at. Hatta Kürdistan’da ilk sınıf örgürlenmesi devlet istihbaratı tarafından örgütlenmiştir. ’Türk Kürd kardeştir, Önce Türkiye’yi kurtaralım’ hikayeleri tamamen Kürdistan davasına karşıydı. Batı karştlığı MİT’in ısrarla geliştirdiği bir projeydi ve Kürd Ulusal hareketi bunun bedellerini anlamadan çok ağır ödedi derken cemil Bayık yıllar sonra Almanya’dan özür dilemek zorunda kaldı. Sahi kim Kuzeyli Kürdleri niçin Batı’ya düşman etmişti. PKK anlamsız bir yere Terör listelerinin başında yer aldı. Batı düşmanlığı NATO’nun gücünü Kürtlere karşı kullandırtmayı amaçlıyordu ve sonuç korkunçtu. Çünkü Batı Kürdlerle ittifak olursa Kürdistan kurulur, olmazsa kurulmaz. Kürd hareketi içine sızanların en tehlikelisi Kürd hareketini Batı karşıtı ve dünyayı kurtaracağız hayelciliğiyle marjinelleştirmekti. Ve devlet bu yönteminde önemli ölçüde başarılıda oldu.
Kürdistan’ın bölünüp paylaşılmışlığı ve Kürd halkının devlet olamayışından ötürü kıt-kanat, silahsız ve uluslarrası destekten yoksun koşullarda en gelişkin savaş teknolojisine karşı çıplak yürekleriyle direndiler. İsyanlar ve savaşlar hiç durmadı.
Kürdistan\'nın parçalanmışlığını sağlayan Lozan Antlaşması öncesi 1926\'da Milletler Cemiyeti adına Estonyalı General Laidener çizdi fakat Kürdlere muhtariyet yani özerklik sözü verildi. Bu sözü tutmayan Türk,Arap ve İran sömürgecileriydi. \"Tek bayrak, tek millet, tek vatan\" kafatasçı konspti ile bunun etrafında Kürd inkarcılığı ve yeni bir Türk milliyetçiliği ve ırkçılığı geliştirildi.
Kuşkusuz Ortadoğu\'da ki her hareketin yapılanması ve palazlanması uluslararası siyasetin dışında gerçekleşmesi mümkün değildir. Irak\'a olan müdahale ile Peşmerge direnişi Güney Kürdistan’ın ortaya çıkması sağlandı.
Arap baharıyla birlikte ortaya çıkan Batı Kürdistan\'da ki fiili durum, Kürtlerinin organize yapılanmasının ve oradaki özerk yapıyı yöneten PYD ve PKK\'nin ideolojik ve politik ortaklaşmanın sonucudur. Kandil\'de gerilla mücadelesi yürüten Batı Kürdistanlı kadroların varlığı da bu çabanın ürünüdür. Ortadoğu\'nun tarihi Anka kuşu misali statü sahibi özgür Kürdistan düşü küllerinden doğarak yeniden yazılıyor, siyasi ve coğrafik sınırları yeniden konuşlandırılıyor. Varsın Türk devleti Kandil’i bombalasın. Bu neyi çözecek ? Bu andan itibaren, Türkler, Farslar ve Araplar Kürtlerin ulusal haklarını dikkate almadan iç ve dış politikalarında başarılı olma şansları yoktur.
Kürd halkının uyanışı ve örgütlü gücü hesaba katılarak Büyük Ortadoğu Projesi\'nin temelinde yakın vadede Dıyarbakır merkezli Özerk Kürdistan ile Nato\'nun üyesi, AB\'nin adayı Türkiye\'nin ortak Federasyonu amaçlanmaktadır. Kürdistan\'ın jeopolitik ve stratejik önemi, Kürt ulusal Hareketi\'nin insan haklarına verdiği değer, demokratik hukuk devletini savunması ve laik ve seküler olması gibi Batı’ya yakın değerleriyle projeyi kolaylaştıran bir gerçekliğe sahip. Fakat Kürd ulusal hareketi ilkin Kobane’de yakaladığı tarihsel önemdeki müttefikliğin önemini ve değerini bilmeli ve bunu aleni savunmalıdır. Kürd hareketi’nin yaratacağı güvensizlik bu projeyi geciktirebilir ya da sekteye uğratabilir. Kürdlerin içinden birileri Kürdleri uluslararası destekten yoksun bırakmak için Batı ve Güney Kürdistan düşmanlığını geliştiriyor. Bu zihniyet sızmadır,maksatlıdır.
Yaratılan Kaos Kürd halkının devletleşmesini sağlayacak muazzam bir fırsat sunuyor. Bunun gerçekleşmesini de sağlayacak iki unsur var ; uluslararası destek yani Batı ile ittifak olmak ve Güney Kürdistan ile sarsılmaz bağlara sahip olmak. İşte bu ulusal atraksiyon Kürtlerin Lozan\'ı tarihin çöp sepetine atmasını sağlıyor. Uluslararası destek mümkün çünkü uluslararası ittifaklar duygusal ilişkilere dayanmaz ; somut ve rasyonalite ister. AB\'nin can damarı sayılan ve çok ihtiyaç duyduğu enerji kaynakları ve boru hatları ve AB\'nin sınırlarını Ortadoğu\'ya taşımasını zorunlu kılıyor. Çıkarlar karşılıklıdır. Petrol boru hatları sadece petrol taşımıyorlar. Geldikleri, geçtikleri ülkelere, ABD-AB\'nin politikaları ve çıkarları pompalanacak ve bu çıkarlar karşılıklı olacak. AB, yaşlı nüfusunu hesaba katarak, globalleşme ile sınırlarını Kürdistan\'ı kapsayacak ve Arap dünyası ile sınır olabilecek nitelikte yeni pazarlara sahip olmak istiyor. AB\'nin Ortadoğu\'dan uzak durması bu pazarı Çin ve Rusya\'nın egemenliğine bırakması demektir.
Suriye\'nin siyasal dizaynından sonra sıranın İran\'a geleceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. Batı\'nın İran ile çelişkileri çok yönlüdür. İsrail\'i nükleer silahlarıyla tehdit eden tek ülke olması ve zengin gaz ve petrol rezervlerine sahip, Batı\'ya kafa tutan ve Pro-Rusya politikasını izlemesi, sokaklarda idamın rutin bir hal alması, aşırı insanhakları ihlalleri, Kürdlerin statü sahibi olma çabaları İran’nın bu dalgadan kurtulamayacağını gösteriyor.
Sadece coğrafyanın jeopolitik konumundan ötürü değil, Ortadoğu\'daki en örgütlü ve dinamik güç olmaları açısından Kürtlerin dikkate alınmaları kaçınılmazdır. PYD Türkiye tarafından tehdit edilse de zamanla bu yapıyı kabul etmek zorunda kalacaktır. Tıpkı Güney Kürdistan’ı kabullendikleri gibi. İnönü ve Atatürk\'ün İngilizlerle çizdiği Lozan Batı Kürdistan\'ın özgürleşmesiyle tarihin çöp sepetine gidecektir. Türkiye\'nin önünde iki seçenek var; statükoculukta ısrar ederse askeri ve siyasi açıdan hezimete uğrar. Çünkü Türkiye bir iç savaşı kaldırabilecek bir ülke değil. Tarihin akışına karşı kürek çekmenin bir tür kafatasçı devlet aptallığıdır ve sonuç yenilgidir.
Bu haksız sınırların yüzyılını tamamlamadan doğal ve meşru sınırlarına kavuşması kaçınılmazdır. Direnen ve statü sahibi olmak isteyen ve bunun için ağır bedeller ödeyen Kürt halkı, örgütlü ve direngen yapısı, 40 milyonu aşkın nüfusuyla sömürgeciler üzerinde baskı ve güç oluşturarak Ortadoğu\'da hak ettiği yerini alacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.