Selahattin ve tutuklanan vekillerin duruşu onurlucaydı baş eğmediler ve sözlerini de esirgemediler. Fakat geriye kalan vekillerin de duruşu da buna uygun ve buna layık olmalıdır. Devlet genel anlamıyla siyasal yaptırım gücüne sahip, bütünsel bir erktir. Bunu meşru kılacak olanda bireylerden oluşan toplumun sözleşmesidir. Demokratik ve hukuk devleti olması ya da olabilmesi başka bir macera...O\'nun yakın tarihinde demokratik olgular ve gelenekler var mı,halkın eğitim ve aydınlık düzeyi nedir ya da toplumsal aydınlanma düzeyi neyse demokrasi kalitesi de çok farklı olamaz. Fakat Kürd halkının başka bir sorunu var; O\'da varoluş ve statü sorunudur. Türk demokrasisini Kürdler geliştiremez, bilakis Kürdlerin haklarını vermemek için devlet çok daha tekçi olan yapısal statukocu kabuğuna çekilir ve yaşananlarda kanımca budur.
Geriye kalan vekilleri dövüyorlar, sövüyorlar, halkımızı öldürüyorlar, kentlerimizi yerle bir ediyorlar,politikacılarını içeri atıyorlar, belediyelere kayyum,zukkum atıyorlar bizimkiler hâlâ kene gibi koltuklara yapışmış bırakmıyor. Bu nasıl bir aşk anlamış değilim... Bu parlementoyu meşru göstermek Kürdlere mi kalmış bunu da anlamış değilim, daha ne yapsınlar bu faşist adamlcıklar? Faşist diyorsunuz,bu parlementodan bir şey çıkmaz diyorsunuz. Peki gereğini niye yapmıyorsunuz? Türk parlementosunda temsil hakkımız yoksa,orada AKP ve MHPliler ile gözgöze durmak,aynı çatı altında, aynı yemekhanede yemek yemek, aynı kafeteryada birlikte kahve içmek nasıl bir şey bunu da anlamış değilim? O faşist parlementoyu dünyada meşru göstermek değil midir, yoksa yalnış mı düşünüyorum? Bu parlemento Erdoğan\'nın emri ile işliyor. Buna itiraz eden olmaz. Kürdü katletme kararları burada alınıyor. Hâlâ Kürd vekiller orada duruyorsa onurumuz ayaklar altında değil mi? Ve dünya kamuoyu nezdinde bu parlemento haklı olarak meşru değil mi? Çünkü sen orada durdukça O\'nun meşruluğunu gösteriyorsun. Ankara merkezinde yada parlementoda HDP\'nin geriye kalmış vekilleri yabancı elçilikleri ve yabancı basınıda çağırarak dünya kamuoyuna dönük bir basın açıklaması yaparak; bu parlementonun Kürd halkını,Alevileri ve diğer azınlıkları temsil etmediğini, burada ırkçılığın, İŞİDçiliğin,Türkçülüğün ve tekçiliğin egemen olduğunu,halkın egemenliğinin olmadığını, çoğulculuğa dayanmadığını, Kürdistan\'da kentlerin yerle bir edildiğini, Kürd halkının varlığının bile yasak olduğunu,anadilinde eğitim hakkının olmadığını, basının yasak olduğunu söyleyip, artık burada bu koşullarda durmanın bu parlementoyu meşru göstermek olduğunu, fakat öznel olarak bu parlementonun meşru olmadığını ve topluca istifa ettiklerini söyleseler ne olur? Eminim dünya kamuoyuna bomba gibi düşer, Kürd halkı ve dünya devletleri nezdinde artık bu parlementonun hiç bir meşruluğu kalmaz. Bir yazar-gazeteci ve Kürd insanı olarak bu soruları, neden ve sonuç ilişkilerini de kurarak yazdım ve birey olarak, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında buna fazlasıyla hakkım var. Ayrıca haftada yüzbinlerce okura sahip birisi olarak bu ağır sorunsallıklara dair, halktan günde onlarcasından aldığım tepkilerinde özetidir. Okurlarımız yorumlarını tepkilerini hiç çekinmeden yazsınlar. Bu dava hepimizindir, ezilip horlananların, demokrasiden ve hukuktan yanayım diyen, hatta insanım diyenlerindir de. Yanılabilirim, yanılıyorsam da yanılgılarıma dair yorumlarını yazsınlar. Bu dava bizimde davamız olduğu gibi, vekilleri de biz seçtik. Bu anlamda söz hakkımız en demokratik hakkımızdır. Unutulmasın ki demokrasi halkın egemenliğidir. Coğrafyamızda demokrasi ve hukuk olmayabilir fakat demokratik düşünme hakkımızı kullanamayacağımız anlamına gelmez.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.