Aziz Sançar, adına pekte uygun olmayan bir kişilik taşıdığını gösterdi. Yani bu zat aziz bir adam değil de azizlik karşıtı biri olduğunu gösterdi. Bir bilim adamı olarak Nobel kimya ödülü alınca sevindik. Bu şüphesiz mesleki bir başarıdır. Ödülünü aldıktan sonra Ülkü Ocakları’na, Orduya ve oradan Saray’a gitmesi politik bir tutumdur. Bu davranışı göstermeseydi yani sadece bir bilim adamı duruşunu gösterseydi sorun yapmazdık. Hani “gerçek bir aydın olamamış ama iyi bir bilim adamı olmuş” der gene gurur duyardık. Fakat politik duruşu faşizan olunca bize de bir şeyler söylemek düşer.
Tarihte Aziz Sancar’a benzer çok adam(!) gördük; bunlar tarihin lanetli sayfalarına geçtiler. Okul sıralarında oturmuş olmak, iyi bir meslek yapmış olmak adam olmaya yetmiyor. Giyotin bir Fransız doktorun adıydı ve krallığa icat ettiği kelle kesme aletiyle bilinir. Lanetlendiği için bunalıma girip intihar ettiği söylenir. Nazilerin bilim adamları Musevi halkının vücutları üstünde kasaplar gibi çalıştılar; insanlık bu bilim adamlarını öyle bir cezalandırdı ki girecek delik aradılar, ölümle yargılandılar ve bir kısmı da intihar etmek zorunda kaldı. Kürdistan’da yani Bay Aziz Sancar’ın doğduğu coğrafya’da insanlık ayaklar altındayken, her gün sivil insanlar katlediliyorken, kasabalar ve mahalleler yerle bir ediliyorken o tetikçileri ziyaret ediyor ve ödülünü onlara ithaf ediyor.
Bu anlamda bu ödül geri alınmalı. Çünkü hak etmiyor, çünkü bu ödül insanlık düşmanlarına, faşistlere verilmiyor. Ödülün geri alınması çalışmaları başladı. Şüphesiz bilim insanı olmakla aydın olmak farklı şeyler, fakat bir bilim adamı aynı zamanda aydın insan oldu mu çok daha değerlidir. Dışkı yedirmenin işkence olmadığını söyleyen Türk prof. gerçek bir hukuk devletinde sapık diye tecritte alınırdı; fakat burası Türkiye.
Dogmalardan ve tabulardan arınmış, yeniliklere açık, ezilenlerden, zulüm gören halkından yana, sorunların neden ve sonuç ilişkilerini doğru kuran ve sentezleyen kişi şüphesiz aydın kişiliktir. İşte Türkiye’nin temel sorunlarından birisi de gerçek aydınların çok az oluşu değil mi? Kürdler yeni bir hayata, yeni bir devrime ve özgürlüğe doğru giderken ve hatta Ortadoğu aydınlanmasına öncülük yaparken gerçek aydınların da çok ciddi tarihsel sorumlulukları var. Kitle ve iktidarların kuyrukçuluğunu yapmak aydın kişilik olmaz. Despot iktidar ya da sömürgecilikten yana bir duruş içinde olmak sistemin suçlarına da ortak olmaktır. Laboratuvarında çalışıyor olmak kişiyi sadece meslek sahibi yapar, fakat aynı zamanda ezilen zulüm gören halkından, ya da komşu halktan yana düşünüyor ve bu yönlü bir tavır içinde olmak ise şüphesiz insanın ilerici insanlık saflarında olduğunu gösterir. Yani toplumsal aydınlanmaya, barışa katkı sunmak esastır. Dolaysıyla aydın kişilik ile toplumsal sorumluluk taşımayan sıradan bilim insanını birbirinden ayıran özellikleri naçizane böyle görüyor ve değerlendirirken Alman şair ve düşünürü Goethe, ölüm döşeğinde Işık, biraz daha ışık diye söyleniyormuş. Ölüm anındaki iç daralmasının sonucu söylenmiş olduğu, bu halet i ruhiyeyi yansıttığı ileri sürülebilirse de, bu sözler dünya edebiyatına mal olmuş ve yalnız Goethe’yi değil, Aydınlanma Devri’nin karakterini de dışarı vurmuş. İşte özgür düşünen ve düşüncelerini özgürce ifade eden bir toplum aydınlanabilir ve kadının da özgürleşmesi toplumsal aydınlanmadan geçer. Hâlâ Orta doğuda insanlığın canına okuyan da aydınlanma karşıtlığı değil mi? Bu anlamda o onursal ödül Aziz Sancar’dan geri alınmalı, çünkü hak etmiyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.